Türkiye’nin yarısı erteleme hastası!

Hepimizin zaman zaman kullandığı ama birçok kişinin artık takıntı haline getirdiği 'daha sonra yaparım', 'bir ara hallederim' gibi sözcükler büyük bir tehlikenin habercisi aslında...

Yapmanız gereken bir işiniz var fakat şu an onu yapacak haliniz yok. Çünkü bir kaç komik video izlemek, internette takılmak ya da oyun oynamak daha cazip geliyor… Facebook'ta açtığınız bir sayfayı kapatıp tekrar işinize odaklanmak isterken, yeni bir sayfa açıp tekrar Facebook'a giriyorsanız, YouTube'da işinizle alakalı bir video izlerken, ben buraya nasıl geldim diyorsanız… Yetişmesi gereken işlerinizi tamamlamak yerine, bu yazıyı okuyorsanız… Ve bunlar sık sık böyle oluyorsa, siz de bir erteleyicisiniz demektir.

"Bir gün uyanacaksınız ve her zaman yapmak istediğiniz şeyler için zaman kalmamış olacak." Bu söz Brezilyalı yazar Paul Coelho'ya ait… Öyleyse, "Ne yapmak istiyorsanız bugün yapın! " diyor Coelho...

Öyle ya plan üzerine plan yapar dururuz da iş uygulamaya gelince, kaytarmak için envai çeşit bahane ararız.

Ben bu konuyu iki başlıkta işledim: iş, akademi, hayallerimiz noktasında yaptığımız ertelemeler ve manevi dünyamızda ki ertelemeler.

İş ve akademik erteleme hastalığının nedenleri:

-Erteleme hastalığı kesinlikle tembellik değil, bir türlü başlayamamaktır. Tembeller yapacakları işleri ileri attıklarında suçluluk hissetmezler ama erteleyiciler öyle değildir.

-Mükemmeliyetçilik erteleme davranışının en önemli sebeplerinden biri olarak görünüyor. Yani, bir işi mükemmel yapacağınıza inanmadığınız için işi yapmaktan kaçıyorsunuz.

Bu özellikle son dönemlerde daha da artan bir durum. Çünkü ortaya koyulan iş sayısı günden güne artıyor ve mükemmel olması için daha çok şeye ihtiyaç duyuluyor. O olsun, bu tam olsun derken yarım kalabiliyor veya çoğu kez hiç başlanmıyor. Bende bu mükemmeliyetçi erteleme yüzünden birçok şeye hiç başlayamadığımı fark ettim. Sizde kendinize şunu sorun; tam olsun diyerek ertelediğiniz ve rafa kaldırdığınız işleriniz oldu mu?

Örneğin; geçen sene seminerlerimi azaltıp, YouTube üzerinden 'medya ve iletişim' videoları hazırlamayı planlamıştım. En iyisini yapayım diye, yok mikrofon eksik, yok daha kaliteli bir ışıkta çekeyim, şu video tasarım programını bir öğreneyim de videoyu daha iyi kurgulayayım diye diye yapamadım. Aslında tam olsun diye başlayamadığım bir çok şeye hayatımda hiç başlayamadığımızı fark ettim ve öğrendim ki bir yerden başla! Yaptığın iş sana eksiklerini öğretiyor ve zamanla daha iyi oluyorsun…

-Yapılması gereken iş eğer anlamlı görünmüyorsa, o işe başlamak için yeteri kadar motive olamıyorsunuz. O an spora gitmek ya da ödev yapmak size mantıksız geliyorsa, direkt erteliyorsunuz.

-Belirsizlik ve bilinmezlikler de bu sendromun en büyük sebeplerinden… Hazırlayacağınız konu hakkında yeteri kadar bilginiz yoksa ya da ne kadar zaman alacağını tahmin edemiyorsanız, bir sonraki güne atıyorsunuz.

-Başarısızlık korkusu da büyük bir etken sayılıyor. Ne de olsa yapmanız gereken işi yapmazsanız, başarısız da olmazsınız. Halbuki yapmazsanız zaten başarısız olmuşsunuzdur.

Bu hastalığın tedavisi kedimizde!

Erteleyici kişiliğe sahip olan birine 'işlerini vaktinde bitir' demek, çok hasta birine 'hadi dışarı çıkalım' demek gibi bir şey!

En büyük sıkıntı 'anlık keyif'lerdir. Kendimden örnek verecek olursam, ben yazı yazmaya başladığımda telefonumu kapatıyorum, dikkatimi dağıtacak çevrede bir şey olmadığına emin oluyorum ve çok basit bir şey yapıyorum; konum için araştırma yaparken konum dışında ki herhangi bir siteye tıklamayacağımı bir kağıda yazıyorum. Çok basit bir yöntem ama dalıp gitmemi önlüyor. Yazının gücünü hafife almayın.

Pomodoro tekniği denilen bir yöntem var; yapacağınız işi sürelere bölüyorsunuz. Örneğin, 25 dakika çalışıp, 5 dakika ara veriyorsunuz. Ben genelde bir saat çalışıp, yarım saat ara veriyorum. Ve bunun için alarm kullanıyorum. Dikkatinizi arttırarak çalışma diliminizde ki süreyi de arttırabilirsiniz.

Aslında tüm sorun başlayana kadar… Çünkü başladığınızda beyniniz otomatik olarak başladığınız işi bitirmenizi istiyor. Bitirmediğinizde huzursuzluk oluyor. Beğenmediğimiz filmleri sonuna kadar izlemek zorunda hissetmemiz de bu sebepten aslında… Sonunu görmek istiyoruz.

