Tüm bilinmeyenleriyle Pakistan Talibanı

Tahrik-i Taliban Pakistan (TTP), ya da yaygın adıyla Pakistan Talibanı, Güney Asya’nın en karmaşık ve girift ilişkileri olan örgütlerinden biridir.

2007 yılında resmi olarak kurulan bu örgüt, Pakistan’ın kuzeybatısındaki Federal Olarak Yönetilen Kabile Bölgeleri (FATA) ve Hayber Pahtunhva eyaletlerinde, özellikle Peştunetnik grubunun yoğun olduğu bölgelerde kök saldı. Hem Pakistan hükümeti hem de uluslararası toplum tarafından bir terör örgütü olarak sınıflandırılan TTP, kendi erkek egemen ve ilkel yoz anlayışını “şeriat” yönetimi kurma iddiasıyla hem Pakistan devletine hem de sivillere yönelik çok sayıda kanlı saldırı düzenledi. Örgüt, Afganistan’daki AISAF işgal güçlerine karşı giriştiği eylemlerden dolayı Afganistan halkı nezdinde ciddi oranda sempati kazanmayı başardı.

Bu çalışmada, TTP’nin tarihsel kökenlerini, ideolojik yapısını, terör faaliyetlerini ve bölgedeki sosyo-politik etkilerini ayrıntılı bir şekilde ele alarak, örgütün neden küresel bir tehdit olarak görüldüğünü tarafsız bir perspektifle incelemeye çalıştım.

TTP’nin ortaya çıkışı, yalnızca bir silahlı örgütün doğuşu değil, aynı zamanda bölgenin tarihsel, sosyolojik ve politik dinamiklerinin bir yansımasıdır. Peştun kabile kültüründen beslenen örgüt, Pakistan’ın kuzeybatısındaki istikrarsızlıktan faydalanarak güç kazandı. Ancak, sivillere yönelik saldırıları ve katı ideolojik duruşu, yerel halk arasında destek kaybına yol açtı. Bu makale, TTP’nin hem yerel hem de uluslararası etkilerini, tarihsel bağlamını ve güncel durumunu detaylı bir şekilde analiz ederek, örgütün bölgedeki karmaşık rolünü anlamaya çalışacaktır.

PEŞTUN KUŞAĞI VE KABİLE BÖLGELERİ’NİN TARİHSEL ARKA PLANI

Pakistan Talibanı’nın ortaya çıkışını anlamak için, Pakistan ve Afganistan sınırındaki Peştunkuşağının tarihsel, sosyolojik ve coğrafi dinamiklerini derinlemesine incelemek gerekir. Bu bölge, çoğunlukla Peştun etnik grubuna ev sahipliği yapar ve tarih boyunca stratejik bir öneme sahip olmuştur.

Peştunlar, hem Pakistan hem de Afganistan’da yaşayan, ortak bir dil (Peştuca), kültür ve tarih paylaşan bir topluluktur. Bölgenin coğrafyası, dağlık arazileri, derin vadileri ve zorlu geçitleriyle, gerilla savaşına elverişli bir zemin sunar. Bu coğrafi özellikler, tarih boyunca dış güçlerin bölgeyi kontrol etmesini zorlaştırmış ve Peştun kabilelerinin bağımsızlığını korumasında önemli bir rol oynamıştır. Peştunların toplumsal yapısı, kabile temelli bir organizasyona dayanır ve “jirga” adı verilen kabile meclisleri aracılığıyla yönetilir. Bu meclisler, kabileler arasındaki anlaşmazlıkları çözer, toplumsal düzeni sağlar ve geleneksel kuralları uygular. Peştunvali olarak bilinen ahlak kodu, Peştun toplumunun temel değerlerini oluşturur. Bu kod, misafirperverlik (melmastia), intikam (badal) ve onur (nang) gibi unsurları içerir.

Peştunvali, TTP gibi grupların ideolojik söylemlerinde sıkça kullanılmış ve genç Peştunlarınradikalleşmesinde etkili olmuştur. Ancak, bu kodun katı yorumları, TTP’nin sivillere yönelik şiddet eylemlerini meşrulaştırmak için kullandığı bir araç haline gelmiştir. Peştunların tarihsel olarak merkezi otoritelere karşı dirençli bir duruş sergilemesi, bölgenin siyasi dinamiklerini şekillendirmiştir.

