Diğer

Türkiye'de Bir Hayalet Dolaşıyor?!...

0

Karl Marks ve Friedrick Engels tarafından kaleme alınan "Komünist Manifesto", "Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor" cümlesiyle başlar. Bu hayalet komünizmin hayaletiydi. Burada bahsettikleri hayalet tabii ki ölmüş birinin hayali değildi. Bir ruhun varlığıdır anlattıkları. Bu çarpıcı cümle her aklıma geldiğinde Anadolu coğrafyasında da dolaşan bir hayaletin var olduğunu düşünürüm. Bu hayalet kimileyin Kemalist bir dona bürünerek kendini görünür kılar kimileyin milliyetçi bir ruhla ortaya çıkar kimileyin de dindar görünümüyle. Bazen ulusalcı olur, "Vatan Millet Sakarya" nutukları atar bazen de mütedeyyin bir müteahhit olarak ihale peşinde koşar. Bu hayalet, kendini en çok da törenlerde, şölenlerde, bayramlarda, seyranlarda görünür kılar. Her ne kadar hayalet olsa da ruhu her zaman, her yerde yaşar ve yaşatılır. İyi olan, milletin faydasına olan her ne varsa bu hayalet göründüğü anda işleri değiştirir. Millet için, millet adına yapılan her şey millete işkence olarak yeniden dönüştürülür.

Bizim coğrafyamızda dolaşan hayaletin net bir siyasi ve kültürel safı yoktur. Bütün saflarda, değişik görüntülerle ortaya çıkabilir. Yanıltıcılığı da zaten burada. Yıllar boyunca Kemalizm donunda gezdi. İstiklal mücadelesinin mirasını yiyerek ve Batı'yla iyi ilişkiler kurarak kendini var etti. Devleti sadece mutlu bir azınlığın nesnesi kıldı ve milleti de kafası bozuldukça şamar oğlanına çevirdi. Kendine İslamcıdan, Kürtten, Aleviden, Solcudan, Liberalden düşmanlar yarattı. Tabi bunların hepsinden dostlar da edindi. Kendi özünü unutturduğu dostlar… Kemalist hayaletin en çok sevdiği ve ruhunu en fazla hissettirdiği yerler resmi bayramlar ve kutlamalardır. Ecnebi kılıklı adamların ve beyni ipoteklilerin doldurduğu resepsiyonlar, davetler, milli günler(!)… Milletin yoksulluğundan, yoksunluğundan bihaber tuzu kuruların günah çıkarma ayinleri. Milletin statlara, sokaklara, spor salonlarına istiflendiği, milli ve manevi bütün değerlerin dışarıda bırakıldığı Zafer Bayramları, 19 Mayıslar, 23 Nisanlar, 30 Ağustoslar… Üç beş bürokrat gururlanacak diye yaşta, yağmurda, rüzgarda, sıcakta işkenceye uğrayan çocuklar. Kışın, kıyametin ortasında ayağında ayakkabısı olmadan tören kıtası oluşturan öğrenciler. Soğuktan tir tir titreyen çocukları görmeyen vicdansızlıklar. Hamasi nutuklarla, edebiyatı ve şiiri katleden metin ve şiirciklerle ırzına geçilen değerler. Milleti toparlayıcı, birleştirici olmak yerine milletle bürokrasi ve devlet arasında derin yarıklar oluşturan sahtelikler. Posterlerle, afişlerle, rozetlerle kurtarılan vatanlar… Bizim buralarda dolaşan hayalet kendini en çok da bunlarla gösterir. Her bayram Kemalist ruh çağırıcılar sihirli kürelerinin başına geçerek hayalet çağırırlar. Bir vecd haliyle… Bu 23 Nisanda da boş durmayacakmış ruh çağırıcılar. Kitlesel bir hayalet çağırma, ruh diriltme ayini organize edeceklermiş. Hoyratça tükettikleri, ağızlara pelesenk edilen vatan, millet, antiemperyalistlik edebiyatıyla kitleleri sarhoş edecekler. En çok da kendileri tarafından istismar edilen, iğdiş edilen, içi boşaltılan bağımsızlık, egemenlik, laiklik, demokrasi, cumhuriyet, devrim, devlet kavramlarıyla ayini yönetecekler.

Kendi dışında hiçbir kutsalı olmayan Kemalist hayalet, kültür ve sanat camiasında da arada bir ruh çağırma ayinleri yapar. Milletin dinine, imanına, geleneğine, göreneğine sövmek, milleti aşağılamak bu ayinlerin olmazsa olmazlarıdır. Bazen bir piyanistin sihirli(!) parmaklarından çıkar, o sanatçının dilinde dine ve dinin değerlerine küfür olarak ortalığa saçılır. Bunun adına da özgürlük denir, sanatçı duyarlılığı denir. Bazen de bir ressamın karanlık saçan paletinden insanlığa dökülen kir olur.

Karl Marks ve Engels'in hayaleti Avrupa'da nasıl dolaştı? Bu ayrı bir yazı konusu olabilir. Bizim buralarda dolaşan hayaletin pek de matah olmadığını görüyoruz. Bu hayaletin belli bir safı ve grubu da yok demiştik. Her an maske değiştirerek, bir dondan başka bir dona girerek ortaya çıkabilir. Kapitalizmin üretim ve tüketim tezgahını alt üst etmek en elzem vazifelerinden biri olması gereken hacılarımız, hocalarımız, şeyhlerimiz de bu hayaletin donuna bürünebilir. Sayısız yıldızlı otellerin temellerini atarak, cennetten arsa satarak… Abdestli bir kapitalist olarak kapınızı çalabilir bu hayalet. Dindar bir işadamının İstanbul'a kazık gibi soktuğu gökdelenlerde de görünebilirler. Zaten bu hayalet Kemalist seçkinlerin ruhundan yeni yeni palazlanan dinci burjuvazinin de genlerine sirayet ediyor. İstanbul'u ve İslam'ı yağmalayan bir ruhla geri dönüyor. Bir tür deja vu durumu. Kutlu Doğum Ayiniyle gelişini haber veriyor. Bakalım gidebilecek mi?!...