Avrupa’da 1799’da meydana gelen Fransız Devrimi’nin ardından dünyanın kimliklendirme siyaseti değişti. O tarihten önce insanlar, mensup oldukları dine göre kimliklendiriliyordu. Osmanlı’da ırkı ne olursa olsun; Müslümanlar asli unsurdu. Avrupa’da ise Hristiyanlar… Fransız Devrimi sonrası ırka dayalı vatandaşlık fikri ortaya çıktı.
Osmanlıcılık projesi
Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa’da hızla yayılan bu fikirle özellikle Balkanlar’da gücünü kaybetmeye başlayınca ‘Osmanlıcılık’ projesini geliştirdi. Müslümanlar ile Yahudi, Rum ve Ermeni gibi diğer topluluklar o projeden sonra eşit vatandaş sayıldı. Dini ne olursa olsun, artık hepsi ‘Osmanlı’ idi. Buna göre Müslümanlar, ülkedeki öncelikli konumunu kaybediyordu.
Her grup devlet nezdinde eşit olsa da, en zor zamanlarında Osmanlı’yı ve Anadolu’yu yine ağırlıklı olarak Müslümanlar savundu. Birinci Dünya Savaşı’nda da İstiklal Harbi’nde de şehadet haberleri Türk, Kürt, Arap fark etmeksizin Anadolu’nun Müslüman köylerine gitti.
Karşı tarafa çalıştılar
O sırada azınlıklardan çok azı Osmanlı’nın yanında yer alsa da çoğunlukla düşman safında yer aldı. Yahudiler özellikle Filistin’de İngilizlere çalıştı. Bölgeye yerleşen Yahudi aileler, Osmanlı’ya karşı İngiliz ordusuna istihbarat topladı.
Bugün Tel Aviv’deki havalimanına adı verilen Ben-Gurion ailesi, 1. Dünya Savaşı sırasında İngiltere ile işbirliği yaptı ve özellikle Filistin'deki Siyonist yerleşimleri için faaliyet gösterdi. Ben-Gurion, İngiltere'nin desteğini almak için önemli bir rol oynadı.
Weizmann ailesi ise Chaim Weizmann, 1. Dünya Savaşı sırasında İngiltere ile yakın ilişki kurarak, Balfour Deklarasyonu'nun arkasındaki itici güçlerden biri oldu. Weizmann ailesi de aynı şekilde İngiltere'ye istihbarat sağlama ve stratejik destek konusunda aktifti.
Anadolu’yu kurtaran Müslümanların evlatları, düşmana çalışan bu tür gruplarla savaştan sonra eşit vatandaş oldu.
Türklerden üstün tutuldular
Eşit vatandaşlık ise kağıt üzerinde kaldı. Pratikte azınlıklara geniş haklar verildi. Diplomaside ve ticarette ayrıcalıklı konuma sahip oldular. Bugün azınlık grupların Bebek, Caddebostan gibi İstanbul’un, hatta Türkiye’nin en lüks yerlerinde yaşamaları, bunun en büyük kanıtı.
Öte yandan, Türkiye 40 yıldır terör örgütü PKK ile savaşıyor. On binlerce gencini bu savaşta yitirdi. Ateş ise hep Anadolu’nun bağrına düştü. Türk, Kürt, Arap, Zaza, Çerkez fark etmeksizin, bayraklar hep bu insanların evlerine asıldı. 40 yıllık süreçte eşit vatandaş sayılan herhangi bir Yahudi’nin kapısına Türk bayrağına sarılı bir tabut gittiği görülmedi.
İçerideki tehlike
Türkiye’de pek çok Yahudi çifte vatandaşlığa sahip ve İsrail Terör Örgütü’nde (İTÖ) görev yaptılar. Hatta Gazze’deki soykırımda yer alanlar bile mevcut. Sayılarının 4 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Bunların, Türkiye’nin olası bir savaş durumuna geçmesi halinde nasıl davranacakları bilinmiyor.
Sorun kimliklendirmede
Bugün Kürtler özelinde dönen Türk mü Türkiyeli mi tartışmasının altında da bu sebep yatıyor. Toplumların inanışları yerine etnik kökenlerine göre kimliklendirilmesi, çarpıklıkları beraberinde getiriyor.
Dünyada halklar incelendiğinde bile; insanların ırklarına göre değil, daha çok inanışlarına göre kümelendikleri görülüyor.