Kabile bölgeleri, hem İngiliz sömürge döneminde hem de Pakistan’ın kuruluşundan sonra özerk bir statüye sahip olmuştur. Bu özerklik, merkezi hükümetlerin bölge üzerindeki kontrolünü sınırlamış ve TTP gibi grupların güç kazanmasına olanak sağlamıştır. Bölgenin ekonomik geri kalmışlığı, eğitim eksikliği ve altyapı yetersizliği, genç nüfusun radikal gruplara katılmasını kolaylaştıran faktörler arasında yer alır.

DURAND HATTI’NIN MİRASI VE BÖLÜNMÜŞ PEŞTUNLAR

Geçtiğimiz yüzyılda, İngiliz İmparatorluğu’nun Afganistan’ı kontrol etme çabaları, Peştunkabilelerinin direnişiyle karşılaşmıştır. 1839-1842 Birinci Anglo-Afgan Savaşı, 1878-1880 İkinci Anglo-Afgan Savaşı ve 1919 Üçüncü Anglo-Afgan Savaşı, kabile bölgelerinin savaşçı ruhunu ve gerilla taktiklerini ortaya koymuştur. Bu savaşlar sırasında, Peştunkabileleri, İngiliz ordularına karşı ağır kayıplar verdirmiş ve bölgenin kontrolünü zorlaştırmıştır.

1893’te çizilen Durand Hattı, Peştun nüfusunu ikiye bölerek Afganistan ile İngiliz Hindistanı (bugünkü Pakistan) arasında yapay bir sınır oluşturmuştur. 1919’da nihai şeklini alan bu sınır, Peştunların birleşik bir siyasi ve kültürel yapı oluşturmasını engellemiş ve bölgedeki istikrarsızlığın temel nedenlerinden biri haline gelmiştir.

Durand Hattı, Peştunların tarihsel olarak bir arada yaşadığı bölgeleri bölerken, kültürel ve etnik bağlar nedeniyle bu sınır hiçbir zaman tam anlamıyla kabul görmemiştir. Peştunlar, sınırın her iki tarafında da akrabalık bağlarını sürdürmüş ve bu durum hem Afganistan hem de Pakistan tarafındaki Peştunlar arasında birleşik bir kimlik arayışını güçlendirmiştir. İngilizlerin 1947’de bölgeden çekilmesiyle, kabile bölgeleri yeni kurulan Pakistan devletine katıldı.

Ancak, bu bölgeler özerk bir statüye sahip oldu ve Pakistan hükümetinin kontrolü sınırlı kaldı. Peştun kabileleri, kendi geleneksel yönetim sistemlerini korudu ve merkezi otoriteye karşı direnç göstermeye devam etti. Bu özerklik, merkezi otoriteye karşı direnci güçlendirdi ve TTP gibi grupların ortaya çıkması için uygun bir zemin sağladı.

Durand Hattı’nın mirası, TTP’nin ideolojik söylemlerinde de önemli bir yer tutar. Örgüt, Peştunların tarihsel olarak bölünmüşlüğünü ve merkezi otoritelere karşı direnişini kullanarak, yerel halkı mobilize etmeye çalıştı. Ancak, TTP’nin sivillere yönelik saldırıları, bu söylemlerin halk nezdindeki etkisini büyük ölçüde azalttı.

Peştunların birleşik bir kimlik arayışı, TTP’nin propaganda araçlarından biri olsa da, örgütün katı ideolojik duruşu ve şiddet eylemleri, bu arayışı istismar ettiğini gösterdi.

İPİ’Lİ FAKİR VE ERKEN DİRENİŞ HAREKETLERİ

Bu dönemde, İpi’li Fakir olarak bilinen Hacı Mirza Ali Han, Peştun kabileleri arasında önemli bir figür olarak öne çıktı. 1936’da İngilizlere karşı “cihad” ilan eden Mirza Ali Han, başarılı bir gerilla savaşı yürüterek Peştun kabilelerini çevresinde toplamayı başardı. Bağımsız bir Peştunistan kurma fikrini savunan bu hareket, Pakistan’ın kuruluşundan sonra da Pakistan hükümetine karşı direnişini sürdürdü. Ancak, halk desteğini kaybetmesiyle bu hareket zayıfladı ve bölge Pakistan’a entegre oldu. Yine de, Pakistan’ın kabile bölgelerindeki sınırlı egemenliği, ilerleyen yıllarda TTP gibi grupların güç kazanmasına olanak sağladı.