Tembellerde böyle bir problem yok! Vicdanen yarım bırakmakta bir problem görmedikleri için, beğenmedikleri işleri, filmleri ya da kitapları çok rahatlıkla yarıda bırakabilirler. Bu yüzden masama oturduğumda kendime söylediğim ilk şey, 'boş bir sayfa aç ve ilk cümleni yaz'. Çünkü biliyorum ki ilk cümlemi yazar yazmaz devamı gelecektir.

Manevi erteleme hastalığı

Erteleme; nefis ile mücadele çabasındaki müminlerin de önemli bir problemi haline gelmiştir. Böylece basit bir durum, kurtulması gün geçtikçe zorlaşan, ağır bir sorun olur.

Efendimiz Hz. Muhammed (SAV) bu hususta önemli bir uyarıda bulunuyor:

"Yarıncılar helak oldu'' diyor ve tekrar hatırlatıyor Efendimiz (asm): "Böbürlenip kibirlenen, fitnecilik yapan kimse olmayın; iyi, güzel şeylerin ticareti dışında ticaret eden de olmayın. Muhakkak ki, onlar amellerini geriye erteleyen / yarıncı kimselerdir."

Seri-üs seyr olan (hızlı hareket eden) bu zamanın insanları gafletle sürekli erteliyor. Ve ne acıdır ki birçok insan fark edemiyor asıl ertelenenin kendi hayatları olduğunu…

Tıpkı, Hz. Mevlana'nın (ks) Mesnevi'sinde anlattığı gibi:

"Adamın biri yol kenarına diken ekmiş. Önceleri zararsız gibi görünen bu dikenler, zamanla gelip geçenleri rahatsız etmeye başlayınca, şikayetler çoğalmış. Fakat, adam bu şikayetleri duymamazlıktan gelmiş. Derken, Allah Teala'nın bir veli kulu gelip adama dikenleri sökmesini söylemiş. Adam da: 'Bir hayli gün var babacığım. Bugün olmazsa yarın; bir gün mutlaka o dikenleri sökeceğim.' demiş. Bunun üzerine Allah dostu, adama şöyle demiş: 'Hep yarın diyerek bu işi erteliyorsun. Fakat, bil ki günler geçtikçe o dikenler büyüyüp güçleniyor, sense güç kaybediyorsun. Dikenler gençleşiyor, sense giderek ihtiyarlıyorsun...'"

Etrafınızda, din ahlakını yaşamaya samimi niyeti olmadığı için sürekli bahaneler öne sürüp, ibadetlerini ileriki tarihlere erteleyen insanlarla çok karşılaşmışsınızdır. Her zaman bahaneleri hazırdır. Ev işleri, çocuklar, arkadaş toplantıları, derken ibadet edecekleri vakitleri kalmadığından şikayet ederler. Yine iş seyahatleri ve toplantılardan başını kaşıyacak zamanı olmadığını söyleyen bu insanlar, çoğu zaman bütün bu telaşların son bulduğu, emekli oldukları, çocukları iş güç sahibi yapıp evlendirdikleri yaşlılık dönemlerinde ibadet edeceklerini söyleyip kendilerini kandırırlar.

Oysa atladıkları çok önemli bir gerçek vardır ki, yaşlılığa ulaşmak konusunda hiç kimsenin asla bir garantisi yoktur. İbadetleri ertelemek, ahireti ve ölümü düşünmeyen ve kendilerine uzak gören insanların düştüğü bir gaflettir. Kimsenin ölüm konusunda bir sözleşmesi yoktur. Aldığı nefesi dahi vereceğini bilemeyen insanın ibadetleri konusunda erteleyici olması, kendisini geri dönülmez bir azaba sürükleyebilir.

İmam Gazali de bir sözünde insanın ilerisi için yaptığı planları uygulamaya belki de hiç fırsatı olamayacağına ve ölümün yakınlığına şöyle değinir: "Nice nefes alanlar vardır, aldıkları son nefesi geri vermeden ansızın ölüm onları yakalamıştır. Öyleyse gerçekte senin sahip olduğun sadece bir nefesten ibarettir; ne bir gün ve ne de bir saat! Bir nefesi bile geçirmeden Allah'a itaate ve tövbeye yönel. Belki de ikinci bir nefese erişemeden ölüm seni yakalar! " İmam Gazali, Cennete Doğru, (Yedi Geçit), Minhacü'l-Abidin, sf. 118)

Yine Muhammed Parisa'da erteleme illetini ne de güzel ifade etmiş:

"Gafil insanlar, hayırlı bir iş için, 'bugün dursun yarın başlarım' der ve böylece kendini aldatır durur. Bilmez ki, bugün dünün yarınıdır; bugün ne yapmıştır ki, yarın ne yapsın?"

Yararlı bir çalışmaya girişmek için en iyi vakit "bugün" ve "şimdi" değil midir?

Bilmeliyiz ki, ertelemek, zaman yiyerek beslenen ve bizim düşmanımız olan bir canavardır.

94/ İnşirah, 7: "Öyleyse bir işi bitirdiğin zaman yeni bir işe koyul."

82/ İnfitar, 5: "Her insan, (sonunda) ilerisi için neyi öncelediğini ve neyi (arka plana) bıraktığını anlayacaktır."

Ayetlerini hakkıyla anlamaya çalışmalı: Ebedi mutluluk ya da ebedi zilletin olduğu ahirette saadete erişmemiz için nelerin öncelikli olduğunu belirlemeli ve onu hakkını vererek yaptıktan sonra yenisine geçmeliyiz.