Diğer

WALDO NEDEN ORADAYDIN? (26.12.2013)

0

İsmet Özel'in otobiyografi kitabına adını veren hikayeye göre, Henry D. Thoreau, ABD-Meksika savaşında kişi başına konan vergi ile daha fazla silah satın alınıp daha çok insan öldürülmesine karşı çıktığı için hapse atılır. Özgürlükçü düşünceleri konusunda arkadaşı ile aynı görüşleri paylaşmasına rağmen R. Waldo Emerson, "doğru duruşu" nedeniyle hapse atılan arkadaşını ziyaret ederek "Henry sen neden buradasın?" diye sorar. Bunun üzerine Henry arkadaşı Waldo'ya tarihe geçen şu soru ile cevap verir: "Waldo sen neden burada değilsin?"

Bu köşeyi dikkatle takip edenler bilirler ki, 2 yılı aşkındır, "konjonktürel" ya da "siyasi" hesaplar uğruna değil, "ilkesel duruş" adına, uluslararası küresel sermaye odaklarına "hizmet"le güçle(ndiri)en "dinci Kemalizm"in sicili ve karakterine ilişkin Allah'a olan şehadetimizi yerine getirdik ve tarihe tanıklık ettik. Tarafgirlik ya da bir topluluğa öfkemizden ziyade (bu düşünülemez bile), İslam'ın izzeti ve Müslümanlığın şerefi adına adalet, ahlak ve erdemin yanında yer alarak, daha Türkiye basınında hiç kimse "hizmet"in hakiki yüzüne ilişkin kalem oynatmazken ya da oynatmaya çekinirken, aksine medyada boy gösteren pek çok isim, "hizmet"in ulusal ve uluslararası organizasyonlarında boy gösterirken, "zor zamanda konuşmanın" bütün ağırlığını ve çileli görmezlikten gelinmişliğin tüm yükünü üzerimizde hissettik.

Konjonktürel olarak "hükümet-hizmet" savaşında siyaseten şimdilik daha güçlü görünen hükümetin yanında konum alan "organik Müslüman gazeteci/akademisyen/aydın" arkadaşlara, biz de Henry'nin Waldo'ya sorduğu soruya benzer bazı sualler yönelterek, "Waldo, Neden Oradaydın?" diye seslenmek istiyoruz. Hükümet ile "hizmet" arasında su sızmazken bizim birkaç yıldır vurguladığımız tehlikeleri görmeyen ya da görmek istemeyen organik aydınlarımızın, siyaset mekanizması ve "hizmet" arasında mekik dokuyan ve her iki gücün nimetlerinden istifade eden duruş(suzluk)ları ile ilgili soru(nu)muz var. Kurulu düzeni meşrulaştıran "organik aydın" tipi ile kurulu düzeni, ahlak, adalet ve hakkaniyet adına sorgulayan entelektüel duruşun ortaya çıkması adına, kimse gocunmasın ama soru(n)larımızın olması doğaldır.

Dünya güç odakları ile girdiği ilişki üzerinden bir tür "homo-hizmetiküs" halini alan "camia" tarafından yönlendirilen örgütlenmenin "gülen yüzü"nü meşrulaştırmak adına düzenlenen Abant platformlarına (konsüllerine) katılarak "vaftiz" olan bahse konu aydın arkadaşlarımız, o günlerde "camia" ile olan yakın hukuklarına rağmen bu grubun tüm devleti ele geçirmeye ve dünya güç odaklarının "hizmet"ine amade bir ülke yaratmaya matuf faaliyetlerinden hiç mi haberdar olmadılar? Kabe baskınında Müslümanları lanetlemekten 12 Eylül darbesine övgüye, 28 Şubat'ta askerin sivilden daha demokratik olduğundan başörtüsü füruattır söylemine, 1991 I. Körfez Savaşı'nda, hayatının hiçbir safhasında Filistin'te katledilen çocuklara ağlamazken, İsrail'li çocuklara ağlamaktan Mavi Marmara olayına kadar daha pek çok konuda Müslümanlık açısından sicili sorunlu olan "hizmet aklı"nın hakiki yüzü görülmedi mi ki, 2003'lerden itibaren hemen hemen her alanda, "camia"yı meşrulaştıran etkinliklerinde ne adına arz-ı endam edildi?