İpi’li Fakir’in mirası, Peştunların merkezi otoritelere karşı direnç geleneğini güçlendirdi ve TTP’nin ideolojik temelini oluşturan unsurlardan biri oldu. İpi’li Fakir’in direnişi, yalnızca İngilizlere değil, aynı zamanda modern devlet yapılarına karşı bir başkaldırı olarak da görülebilir. Onun liderliği, Peştun kabilelerinin özerklik arzusunu ve dış müdahalelere karşı tepkisini simgeliyordu. Bu tarihsel miras, TTP’nin Pakistan hükümetine karşı söylemlerinde sıkça kullandığı bir tema haline geldi.

Örgüt, Peştunların tarihsel direnişini ve dini değerlerini kullanarak yerel halkı mobilize etmeye çalıştı, ancak sivillere yönelik saldırıları bu desteği büyük ölçüde azalttı. İpi’liFakir’in hareketi, TTP’nin ideolojik söylemlerine ilham verse de, örgütün modern dönemde uyguladığı şiddet, bu mirası gölgede bıraktı.

BÖLGENİN İDARİ YAPISI VE PEŞTUN KABİLELERİ

Pakistan Talibanı’nın faaliyet gösterdiği bölgeler, Pakistan’ın kuzeybatısındaki Federal Olarak Yönetilen Kabile Bölgeleri (FATA) ve Hayber Pahtunhva eyaletleridir. 2018’de bu iki bölge birleştirilerek tek bir eyalet haline getirildi, ancak bu birleşme, kabilelerin özerk yapısını ortadan kaldırmayı amaçlasa da tam anlamıyla başarılı olamadı. Bölge, yaklaşık 35 milyon nüfusa sahip olup, nüfusun yüzde 80’inden fazlası Peştun etnik kökenine mensuptur ve tamamı Sünni mezhebindendir. Bölgenin merkezi, Peşaver şehri, hem tarihsel hem de stratejik açıdan kritik bir öneme sahiptir.

FATA, tarihsel olarak yedi kabile bölgesinden oluşuyor: Bacaur, Momend, Orakzay, Kurram, Kuzey Veziristan, Güney Veziristan ve Hayber.

Bu bölgelerde yaşayan Peştun kabileleri, kendi içlerinde alt kabilelere ayrılır ve her biri belirli bir coğrafi alanda etkili olmuştur. Örneğin, Afridi kabilesi, Hayber ve Tirah’ta, Mehsudkabilesi Güney Veziristan’da, Osmanzay Vezir kabilesi Kuzey Veziristan’da güçlüdür. Bu kabilelerin geleneksel yapıları, TTP’nin örgütlenmesinde önemli bir rol oynadı, ancak aynı zamanda iç çekişmeler ve bölünmeler de bu yapıların bir sonucu olarak ortaya çıktı.

Her kabile, kendi liderleri (malik) ve Jirga meclisleri aracılığıyla yönetilir. Bu sistem, kabilelerin özerkliğini korumasını sağlamış, ancak merkezi hükümetin bölge üzerindeki kontrolünü zorlaştırmıştır. TTP, bu özerk yapıyı kullanarak kabile bölgelerinde güç kazandı, ancak aynı zamanda geleneksel kabile liderlerini hedef alarak bu yapıları zayıflatmaya çalıştı. Bu strateji, TTP’nin yerel halkla ilişkilerini karmaşık hale getirdi; bazı kabileler örgüte destek verirken, diğerleri ona karşı çıktı. TTP’nin kabile liderlerini hedef alması, geleneksel otorite yapılarını zayıflatmış ve bölgedeki güç dengelerini değiştirdi.

AFGANİSTAN’DAKİ SAVAŞIN TTP’YE ETKİSİ

TTP’nin oluşumunda, Afganistan’daki savaşların etkisi büyüktür. 1979’daki Sovyet işgali, Peştun kabilelerini cihat hareketine katılmaya yöneltti. Kabile bölgeleri, Afgan mücahitler için bir arka bahçe haline geldi. Pakistan hükümeti ve ABD, bu dönemde mücahitleri destekledi ve kabile bölgeleri, silah ve eğitim merkezi olarak kullanıldı.

