Türkiye’nin Gazzeli yılları

Siyokemalizmin gemi azıya aldığı yıllar...

Bugün Gazze'yi enkaz haline getirenlerin tedarikçileri ve tetikçilerinin cinnet hali...

Gazze'deki soykırımın failleri en az bir asırdır bu suçu işlemekteler. İsrail'de 13 Ekim 2025'te yaptığı konuşmada ABD Başkanı bunu övünerek anlattı. Uluslararası Ceza mahkemesinin hakkında yakalama kararı olanları överek, alkışlatarak. ABD İsrail'e silah vererek soykırımın faili olmuştur.

680 bin kişinin katledilmesinin, şehirlerin enkaza dönüştürülmesinin hesabı sorulmadan Barış ve huzur sağlanamaz.

*

Siyonizm ve Kemalizm...

"İnanca Saygı Düşünceye Özgürlük İçin El Ele"

11 Ekim 1998 Pazar…

Güneşli bir sonbahar günü…

12 Eylül cuntasının İsrail modeli yönetimini esas alıp ülkeyi cinnet noktasına getirdiği günlerden bir gündü.

Parola: “Ayın 11’inde saat 11’de”

Slogan: “İnanca Saygı Düşünceye Özgürlük İçin El Ele”

İnsanlık tarihini en büyük sivil direnişiydi.

Sessiz bir çığlıktı.

Bugün Gazze’ye duyarsız olmaktan öte soykırımı örtmeye çalışanlar o gün bu milletin anasından emdiğini burnundan getiriyorlardı.

Eğitim hakları gasp edilen çocuklar, eğitim sığınmacısı olarak başka ülkelere gitmek zorunda bırakıldılar.

Eğitim muhaciri oldular, Eğitim için hicret ettiler.

Türkiye’de Siyonist mezalim şımarıklığının had safhasındaydı.

Bir yandan bankaların içleri boşaltılıyor, diğer yanda siyaset bezirganlar ve kifayetsiz muhterisler masa başlarında ülkenin geleceğini İsrail projelerine göre dizayn etmeye çalışıyordu.

Ankara’nın Sincan Belediyesinin düzenlediği Kudüs Gecesi programını “laiklik karşıtı eylemler”den sayıp tankları ilçenin sokaklarında gezdirip halka gözdağı veriyorlardı. Halkının kahır ekseriyetinin Müslüman olduğu bir ülkede Kudüs’ü anmak rejim karşıtlığına eş tutuluyordu.

Başörtülü, sakallı, takkeli, vatandaşlar düşman ilan edilmiş, ne hastanelerde tedavi olabiliyorlar ne adliyelerde hak arayabiliyorlar ne eğitim-öğretim görebiliyorlar ne de çalışabiliyorlardı.

Yasakların yasal bir dayanağı yoktu.

Sadece Atatürk İlke ve İnkılaplarına aykırı olduğu iddia ediliyor, niyetler okunuyordu.

Ebeveynler çocuklarının yemin merasimlerine bile alınmıyorlardı.

“Kamusal alan” uydurup sokağa çıkma yasağını bile denediler.

Mağdurlar, mazlumlar yasakları aşmak için çeşitli yollara başvuruluyordu.

Mesela;

Başörtüsü üzerine peruk taklıyordu. Ama daha sonra Siyokemalistler bunu da yasakladılar. Peruk da başörtüsü sayıldı. Bunu test etmek için hanımların saçlarını çekip peruk olup olmadığına karar verdiler.

İşlerine son verdiler.

Birincilik kürsülerinden yaka paça indirildiler.

Soruların tamamını doğru cevaplandırsalar bile yanlış kabul ettiler.

Başörtüsüyle kazara sınava alınanların sınavlarını iptal ettiler.

Kendisini demokrat özgürlükçü ilan eden malum eğitim sendikası başörtülü açıköğretim sınavlarına girişin yasaklanması için açtığı davayı kazanınca bunu sendikal bir kazanım sayarak “iyi bir iş” yaptığını bültenlerinde yayımladı.

İkna Odalarında düşünce ve inançları aşağıladılar.

Korkunç yıllardı…

Yasakçılar, 300 milyar dolar çaldılar.

“Laikliği” koruma ödülü sayılıyordu.

Enflasyon yüzde yüzü aşmış, gecelik faiz yüzde yedi binlere ulaşmıştı.

Kamu mallarına çöken hırsızlar emmebasma tekniğiyle doldur boşalt yapıyorlardı.

FETÖ “ Başörtüsü fürüattır.” çıkışıyla ateşi harlıyordu.

Yasaklara karşı mücadele eden iktidar partisi kapatılmış, yöneticileri 5 yıl süreyle siyasetten men edilmişti.

*

Eyleme milyonlar katılmıştı. Ülke bir uçtan bir uca el ele tutuşan mazlumların sessiz çığlığı ile yankılanıyordu.

Kimsenin burnu kanamadı.

Cam çerçeve indirilmedi. İşyerleri yağmalanmadı. Güvenlik güçlerine taş, molotof atılmadı.

Ama gözaltına alınanlar Devlet Güvenlik Mahkemelerinde İdam’dan yargılandılar.

*

VE…

12 yıl önce…

Zulüm sona erdi…

Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, 30 Eylül 2013'te "Kılık kıyafet yönetmeliğini değiştirdi.

31 Ekim 2013'te AK Partili 4 kadın milletvekili başörtüsüyle TBMM’ye katıldı.

2015'te yargıda, 2016'da emniyette, 2017'de askeriyede başörtüsü serbest hale getirildi.

2007’de Cumhurbaşkanı adayının annesinin, eşinin başörtüsünü babasının sakalını laikliğe aykırı bularak 367 kararını alanlar, 2008’de anayasanın 10 ve 42’inci maddelerinin değiştirilmesini “411 el kaosa kalktı.” diyerek “zinde güçlere” hedef gösterenler, değişikliğin iptali için dava açıp iptal ettirenler ve iktidar partisi Ak Partinin kapatılması amacıyla dava açan ve nitelikli çoğunluğa ulaşılamadığından kapatamayanlar ancak hazine yardımını kesenler, bugün “Başörtüsüne özgürlüğü biz getirdik.” diyorlar.

Filistin'e özgürlüğü de İsrail mi getirecek?

*

Barışın tesisi ancak güç dengesiyle mümkündür. Bunun için Hamas’ın silahlandırılması şarttır.

“Hazır ol cenge, istersen sulh-u salâh!..”