Vesvese şüphe, kuruntu, tereddüt ve aslı olmayan ihtimaller demektir. Peki Vesveseden nasıl korunulur? Vesveseden korunmanın yolları nelerdir? İşte vesveseden korunmanın yolları...
"Vesvese" sözlükte; "fısıltı, gizli ses" demektir. Gönülden geçen, sürekli tekrar eden sestir. Genel olarak vesvese, şeytanın ve şeytanın yolunda olanların zayıf kalplere attığı huzursuzluk verici düşünceler, kuşkular, faydasız ve hayırsız hayaller, kuruntu veren seslerdir…
İnsanın dünya hayatında en büyük düşmanı şeytan (İblis)'tir. Bu gerçek, Kur'an-ı Kerîm'de insanoğluna şöyle bildirilir:
"Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, «Âdem'e secde edin!» diye emrettik. İblis'in dışındakiler secde ettiler. O (İblis) ise, secde edenlerden olmadı. Allah buyurdu:
«-Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan da nedir?» (İblis:)
«-Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın!» dedi.
Allah: «-Öyle ise, "İn oradan!" Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! Çünkü sen aşağılıklardansın!» buyurdu.
İblis: «-Bana, (insanların) tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver.» dedi.
Allah: «-Haydi, sen mühlet verilenlerdensin.» buyurdu.
İblis dedi ki: «-Öyle ise beni azdırmana karşılık, andolsun ki, ben de onları saptırmak için Senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve Sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!» dedi." (el-A'raf, 11-17)
Muhakkak ki şeytan, Allah'a söylediği vaadini yerine getirmek için her yolu kullanacaktır. Onun bu konuda en büyük yardımcıları, dalalete düşmüş insan ve cinlerdir.
Âyet-i kerîmede buyrulur:
"Böylece Biz her peygambere, insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. (Bunlar) aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi, onu da yapamazlardı…" (el-En'am, 112)
Âyette açıkça beyan edildiği üzere, şeytan, insanı kandırmak için kötülüğü sadece fısıldar (vesvese verir). Vesvese, ilk önce akılda başlar; oradan bütün azalara yayılır. Sonunda kalpte yer tutar. Ancak bilinmelidir ki, vesvese, kalbe ait bir haslet değildir. Eğer vesvese kalbe ait bir vasıf olsaydı, kalp bundan rahatsızlık duymaz, insan tedirginlik yaşamazdı. Vesvese, tıpkı aynanın buğulanmasına benzer. Nasıl ki ayna silinince buğunun izi kalmıyorsa, vesvesenin üzerinde de durulmadığında, onun bütün izleri kaybolup gider.
Vesvese denince akla ilk gelen, şeytandır. Çünkü şeytan, "vesvesenin kaynağı"dır. Vesvesenin şeytanî olması, kişiyi korkutabilir. Ancak vesvese, korkulacak bir durum değildir. Zira şeytan, insana zarar vermek için ona vuramaz, dokunamaz; kimseyi elinden tutup dalalet, küfür ve günaha sürükleyemez; kimseye zorla kötülük yaptıramaz. Şeytanın yapabildiği, ancak fenalıkları süsleyip "cazip" ve "çekici" göstermektir. Bu hususta ayet-i kerîmede:
"…Muhakkak şeytanın hilesi zayıftır." (en-Nisa, 76) buyrularak, şeytanın tuzaklarının basitliğine dikkat çekilir.