1990’larda Taliban’ın Afganistan’da iktidara gelmesi, Pakistan’daki Peştun kabileleri üzerinde de derin bir etki oluşturdu. Taliban’ın medrese sistemi ve İslam anlayışı, kabile bölgelerindeki gençler arasında yayıldı ve “Talibanlaşma” eğilimini güçlendirdi. 2001’deki 11 Eylül saldırıları ve ABD’nin Afganistan’ı işgali, bu süreci daha da hızlandırdı. Taliban’ın çöküşüyle, binlerce savaşçı, özellikle El Kaide’ye bağlı yabancı savaşçılar, Pakistan’ın kabile bölgelerine sığındı. Pakistan’ın bu dönemde ABD ile iş birliği yapması, kabile bölgelerindeki Peştunlar arasında büyük bir tepki uyandırdı. Pakistan hükümetinin, ABD’nin insansız hava aracı (İHA) saldırılarına izin vermesi, yerel halk arasında öfkeyi artırdı ve TTP’nin ortaya çıkışını hızlandırdı.

Bu savaşçılar, kabile bölgelerinde yeni bir cihatçı hareketin tohumlarını attı ve TTP’ninideolojik temelini oluşturdu. Afganistan’daki savaş, yalnızca TTP’nin oluşumunu değil, aynı zamanda örgütün ideolojik ve operasyonel kapasitesini de şekillendirdi. Taliban ve El Kaide ile olan bağlar, TTP’nin küresel cihat hareketine entegre olmasını sağladı. Ancak, bu bağlar, aynı zamanda TTP’nin Pakistan hükümetiyle çatışmasını derinleştirdi.

Pakistan’ın ABD ile iş birliği, TTP’nin hükümeti “Batı’nın kuklası” olarak görmesine neden oldu ve bu söylem, örgütün propaganda araçlarından biri haline geldi.

TTP’NİN KURULUŞU VE İLK YILLARI

TTP, 14 Aralık 2007’de, farklı Peştun kabilelerinden gelen 40’tan fazla liderin bir araya gelmesiyle resmi olarak kuruldu. Örgütün liderliğine Mehsud kabilesinden BeytullahMehsud seçildi; yardımcılıklarına ise Veziri kabilesinden Mevlana Hafız Gül Bahadır ve Tarkani kabilesinden Mevlana Fakir Muhammed getirildi. TTP’nin kuruluş amaçları arasında Pakistan’da şeriat kurallarını tesis etmek, Afganistan’daki NATO güçlerine karşı savaşmak ve Pakistan hükümetine karşı silahlı mücadele yürütmek yer alıyordu.

Ancak, TTP hiçbir zaman homojen bir yapıya sahip olmadı; farklı kabileler ve liderler arasında ideolojik ve stratejik ayrılıklar sıkça yaşandı. TTP’nin kuruluşu, bölgedeki mevcut savaşçı grupların birleşmesiyle gerçekleşti. Örgüt, yerel kabilelerin desteğini kazanmak için Peştun kimliğini ve dini söylemleri kullandı. Ancak, bu söylemler, örgütün sivillere yönelik saldırıları nedeniyle zamanla etkisini yitirdi.

TTP, kuruluşundan itibaren hem yerel hem de uluslararası düzeyde dikkat çekti ve kısa sürede Pakistan’ın en büyük güvenlik tehditlerinden biri haline geldi. Örgütün lideri BeytullahMehsud, karizmatik bir figür olarak TTP’yi birleştiren ve örgütü Pakistan hükümetine karşı bir güç haline getiren önemli bir isimdi.

LAL MESCİD KUŞATMASI VE RADİKALLEŞME

2007, TTP’nin radikalleşmesinde bir dönüm noktası oldu. Temmuz 2007’de, Pakistan ordusunun İslamabad’daki Lal Mescid’e düzenlediği operasyon, yüzlerce kişinin ölümüyle sonuçlandı. Lal Mescid, radikal silahlı grupların merkezi haline gelmişti ve bu operasyon, savaşçı gruplar arasında büyük bir öfke uyandırdı. TTP, bu olayı Pakistan hükümetine karşı bir “savaş ilanı” olarak gördü ve saldırılarını yoğunlaştırdı.

Lal Mescid Kuşatması, TTP’nin Pakistan ordusuna yönelik saldırılarını artırmasına ve örgütün kabile bölgelerindeki etkisini genişletmesine yol açtı. Örgüt, bu dönemde özellikle Svat Vadisi ve Güney Veziristan’da kontrol alanını genişletti, yerel kabile liderlerini hedef alarak geleneksel otorite yapılarını zayıflattı. Lal Mescid soykırımı, TTP’nin ideolojik söylemlerini güçlendirdi. Örgüt, Pakistan hükümetini “İslam karşıtı” olarak nitelendirerek, yerel halkı cihada katılmaya çağırdı. Ancak, bu söylemler, TTP’nin sivillere yönelik saldırılarıyla çelişti ve örgütün halk nezdindeki meşruiyetini zedeledi.

