Uyarı/yorum

Kriminal hadiselere girmediğimi bilirsiniz. Soruşturma aşamasındaki meselelere de, masumiyet karinesi gereği yorumda bulunmam. Elbette ki gerçekler, hiçbir dem gizli kalmaz. Er yada geç ortaya çıkar. Kimsenin görmediğini sandığın anda, işlediğin cürümler bile… Farz edelim işlediğin suça dair bir şeylerin ardına sığındın (siyasi operasyon…vb.) yahut bahaneler bulup herkesi uyuttun. Hatta buna kendini dahi inandırdın bazı zaman. Ama insana şah damarından yakın ALLAH (cc) varken, bunda nasıl başarılı olduğunu düşünebilirsin ki? Peki, her daim yanımızda sevap ve günahlarımızı yazan melekleri nasıl unutursun? İşte mevzunun odak noktası da tam burası… Öyle ki cici çocuk tavırları takınsak da etrafa; makam, mevki, para, vs. emellerin, değerlerimizden ağır bastığını resmediyor tüm yaşananlar ne yazık ki. Yani sağcısı-solcusu kim varsa bu tuzağa düşen, imtihanı kaybettiğini gösteriyor maalesef. O yüzden iki cihan saadeti için, NEFİS TERBİYESİNE odaklanmak oldukça elzem konumda. Bunun için de evvela kendisiyle hesaplaşmalı insan. Mahkemeyi vicdanında kurup, hatasından dönmenin erdemini gösterebilmeli. “Hocam, bu zamanda imkânsız” demeyin sakın! İSLAM KÜRESELDİR ve ZAMAN MEFHUMU YOKTUR kesinlikle. Her anı, her kavmi, her konuyu KAPSADIĞIYSA inkâr edilemez. Keza cübbesindeki karıncayı gören, sonra saatler önce dinlendiği yere tekrar geri dönüp, karıncayı yuvasına bırakan Yunus Emre’lerin, asırlardır unutulmaması buna örnek teşkil ettiği ortada.

Bu minvalde Dedelerimizin, aynı mantaliteyle yüzyıllarca dünyaya hükmettiğini hatırlatmakta yarar var. Ne vakit nefislerine uyarak bundan uzaklaşmaya başladılar, gerileme dönemine girildiği tarihi verilerle sahip. Tabi ki batıdan medet uman ve devletin aleyhinde çalışan tipler, en parlak dönemlerimizde de mevcuttu. Lakin değerlerimizden ödün verdiğimiz, dolayısıyla da gerilediğimiz zamanlar da kamuoyu oluşturmayı başardılar. Akabinde de sokak çetelerinin çoğalması ve ahlaki erozyon… İçimize zerk edilen tefrika fitnesiniyse daha saymıyorum bile. Birbirimizden koparak, sadece kendimizi düşündüğümüz ve algılara kanarak, Devlete sırt çevirdiğimiz bir anda da emperyalistlerin işgaline uğradık 100 yıl önce malumunuz üzere.

Fakat ne yaptılarsa yıkılmadık Allah’a şükür. Basiretli yöneticiler ve Anadolu İrfanıyla küllerimizden yeniden doğduk TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ kurarak. Evet, bir miktar toprak kaybettiğimiz de oldu. Ama kanımızı bıraktığımız ve yüreğimizi gömdüğümüz o toprakların, BİZİ ÇAĞIRDIĞI gerçeği hiç değişmedi. Bu kutlu yürüyüşte fetret dönemi yaşasak da belli sürelerde, son 20 yılda BEKLEMEDİKLERİ BİR GERİ DÖNÜŞ SERGİLEDİK MİLLETÇE. Bu manzara karşısında, rahat durmadılar elbette. Gelgelelim her darbede, daha çok güçlendik ve prangalarımızdan da kurtulduk Allah’ın yardımıyla. Aslımıza dönerken bu süreçte, kimliğimizin ihtişamını da hissettik ta ciğerlerimize kadar.

Ancak bugün önümüzde, çok kritik bir sınav belirmiş durumda. Kaldı ki sonu bahar bahçe bir mevsim bizi beklese de, vatanımıza güz’ü yaşatma gayesindeki bedbahtların olduğu artık aşikâr. Zira bir yandan Akdeniz’de ittifak yaparlarken, diğer yandan Adalar Denizinde konuşlandıklarını hepimiz görüyoruz. Birileri Karadeniz’de bir şeyler denerken, Suriye’deki PKK/YPG’nin ise sabrımızı zorlamakla meşgul olduğu net. İçerdeki fitne odaklarınıysa cabası. O sebeple sudan meselelerle vakit kaybı yerine, ASIL KONULARA ODAKLANMAK mecburiyetinde olduğumuzu yadsıyamayız kati surette. Birlik ve beraberliğimize aykırı her şeyden kaçınarak, algı operasyonlarına prim verme lüksümüz de yok. Kısacası durum oldukça ciddi. Ama siz bakmayın sınırlarımızda oyun kurup, üzerimize gelmelerine. Hepsini birden aradan çıkaracak ve yeni yüzyıla damga vuracak güçte, akılda, İmanda bu Millette mevcut. İnanmayan geçmişe baksın yeter! Sütçü İmamları, Şerife Bacıları, Seyyid Onbaşıları hatırlayın mesela. Çünkü “SÖZ KONUSU VATANSA, GERİSİ TEFERRUAT” hükmünde.