Herhangi bir şahsa vesvesenin gelmesi, onda îmanın bulunduğuna alamettir. Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-'e bir sahabî tarafından sorulan şu soru, bize bu konuda çok güzel bir misaldir:
Bir gün sahabe-i kiramdan biri, Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-'e gelip:
"-Ya Rasûlallah, vesveseye müptelayım!" diye endişesini bildirdi. Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- ona:
"-Endişe edilecek bir şey yok; o îmanın ta kendisidir." buyurdular. (Müslim, Îman 211; Müsned, 2/456; 6/106)
Şeytan, îmandan uzak, İslam'ı yaşamayan kupkuru ve bomboş kalplerle uğraşmaz ve böyle sermayesiz kimselere vesvese oklarını asla göndermez. Bu sebeple inançsız veya münafık bir kimse, "Bende hiç vesvese olmuyor." dese, doğrudur. Zira bu gibi kimselerde ahiret, tevbe, zikir, salih amel gibi endişeler olmadığı için, şeytan onlarla uğraşarak boşa vakit geçirmez.
İnsanoğlunun ikinci büyük düşmanı ise, nefsidir. Nefsin de insana yönelttiği birtakım vesveseler vardır. Şeytana kıyasla nefsin vesvesesi, daha gizli ve tehlikelidir. Hem nefsin, hem de şeytanın vesveseleri Kur'an-ı Kerîm'de ayrı ayrı zikredilir:
"Andolsun ki, insanı Biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve Biz ona şah damarından daha yakınız." (Kaf, 16) ayeti, nefsin vesvesesine işaret ederken;
"Şeytan, … onlara (Âdem ve Havva'ya) vesvese verdi" (Bkz: el-A'raf, 20; Taha, 120) manasına gelen birçok ayet de şeytanın vesvesesine misak teşkil etmektedir.
Kur'an ve hadislerde zikredilen vesvese, daha çok mü'minleri Allah ve Peygamber yolundan alıkoyacak vesveselerdir. Bunlar genel olarak; îtikadî (inançla ilgili) konularda, ibadetlerde, temizlikte korku, şüphe, endişe yahut hayal olarak kendisini gösterir.
ÎTÎKADÎ KONULARDA VESVESE
İnsanın aklına durup dururken ya da herhangi bir hadise üzerine aniden Allah, peygamber, melek, ahiret, ölüm, rızık vs. gibi konularda veya manevî haller hakkında şüphe, korku veya endişeler gelebilir. Şeytan, bununla insanın Allah'a olan îmanını ve îtimadını sarsmayı hedefler.
Kişi, bazen bu vesveselere takılmaz, bazen de bu gibi düşünceler kişinin zihninde tıpkı bir balonun şişmesi gibi büyüyerek içinden çıkılamaz bir hal alır; hayatı zorlaştırabilir ya da insanı yaşamaktan soğutarak bezdirebilir. Oysa Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- bu gibi düşüncelerin şeytandan olduğunu bize haber verir:
"Şeytan, sizden birine gelir ve:
«-Yeri kim yarattı, göğü kim yarattı, şunu kim yarattı, bunu kim yarattı?» diye sorar. Kul da hepsine:
«-Allah yarattı.» diye cevap verir. Sonunda:
«-Peki, Allah'ı kim yarattı?» diye kalbe bir soru atar. İçinde böyle bir soru bulan kimse, onun şeytandan olduğunu bilsin, hemen soruya son versin. Eûzü-Besmele çekip Allah'a sığınsın ve:
«-Ben Allah'a ve O'nun peygamberlerine îman ettim.» desin." (Buharî, Bed'ü'l-Halk, 11)
Bilinmelidir ki; insanın, küfrü hayal ve tasavvur etmesi veya dalaleti düşünmesi hiçbir zaman, küfür ve dalaletin kendisi değildir. Yani küfrü zihnen düşünme, kişiyi kafir yapmaz. Çünkü hem hayal etme, hem vehmetme, hem tasvir etme, hem de tefekkür etme, aklın tasdikinden ve kalbin kabulünden ayrı ve farklı şeylerdir. Kalbin îmanı, zihinden geçen düşüncelerle bozulmaz. Vesvesenin zihinde (akılda) gerçekleşen bir hadise olduğunu ve îmanın mahallinin de zihin olmadığını bilmek çok önemlidir.