Lal Mescid olayı, TTP’nin yalnızca bir yerel örgüt olmadığını, aynı zamanda Pakistan’ın siyasi ve sosyal yapısına meydan okuyan bir güç olduğunu gösterdi.

TTP’NİN TERÖR FAALİYETLERİ VE KÜRESEL TEHDİT

Yerel Saldırılar ve Şiddetin Yayılması:

TTP, kuruluşundan itibaren hem Pakistan içinde hem de uluslararası alanda kanlı eylemler gerçekleştirdi. Örgüt, intihar saldırıları, bombalı araç saldırıları ve hedefli suikastlarla tanınıyor.

2009’da Svat Vadisi’nde geçici olarak kontrolü ele geçiren TTP, burada kendi ilkel ve ultra eril anlayışını “şeriat kuralları” adıyla uygulamaya çalıştı, ancak Pakistan ordusunun karşı operasyonlarıyla geri püskürtüldü. Aynı yıl, TTP lideri Beytullah Mehsud, bir ABD insansız hava aracı (İHA) saldırısında öldürüldü. Onun yerine geçen Hekimullah Mehsud döneminde, TTP’nin saldırıları daha da şiddetlenmiş ve uluslararası bir boyut kazandı. TTP, Pakistan’ın kabile bölgelerindeki faaliyetlerini şehir merkezlerine taşıdı. İslamabad, Lahor ve Karaçi gibi büyük şehirlerde düzenlenen bombalı saldırılar, örgütün ülke geneline yayılma kapasitesini gösterdi.

2007’de eski başbakan Benazir Butto’ya yönelik suikast, TTP’nin Pakistan’ın siyasi yapısına doğrudan meydan okuduğunu ortaya koydu. Örgüt, aynı zamanda yerel kabile liderlerini hedef alarak geleneksel otorite yapılarını zayıflattı ve güç boşluğunu doldurmaya çalıştı. Bu saldırılar, TTP’nin hem yerel halk hem de hükümet nezdinde bir korku unsuru haline gelmesine neden oldu.

TTP’nin yerel saldırıları, yalnızca güvenlik güçlerini değil, aynı zamanda sivilleri de hedef aldı. Örgüt, pazar yerleri, camiler ve okullar gibi halka açık alanlarda bombalı saldırılar düzenledi. Bu saldırılar, TTP’nin ideolojik hedeflerinden çok, kaos ve korku yaratmayı amaçladığını gösterdi. Özellikle sivillere yönelik saldırılar, örgütün halk desteğini kaybetmesine neden oldu ve TTP’ye karşı geniş çaplı bir kamuoyu tepkisine yol açtı.

Uluslararası Eylemler

TTP’nin en dikkat çekici uluslararası eylemlerinden biri, 2010’da ABD’deki Times Meydanı’nda gerçekleştirilmeye çalışılan bombalı araç saldırısıdır. Bu girişim başarısız olsa da, TTP’nin küresel bir tehdit haline geldiğini gösterdi. Ayrıca, 2009’da Afganistan’daki bir CIA üssüne düzenlenen saldırı da TTP’nin uluslararası ağını ortaya koydu. Bu eylemler, örgütün sadece Pakistan’la sınırlı olmadığını, aynı zamanda El Kaide gibi küresel terörü organize eden ağlarla bağlantılı olduğunu gösteriyor.

TTP’nin bu tür eylemleri, ABD ve diğer Batılı ülkeler tarafından örgütün bir terör grubu olarak sınıflandırılmasına yol açtı.TTP’nin uluslararası eylemleri, örgütün ideolojik olarak El Kaide’den etkilendiğini ve “küresel cihat hareketi” adı verilen çok uluslu güç odaklarının yönettiği yapıya bağlı olduğunu gösteriyor. Times Meydanı saldırısı girişimi, özellikle, TTP’nin Batı’ya karşı düşmanlığını ve uluslararası hedeflere ulaşma kapasitesini ortaya koydu. Bu olay, ABD’nin TTP’ye karşı daha agresif bir tutum benimsemesine neden oldu ve Pakistan’la iş birliğini artırdı.

ABD, TTP liderlerini hedef alan İHA saldırılarında daha yoğun bir şekilde yer aldı ve örgütün lider kadrosunu zayıflatmaya çalıştı.

