Trend

Tin suresi kaç ayettir?

Adını 1. ayetinde geçen incir anlamına gelen Tin kelimesinden alan Tin suresinde bazı önemli varlıklar üzerinden yemin edilerek insanın değeri vurgulanmış, kötü ahlakın ise bu değeri düşürdüğü ifade edilmiştir. Peki Tin suresi kaç ayettir? Tin suresi Türkçe ve Arapça okunuşunu, manasını, tefsirini, ayet sayısını bu haberimizde bulabilirsiniz.

Adını 1. ayetinde geçen incir anlamına gelen Tin kelimesinden alan Tin suresinde bazı önemli varlıklar üzerinden yemin edilerek insanın değeri vurgulanmış, kötü ahlakın ise bu değeri düşürdüğü ifade edilmiştir. Peki Tin suresi kaç ayettir? Tin suresi Türkçe ve Arapça okunuşunu, manasını, tefsirini, ayet sayısını bu haberimizde bulabilirsiniz.

TİN SURESİ'NİN TÜRKÇE OKUNUŞU

Bismillahirrahmanirrahim

﴾1-5﴿ Vet tîni vez zeytuni. Ve tûri sînîn(sînîne). Ve hazal beledil emîn(emîni). Lekad halaknal insane fî ahseni takvîm(takvîmin).
Summe radednahu esfele safilîn(safilîne).
﴾6﴿ İllallezîne amenû ve amilûs salihati fe lehum ecrun gayru memnûn(memnûnin).
﴾7﴿ Fe ma yukezzibuke ba'du bid dîn(dîni).
﴾8﴿ E leysallahu bi ahkemil hakimîn(hakimîne).

TİN SURESİ'NİN ANLAMI

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

﴾1-5﴿ İncire, zeytine, Sina dağına ve şu emîn beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.
﴾6﴿ Fakat iman edip salih amel işleyenler için eksilmeyen devamlı bir ecir vardır.
﴾7﴿ Artık bundan sonra, ceza günü konusunda seni kim yalanlayabilir?
﴾8﴿ Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir?

TİN SURESİ HAKKINDA BİLGİLER

Tîn Sûresi'nin Nüzûlü

Tîn Sûresi, Mushaftaki sıralamada doksan beşinci, iniş sırasına göre yirmi sekizinci sûredir. Bürûc sûresinden sonra, Kureyş sûresinden önce Mekke'de inmiştir.

Tîn Sûresi'nin Adı/Ayet Sayısı

Sûre adını 1. ayette geçen ve "incir" anlamına gelen tîn kelimesinden almıştır. Ayrıca "Ve't-tîn" ismiyle de anılmaktadır.

Tîn Sûresi'nin Konusu

Sûrede bazı önemli varlıklar üzerine yemin edilerek insanın yüksek değeri vurgulanmış, kötü ahlakın bu değeri düşürdüğü ifade edilmiştir. İman edip iyi işler yapanlar övülmüş, hesap ve cezayı yalan sayanlar kınanmış, hüküm verenlerin en üstününün Allah olduğu bildirilmiştir.

Tin suresi tefsiri

1 – İncir ve zeytin hakkı için!

Bu mübarek sûre, dört mühim kudret eserine yemîn sûretiyle insanlığın nazarı dikkatini çekiyor. İnsanlardan kimlerin en fazla sükûta mahkûm bulunduklarını ve kimlerin de sonsuz nîmetlere aday olduklarını haber veriyor. Allah'ın dininin yalanlanamayacağını ve Cenab-ı Hak'kın bütün kainat üzerindeki hakimiyetini beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: (Andolsun Tîn'e ve zeytûn'e.) Tîn'den maksat, ya lûgat manası olan incirden ibarettir veya bir beldeden ibarettir. İncir olduğuna göre bu yemîn ile incirin pek faideli bir kudret eseri olduğuna dikkatler çekilmiş oluyor. Çünkü: İncir, pek faideli bir nîmettir, insanlar bundan çok istifade etmektedirler, incir, hem bir gıdadır, hem de bir meyvedir. Hem de bir ilaçtır.

Doktorlar diyorlar ki: İncir, hoş ve hazmı kolay bir yiyecektir. Midede oturup kalmaz, dışarı çıkmayı kolaylaştırır, cilt üzerindeki deliklerden terlemekle ve damla damla halinde çıkar, balgamı azaltır, basuru keser, bedeni temizler, diğer bazı hastalıkları giderir.

Zeytüne gelince; o da mübarek bir ağacın pek bol bir meyvesidir. Mühim bir gıda teşkil eder, kendisinden faideli bir yağ çıkarılır, ağzı hoş bir hale getirir, diş kirini giderir, insanların ekonomilerine katkıda bulunur, işte bunların bu pek ehemmiyetine işaret içindir ki: Kendilerine yemîn edilmiş, bunlara insanların nazarı dikkati çekilmiştir.