İslam alimleri, îman etme yeri ile düşünme yerinin farklı olduğunu, "Düşünme yeri zihin, inanma yeri kalptir." şeklinde ifade etmişlerdir. Îman kalple olur, akılla olmaz. Akıl, ancak îmanı onaylar. İnsanın zihnine ne kadar şüphe gelirse gelsin, kalpte îman olduğu müddetçe bunların hiçbir kıymeti yoktur, bu gibi düşüncelerin hepsi şeytandan birer vesvesedir.
Vesvese anında Allah Teala'yı zikretmek, şeytana karşı en büyük siperdir. Allah Teala:
"Şüphesiz, müttakî olanlara şeytandan bir vesvese geldiğinde, (Allah'ı hatırlayıp, geleni) iyice düşünürler ve onun (Rahmanî mi, şeytanî mi olduğunu) hemen anlayıverirler." (el-A'raf, 201) buyurur.
İBADETLERDE VESVESE
Bir kimse temiz suyun pislenip pislenmediğinden; abdestinin olup olmadığından, abdest alırken bir uzvunu yıkayıp yıkamadığından veya namazı üç rekat mı, yoksa dört rekat mı kıldığından, rükû ile secdeyi yapıp yapmadığından, namaza veya oruca niyet edip etmediğinden… vs. şüpheye düşerse, bunların hiçbirinin ibadete bir zararı ve tesiri olmaz. Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-'in bu konudaki uygulama ve tavsiyeleri şöyledir:
"Bu ümmetten bir zümre gelecek ki, temizlik ve duada haddi aşacak." (Ebû Davud, Taharet, 45)
"Abdeste musallat olan bir şeytan vardır ki, ona «velehan» (şaşkınlık veren) derler. Onun için abdest ve gusülde su vesvesesinden korunun." (Tirmizî, Taharet, 43)
Bu hususta yaşanmış bir hadise şöyledir:
Bedevînin biri, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e gelerek abdestin nasıl alınacağını sordu. Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-, azalarını (organlarını) üçer defa yıkayarak ona abdest almayı gösterdi. Sonra da şöyle buyurdu:
"İşte abdest budur. Bundan fazla yapan, sünneti terk ederek hata yaptı, sınırı aştı ve nefsine zulmetti demektir." (İbn-i Mace, İkame, 48)
Hadîs-i şerîflerde açıkça görüldüğü üzere, şeytan, her fırsat bulduğunda kişiye vesveseler vererek onu madden ve manen huzursuz eder. Böyle bir durumla karşı karşıya kalan kişi, şeytanın tuzağına aldanmayıp bu durumun üzerine giderse, vesvese küçülür ve bir üfleme ile kaybolup giden bir toz zerresi haline gelir. Mesela abdest alırken "Acaba bir uzvu yıkadım mı, yıkamadım mı?!" diye tereddüde düştüğünde, bu durum başına ilk defa geliyorsa, unutulan uzvu yıkar ve bu meseleyi sonlandırır. Ama böyle bir vesvese neredeyse her gün yaşanıyorsa, o halde kişi "unuttum" zannettiği uzvu "yıkadım" sayar ve geçer. Artık bu konu üzerinde düşünmez. Zaten bu meseleye takılmadan geçip gittiği takdirde vesvesenin nihayete erdiğini de görür.
Yine Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- yellenme hususunda şüpheye düşen bir kimseye:
"Ses işitmedikçe veya koku duymadıkça namazdan ayrılmasın." (Buharî, Vudû, 4, 36; Müslim, Hayz, 99) buyurarak vesveseye kapılmadan hadiseyi neticelendirmek gerektiğini bir ölçü dahilinde bildirmiştir.
Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- namaz rekatları konusunda şüpheye düşen bir kimse için de şöyle buyurmuştur:
"Biriniz namazını dört rekat mı yoksa üç rekat mı kıldığında şüpheye düşerse, şüpheyi atsın ve yakînen (çok iyi) bildiğine göre davranıp namazını tamamlasın. İki secde yapsın. Eğer beş kılmış ise bu secdeler namazına şefaatçi olur. Eğer namazını tam kılmış ise, bu secdeler şeytanın uzaklaştırılmasına vesîle olur." (Buharî, Sehv, 6-7)
Böyle bir vesvese ilk defa vukû buluyorsa kişi namazı en baştan kılabilir. Ama bu durum mükerreren (tekrar tekrar) oluyorsa, kişi, kuvvetli kanaatine göre "üç kıldım" veya "dört kıldım" diye kabul eder ve namazını bu şekilde kaldığı yerden tamamlar. Bu hususta içine gelen vesveselere de aldırış etmez; yani namazını tekrar tekrar kılmaya çalışmaz. Zira bu durum ibadetlerde bıkkınlığa sebebiyet verebileceği gibi, ibadeti terk etmekle de neticelenebilir. Ya da böyle vesveselere kapılan kişi kendisini "en doğru" kabul ederek kibre kapılır. Böylece şeytan muradına ermiş, maksadını o insan üzerinde gerçekleştirmiş olur.
VESVEDEN KORUNMA YOLLARI
Şeytan bize vesvese verdikçe "tek dayanağımız" olan Rabbimize sığınmalı ve O'nun öğrettiği üzere bol bol Eûzü-Besmele çekmeliyiz. Allah Teala vesveseden korunmak için bize Felak ve Nas sûrelerini bildiriyor. Bilhassa Nas Sûresi'nde geçen "Vesvasi'l-Hannas" ifadesi ile bize şeytanın "vesveseci" olduğu öğretiliyor. "Hannas", kalbi boş bulunca ona saldıran, kalp zikre geçince de hemen sinip kaçan demektir. Tariften de anlaşıldığı üzere, vesveseli kişilerin kendisini zikirle meşgul etmesi ve vesvesenin şeytanî olduğunu bilip onu kontrol altına alması, bir kurtuluş reçetesidir.
Cahil insan, vesveseye kapılarak şeytanın maskarası olur, helali-haramı birbirine karıştırır; hurafeye din diye sarılır; şeytan da onu istediği gibi kullanır. Allah Teala, bizleri korumak için şeytanın vesvesesini Kur'an-ı Kerîm'de sürekli hatırlatır ve bize korunma yolunu da bildirir:
"Hiç şüphesiz îman edip de sadece Rablerine güvenen tevekkül sahiplerine onun (şeytanın) bir hakimiyeti yoktur. Onun hakimiyeti, ancak kendisini dost edinen ve Allah'a ortak koşan kimseleredir." (en-Nahl, 99-100)
Rasûlullah Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- bir gün:
"-Sizden her birinizin bir şeytanı vardır." buyurdu.
Ashab-ı kiram bunu duyunca hemen sordu:
"-Sizin de şeytanınız var mı, ya Rasûlallah?"
Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-:
"-Evet, benim de şeytanım var. Ancak, Allah ona karşı bana yardım etti ve o teslim olup benim emrime girdi." buyurdular. (Ahmed bin Hanbel, Müsned, VI, 115; bkz: Müslim, Münafikun, 69, 70)
Hadîs-i şerîften anlıyoruz ki; şeytan, tek başımıza yenebileceğimiz bir düşman değil. Bu sebeple ölene kadar yakamızı bırakmayacak olan bu düşmanı başımızdan defetmenin tek yolu; zikir ve istiaze (Allah'a sığınma) neticesinde gelecek olan ilahî yardımdır.
"(De ki:) «İster cinlerden, isterse insanlardan olsun, insanların kalplerine vesvese sokan sinsi şeytanın şerrinden insanların Rabbine, insanların malik ve hakimine sığınırım!" (en-Nas, 1-6)
Kaynak: Şebnem Dergisi, Kevser Atar, Şubat 2015, 120. Sayı