PEŞAVER OKUL SALDIRISI VE TOPLUMSAL TEPKİ

TTP’nin en vahşi eylemlerinden biri, 2014’te Peşaver’de bir okula düzenlediği saldırıdır. Bu saldırıda 140’tan fazla çocuk öldürüldü ve olay, Pakistan toplumunda büyük bir infiale yol açtı. TTP’nin sivillere yönelik bu tür eylemleri, örgütün yerel halk arasında destek kaybetmesine neden oldu. Peşaver okul saldırısı, TTP’nin barbarca yöntemlerini gözler önüne serdi ve Pakistan hükümetinin örgüte karşı daha sert önlemler almasını tetikledi. Bu olay, aynı zamanda uluslararası toplumun TTP’ye karşı daha kararlı bir mücadele yürütmesini sağladı. Peşaver okul saldırısı, TTP’nin ideolojik söylemlerinin halk nezdindeki meşruiyetini büyük ölçüde zedeledi. Örgüt, bu saldırıyı Pakistan ordusuna misilleme olarak yaptığını iddia etse de, sivil kayıplar, özellikle çocukların hedef alınması, TTP’ye karşı geniş çaplı bir kamuoyu tepkisine yol açtı.

Bu olay, Pakistan hükümetinin ulusal güvenlik politikalarını gözden geçirmesine ve TTP’yekarşı daha kapsamlı bir mücadele başlatmasına neden oldu. Peşaver saldırısı, TTP’ninyalnızca bir güvenlik tehdidi değil, aynı zamanda toplumsal düzeni tehdit eden bir örgüt olduğunu gösterdi.

ZARB-İ AZB OPERASYONU VE TTP’NİN GERİLEMESİ

2014 yılında Pakistan ordusu, TTP’yi ve diğer cihatçı grupları hedef alan Zarb-i AzbOperasyonu’nu başlattı. Kuzey ve Güney Veziristan’ı merkez alan bu operasyon, ABD ile koordineli bir şekilde yürütüldü. Operasyon sırasında, TTP’nin kontrol ettiği bölgelerin çoğu Pakistan ordusu tarafından geri alındı. Yüzlerce TTP üyesi öldürüldü, yakalandı veya Afganistan’a kaçtı. Operasyon, TTP’nin gücünü ciddi şekilde zayıflattı ve örgütün merkezi yapısını dağıttı. 2017’de operasyonun tamamlanmasıyla, TTP’nin kabile bölgelerindeki hakimiyeti büyük ölçüde sona erdi.

Zarb-i Azb Operasyonu, Pakistan’ın TTP’ye karşı en kapsamlı askeri hamlesi olarak kabul edilir. Operasyon, yalnızca TTP’yi değil, aynı zamanda bölgedeki diğer küçük grupları da hedef aldı. Pakistan ordusu, operasyon sırasında binlerce militanı etkisiz hale getirdi ve örgütün lojistik ağlarını çökertti. Ancak, bu operasyonlar sırasında sivil kayıplar ve yerinden edilmeler de yaşandı, bu da yerel halk arasında tartışmalara yol açtı.

Operasyonun başarısı, TTP’nin kabile bölgelerindeki etkisini büyük ölçüde azaltsa da,örgütün tamamen ortadan kaldırılması mümkün olmadı.

LİDER KAYIPLARI VE ÖRGÜTSEL DAĞILMA

Bu dönemde, TTP’nin lider kadrosu da ağır darbeler aldı. 2013’te Hekimullah Mehsud,2018’de ise onun yerine geçen Molla Fazlullah, ABD İHA saldırılarında öldürüldü. Ayrıca, örgütün diğer önemli isimleri, gibi Şiryar Mehsud ve Halid Hakkani de 2020’de hedef alındı. Bu kayıplar, TTP’nin organizasyonel kapasitesini daha da azalttı. Örgütün lider kadrosunun sürekli hedef alınması, TTP’nin merkezi bir otorite altında birleşmesini zorlaştırdı ve iç bölünmeleri artırdı.

Lider kayıpları, TTP’nin operasyonel kapasitesini ciddi şekilde etkiledi. Örgüt, yeni liderler atamaya çalışsa da, bu süreçte iç çekişmeler ve fraksiyonlar arası çatışmalar yaşandı. Bu durum, TTP’nin birleşik bir cephe oluşturmasını engelledi ve örgütün zayıflamasına yol açtı. TTP’nin lider kadrosunun sürekli değişmesi, örgütün stratejik planlama ve koordinasyon yeteneğini de olumsuz etkiledi.

