Diğer

Temel annesini görmesin!

0

Canımızı dişimize takarak çalışıyorduk. Üç kişinin yapacağı işi bir kişi üstüne alıyordu. Üstüne aldığı işi hiçbir mazerete sığınmaksızın en iyi şekilde yapıyordu. Özüyle, gücüyle elini taşın altına koyuyordu herkes.

Böylesi bir çalışma biçimine elbette paha biçilemezdi. Paha biçilemiyordu. Bu çalışma biçiminin parasal karşılığı olamazdı. Yöneticiler de böyle düşünüyor olmalıydı ki, paradan bahsetmezdi. Herkesin cüzi bir maaşı vardı. Karın tokluğuna yetmeyen o cüzi maaşın ödenme periyodu da belirsizdi.

Şartları özümsemiştik. Ta ki, görev tanımıyla alakasız işler yapmamız isteninceye kadar. Mızıkçılığım tutmuş, yöneticilere 'olmaz' demiştim. Yöneticilerin bütün çabalarına karşın ikna olmamıştım. Çareyi beni ayırarak diğer arkadaşlara işi yüklemekte buldular. Arkadaşlarım apaçık bir haksızlıkla karşı karşıyaydılar. Onlar da bunun farkındaydı. Fakat kim tarafından haksızlığa uğratıldıkları noktasında kafaları karışmıştı. Bana karşı birlik olmuşlardı. Görev tanımımız dışında kalan işi madem kendileri yapıyordu, ben de yapmalıymışım… 'Bizim işimiz değil, yapmayız' demek yerine ' Biz yapıyorsak sen de yapmalısın' diyorlardı…

***

Yıllar önceydi. Arkadaşlarımın tepkilerini yanlış hedefe yöneltilmiş masum bir tepki olarak görmüştüm. Tepkinin sosyopsikolojik bir tarafının olacağı aklımın ucundan geçmemişti. Zaman geçtikçe bu tavrın bir yanılgı, bir rastlantı olmadığını fark ettim. Bu ergen tavır her yanımızdan akıyordu. En belirgin olduğu yer hak ve özgürlükler alanında yaşanıyordu.

Gezi olayları sürecinde sosyal medyada paylaşılan mesajlarda da, köşe yazılarında da, televizyondaki tartışmalarda da benzer bir tepki dikkatimi çekti. "Teröristleri baş tacı et, bize biber gazı, su sık" türü mesajlar. Tepki çözüm çalışmaları çerçevesinde sınır dışına çekilen teröristlere izin verilmesine miydi; yoksa biber gazı ve tazyikli suya mıydı? İki olay arasındaki nispet bağ neydi? Kasıt şuydu: Ona izin var, bana yok… 'Bana da izin ver' değil…

Daha güncel örnekler de var: Yıllar içinde kangren haline gelmiş kimi sorunları çözecek pakete yönelik eleştiriler. Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı paketle, farklı kesimlerin sorunları çözülüyor. Ancak bu sorunların çözümüne karşı olanlar var. Olabilir de. Nihayetinde beş parmağın beşi bir değil. Başörtüsü yasağını kaldırdın, niye Ruhban Okulu'nun açılmasını sağlamıyorsun? Andımızı kaldırdın, Alevi vatandaşlarımızın sorunlarını niye çözmüyorsun? Bu 'tortu çözülmesin, katmerleşsin' demenin başka şekilde ifade edilmesidir. 'Alevilerin sorununu çözün' talebi değil, 'başörtüsü yasağı aynı şekilde sürüp gitsin' demektir. 'Bana hakkımı ver' yerine 'ona hakkını verme' demektir.

***

İdamlık Temel ile Dursun'un fıkrasını yaşıyoruz aslında. İdam sehpasında Temel'e son isteği sorulduğunda "Annemi görmek istiyorum" der ya… Aynı soruya Dursun'un verdiği cevap "Temel annesini görmesin" olur…

Nihayetinde bir fıkra. Ama ruh halimizi ele veriyor. Biz kendimiz için bir şey istemeyi öğrenmeliyiz. Ve isteğimiz farklı kesimlerin haklarının devlet eliyle gasp edilmesi olmamalı…

Kamuda başörtüsü yasağını, ilköğretimlerde Andımız'ı kaldıran yönetmelik Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Önceki güne göre daha özgürüz. Hayatımızı yasakları savunmakla zehir edeceğimize özgürlüğün tadını çıkaralım. Temel'in de Dursun'un da annesini gördüğü bir dünyada özgürlüğün tadı çıkarılır…