Yahut Tîn ile incirden maksat, arz-ı mukaddesedeki iki şerefli dağdan ibarettir. Bunlara süryanî lisanında: Turitina, Turi Zinya deniliyor.Bunlar, bazı Peygamberlerin birer makamı sayılmaktadır. Çünkü: Tîn dağı civarında Hz. İsa dünyaya gelmiş, Zeytin dağı civarında da diğer bazı Peygamberler, şeref vermişlerdir. Nitekim Mekke-i Mükerreme'ye de bizim Peygamberimiz şeref vermiştir. Binaenaleyh bunlara yemîn ile de bu yerlerin tarihi önemine değinilmiş ayrıca, Peygamberlere saygı gösterilerek onların yüksek derecelerine işaret buyrulmuştur.

2 – Sina dağı, hakkı için!

(Ve Sîna) Denilen mevzî (dağına…) da andolsun ki, o da Mûsa (a.s)'ın Cenab-ı Hak'ka münacatta bulunduğu ve kendisine ilahî hitabın yöneldiği bir mübarek dağdır. Bir mukaddes yer olan Şam'da bulunmaktadır. Tevrat kitabının da Sîna mahallinde inmiş olduğu rivayet olunuyor.

3 – Bu emin belde hakkı için ki:

(Ve bu emîn olan beldeye) de andolsun ki: Burası da, Resûl-i Ekrem'in içinde doğmuş olduğu Mekke-i Mükerreme şehridir. Peygamber Efendimizin gelişiyle de ayrıca şereflenmiştir ve kendi sahası her türlü tecavüzlerden emîn bulunmaktadır. O mübarek şehre gerek cahiliye devrinde ve gerek İslamiyet'in ortaya çıkışı ve yayılmasından sonra gelen insanlar, daima emîn bir halde bulunmuşlardır. Onun dairesindeki hayvanlara, ağaçlara da tecavüz edilmesi caiz bulunmamıştır. İşte bu mübarek beldeye yemîn edilmesi de onun öyle kudsiyetine ve bir feyz ve bereket mahalli olduğuna işaret etmektedir. Yüce Yaratıcı, o yeminlerin cevabını, yani: Kendisi için yemîn edilen şeyi şöylece beyan buyuruyor.

4– Biz insanı en mükemmel sûrette yarattık.

(Muhakkak ki: Biz, insanı) O hususi nev'i (en güzel bir biçimde) en mükemmel bir şekil ve sûrette (yarattık.) bir çok kabiliyetlere eriştirdik. Evet.. İnsanlar, haddizatında pek üstün bir mahiyette yaratılmışlardır, kudrete ve iradeye maliktirler, ilk ve hikmet tahsiline kabiliyetlidirler, görür, işitir ve konuşurlar, böyle faideli sıfatlara sahiptirler.

"Takvim", biçim, sûret, bir şeyi layık olduğu bir şekilde yapmak demektir, günleri, mevsimleri gösteren cetvele de takvim denilir.

5 – Sonra da onu en aşağı derekeye düşürdük.

(Sonra onu) O insanların bir kısım fertlerini yaratılış gereğine, varoluş gayesine muhalif hareket ettiğinden dolayı (aşağıların en aşağısına döndürdük.) yani: İnsanların bir kısmı; insanlık şerefini kaybetmiş, kulluk vazifesini yerine getirmekten kaçınmış, hayvanî bir hayatın esiri olmuş, gayr-ı meşrû zekv ve sefaya dalmış olduğu için en bayağı bir mahlûk kesilmiş, artık cehenneme layık bulunmuştur. Cehennem ehli ise her aşağı kimseden daha aşağıdır, elbette ki, akıl ve fikrini güzelce kullanmayan, yaradılışındaki hikmeti, gayeyi düşünmeyen, maddî zevk ve sefaya esir olan, ahlakı temizliğe muhalif harekette bulunan her hangi bir şahıs, insanlık şerefini zayi etmiş, en adi bir mahlûktan ibaret bulunmuş olur.

6 – Ancak iman edip güzel ve makbul işler yapanlar müstesnadır. Onlara ise hiç eksilmeyen bir mükafat vardır.

(Ancak o kimseler ki: iman ettiler) Kalplerini iman nûru ile aydınlatmaya muvaffak oldular (ve salih salih amellerde bulundular) kendilerine yönelen dinî vazifeleri, namaz, oruç, zekat gibi farizeleri yerine getirmeye çalıştılar. (artık onlar için kesilmeyecek) ebedî (bir mükafat vardır.) onlar, istikballerini temin etmiş, uhrevî selamet ve saadete nail bulunmuş zatlardır. İşte yaratılış gayesini düşünen, kulluk vazifelerini yapmaya çalışan gerçek aydın, mütefekkir zatların akıbetleri böyle güvenilirdir.

7 – Bütün bunlardan sonra ey insan, senin mahşere ve hesaba inanmana hangi engel kalabilir?

(O halde) O kadar deliller, kudret eserleri meydanda iken artık (seni) ey Son Peygamber!, (din hususunda) Âhrette herkesin layık olduğu cezaya kavuşacağına dair ihtardan dolayı (kim yalanlayabilir?.) Elbette ki: Kimsenin yalanlamaya selahiyeti olamaz.