TTP’NİN YENİDEN YAPILANMA ÇABALARI

Zarb-i Azb Operasyonu sonrası dağılan TTP, 2020 yılından itibaren yeniden yapılanma sürecine girdi. Örgüt, özellikle Afganistan’daki Taliban’ın 2021’de yeniden iktidara gelmesiyle birlikte moral kazandı. TTP, Afganistan-Pakistan sınırındaki güvenli bölgeleri kullanarak yeniden örgütlenmeye başladı. 2020’de, farklı TTP fraksiyonları, Müftü Nur Veli Mesud liderliğinde birleşme kararı aldı. Bu birleşme, örgütün kabile bölgelerindeki saldırılarını artırmasına olanak sağladı. Örneğin, 2022’de Hayber Pahtunhva’daki polis karakollarına ve askeri konvoylara yönelik saldırılar, TTP’nin hâlâ aktif olduğunu gösterdi.

AFGANİSTAN’DAKİ TALİBAN’IN ETKİSİ

Afgan Talibanı’nın 2021’de Afganistan’da yeniden iktidara gelmesi, TTP için önemli bir dönüm noktası oldu. Taliban’ın kontrol ettiği bölgeler, TTP’ye güvenli sığınaklar sağladı ve örgütün yeniden toparlanmasına imkân tanıdı. Ancak, TTP ile Afgan Talibanı arasındaki ilişkiler her zaman uyumlu olmadı. TTP, Pakistan hükümetine odaklanırken, Afgan Talibanıdaha çok Afganistan içindeki hedeflere yöneldi. Bu stratejik farklılık, iki grup arasında zaman zaman gerginliklere yol açtı. Afgan Talibanı, TTP’ye lojistik destek sağlasa da, uluslararası toplumun baskısı nedeniyle bu desteği açıkça kabul etmedi.

Taliban’ın, TTP’nin Pakistan’a yönelik saldırılarını kontrol altına alma çabaları, iki grup arasındaki ilişkileri karmaşık hale getirdi. Özellikle 2022’de Doha’da yapılan görüşmelerde, Afgan Talibanı’nın TTP’yi sınırlandıracağı yönünde taahhütler verdiği iddia edildi, ancak bu taahhütler tam anlamıyla uygulanmadı.

TTP VE DİĞER SAVAŞÇI GRUPLARLA İLİŞKİLER:

EL KAİDE İLE BAĞLANTILAR

TTP, tarih boyunca El Kaide, Afgan Talibanı ve diğer gruplarla karmaşık ilişkiler geliştirdi. Özellikle El Kaide ile yakın bağları olan TTP, 2000’li yıllarda yabancı savaşçıları kabile bölgelerinde barındırmış ve onlara lojistik destek sağlamıştı. El Kaide’nin lider kadrosu, özellikle Usame bin Ladin ve Eymen ez-Zevahiri, TTP’nin ideolojik ve operasyonel gelişiminde etkili oldu. Ancak, El Kaide’nin 2011’de Usame bin Ladin’in öldürülmesiyle zayıflaması, TTP’nin küresel savaşçı ağlarla bağlarını da etkiledi.

IŞİD İLE ÇATIŞMALAR

2014’ten sonra IŞİD’in ortaya çıkışı, TTP içinde bölünmelere yol açtı. Bazı TTP üyeleri, IŞİD’in Horasan Vilayeti’ adlı fraksiyona katılarak Afganistan’da faaliyet göstermeye başladı. Bu durum, TTP ile Afgan Talibanı arasında da gerginliklere neden oldu, çünkü Afgan Talibanı, IŞİD’e karşı mücadele etti. Özellikle Nangarhar ve Kunar bölgelerinde, TTP’nineski üyelerinden oluşan IŞİD gruplarıyla Afgan Talibanı arasında yoğun çatışmalar yaşandı. Bu çatışmalar, TTP’nin iç bütünlüğünü daha da zayıflattı.

TTP’NİN BÖLGEDEKİ SOSYO-POLİTİK ETKİSİ

Kabile Yapılarının Zayıflaması TTP’nin faaliyetleri, Pakistan’ın kabile bölgelerindeki sosyo-politik yapıyı derinden etkiledi. Örgüt, yerel kabile liderlerini hedef alarak geleneksel otorite yapılarını zayıflattı ve güç boşluğunu doldurmaya çalıştı. Ancak, TTP’nin sivillere yönelik saldırıları ve katı örgüt kurallarının uygulamaları, yerel halk arasında tepki çekti. Özellikle Peşaver okul saldırısı, TTP’ye karşı halk desteğini büyük ölçüde azalttı.

TTP’nin varlığı, Pakistan’ın kabile bölgelerindeki sosyo-ekonomik sorunları da derinleştirdi. Bölgedeki yoksulluk, eğitim eksikliği ve merkezi hükümetin zayıf kontrolü, TTP gibi grupların genç nüfusu radikalleştirmesine olanak sağladı. Pakistan hükümetinin 2018’de FATA’yı Hayber Pahtunhva’ya entegre etme kararı, bu sorunlara çözüm bulmayı amaçlasa da, bölgedeki istikrarsızlık devam ediyor. Bölgenin ekonomik geri kalmışlığı, TTP’nin fidye, gasp ve uyuşturucu ticareti gibi yasa dışı faaliyetlerden gelir elde etmesini kolaylaştırıyor.

ULUSLARARASI TOPLUMUN TTP’YE BAKIŞI

TTP, hem ABD hem de Birleşmiş Milletler tarafından bir terör örgütü olarak sınıflandırılmıştır. Örgütün uluslararası eylemleri, özellikle Times Meydanı saldırısı girişimi ve CIA üssüne yönelik saldırı, küresel bir tehdit olarak algılanmasına neden oldu. ABD, TTP liderlerini hedef alan İHA saldırılarıyla örgüte ağır darbeler vururken, Pakistan ile iş birliği yaparak örgütün finansal ve lojistik ağlarını zayıflatmaya çalıştı. Avrupa Birliği ve diğer uluslararası aktörler de TTP’yi bir güvenlik tehdidi olarak görmekte ve Pakistan hükümetine örgüte karşı mücadelede destek vermektedir.

GÜNCEL DURUM VE ARAŞTIRMA BULGULARI

Sosyal medya platformlarında ve dijital medya organlarında yer alan güncel paylaşımlar ve analizler, TTP’nin 2021 sonrası dönemde yeniden canlanma çabalarını hızlandırdığını gösteriyor. Özellikle Afgan Talibanı’nın 2021’de Afganistan’da yeniden iktidara gelmesi, TTP’ye moral ve lojistik destek sağladı. 2023’te Hayber Pahtunhva’da artan saldırılar, örgütün yeniden organize olma kapasitesini ortaya koyuyor. Ancak, Pakistan ordusunun 2024’te başlattığı yeni operasyonlar, TTP’nin faaliyetlerini sınırlamayı amaçlıyordu.

TTP’nin finansal kaynakları da bir tartışma konusu. Örgüt, uyuşturucu ticareti, fidye ve gasp gibi yasa dışı faaliyetlerden gelir elde ediyor. Uluslararası toplum, bu finansal ağları kesmek için Pakistan’a baskı yapmaya devam ediyor. Bununla birlikte, bölgedeki yoksulluk ve işsizlik, TTP’nin gençleri saflarına katmasını kolaylaştırıyor.

TTP’NİN GELECEĞİ VE BÖLGESEL TEHDİT

Pakistan Talibanı, kökenlerini Peştun kabile kültüründen ve bölgenin karmaşık tarihinden alan bir terör örgütüdür. Kuruluşundan bu yana, Pakistan’da ve sınır ötesinde gerçekleştirdiği kanlı eylemlerle küresel bir tehdit haline dönüştü. Hem bölgesel hem de küresel düzlemde savaşta taraf olmayan siviller ve özellikle çocukları hedef haline getirdiğinden dolayı insan yaşamı için bir tehdit haline gelmiştir.

Zarb-i Azb Operasyonu ile ciddi şekilde zayıflayan TTP, 2020’den itibaren yeniden toparlanma çabası içine girdi. Ancak, Pakistan ordusunun devam eden operasyonları, uluslararası baskılar ve örgütün iç bölünmeleri, TTP’nin eski gücüne ulaşmasını zorlaştırmaktadır. TTP’nin geleceği, büyük ölçüde Pakistan hükümetinin bölgedeki sosyo-ekonomik sorunlara çözüm bulma kapasitesine ve Afganistan’daki siyasi gelişmelere bağlıdır. Afgan Talibanı’nın 2021’de yeniden iktidara gelmesi, TTP’ye moral ve lojistik destek sağlasa da, örgütün uzun vadeli bir tehdit olarak kalması, bölgesel ve uluslararası iş birliğiyle engellenebilir. Pakistan’ın kabile bölgelerindeki istikrarsızlık, TTP gibi grupların varlığını sürdürmesine olanak tanısa da, eğitim, kalkınma ve siyasi entegrasyon gibi adımlar, bu tehdidin azaltılmasında kritik rol oynayabilir.

​​​