Dün bir tür "bağırsak temizleme operasyonu" ile güya "seküler" Kemalizm'in vesayetini ortadan kaldırmaya "hizmet" ederek aslında "dinci" Kemalizm'i ihdas etmeye yarayan emniyet ve yargı tarafından gerçekleştirilen Ergenekon, Balyoz ve KCK gibi soruşturmalarda yaşanan bazı hukuksuzluklar hiç mi bu arkadaşların vicdanını sızlatmadı? O davalar nedeniyle saygın birçok isme reva görülen haysiyet katliamı ve zulümlerin bir tür "bağırsak temizleme operasyonu" olduğunu fark edemeyenler, bugün, uluslararası güç odaklarının "seferberlik emri" gereğince (önceden kaydını kuydunu dökümente ettikleri bilgi ve belgelerle) bir operasyon olduğu aşikar olan ama yolsuzluğun da inkar edilemediği rüşvet soruşturmasını yerden yere vururken içine yuvarlandıkları acınası samimiyetsizlikten hiç mi rahatsız olmamaktadırlar?

Hakkı söylemek için uygun zaman ve zemini kollayan ikirciklikli aydın tavırları yüzünden hiç mi vicdan muhasebesine girmeyecekler? Başbakanın pozisyon alışı ve söylemine göre siyasi fikirleri şekillenen bu insanlar, tehlike gelmeden ve bumerang kendilerine yönelmeden önce "çıplak uyarı" vazifelerini yerine getirmemişlerse, önce kendilerine, sonra başbakana ve tüm ülkeye kötülük etmemişler midir? Teoriden pratiğe doğru şekillenmesi gereken siyasi fikir ve aksiyon ilişkisini tersine çevirerek, başbakanın uygulamalarına siyasi terminoloji uydurmaya çalışan bu aydın tipi, pragmatizm konusunda eleştirdikleri "camia"nın kalemşörlerinden ne kadar farklıdır? Şu durumda uluslararası büyük güce "hizmet" etmek adına, kendi ülkesindeki hükümeti yok etmek üzere "seferberlik emri"ni yerine getirdiği düşünülen "camia" ile ona karşı mücadele etmek için başbakana göre konum alan bu organik aydın arkadaşlar arasında ahlaki bakımdan bir fark olduğunu kim söyleyebilir?

Eğitimi, emniyeti, yargıyı, silahlı kuvvetleri ve daha birçok bürokratik kurumu neredeyse bir "ağ" (şebeke) gibi kendilerinin gözleri önünde, kendi Ak kanatları altında ve kendilerinin "himmet"i ile eline geçiren "camia"ya karşı dün sesleri çıkmayanların, hatta övgüler düzenlerin, bugün tüm devlete ilişkin bir operasyon olduğunu söylemeleri hatta silahlı kuvvetlere karşı komplo yapılmış olduğunu itiraf etmeleri ne kadar samimi midir? Dün görüşleri kutsal bilgi membaı gibi yazılarını süsleyen "camia"nın "seküler ruhani" lideri, bugün bedduaları ve komploları nedeniyle lanetlenirken sizin hangi duruşunuzun samimi olduğuna inanmamızı beklemektesiniz? Aynı şekilde, zümre vesayeti vardır diye bugün siyasete eklemli sivil toplumculuk çağrısı ile imza toplayanlar, acaba dün neredeydiler? Zümre vesayeti, yeni mi ortaya çıktı yoksa hükümetin pozisyonuna göre mi bir tavır söz konusu?

Tüm bu sorular daha da çoğaltılabilir. Dün, "camia"nın platformlarında arz-ı endam eden, "hizmet" kökenli olmayan gazeteci-aydınlarımızın, bugünlerde köşelerinden ve tv programlarından güya "hizmet"in gerçek yüzünü görüp en ağır eleştirileri yöneltmeleri, ilkesel olmaktan ziyade "siyasi" ve "konjonktürel" değilse nedir? Bu tip organik aydın arkadaşların sayısının çokluğu bizim kesimimiz açısından en ciddi kalite(sizlik) göstergesidir. Ne yazık ki ihlaslı, ahlaklı, her durumda ve zamanda hakkı söyleyip adaletli tavır alan Müslüman duruşa sahip sivil entelektüelimizin sayısının azlığı düşündürücü değil midir? İktidarın ve dünya menfaatinin tadına varan organik aydınlarımız için temel ilke var olan nimet havuzunun kurumaması değilse nedir? Şu andaki yaygaranın nedeni, iktidardan beslenme kaynaklarının "camia" tarafından tehlikeye atılmış olması değilse nedir?

Bir "akıncı" edası ile yalın kılıç "camia"ya saldırıya geçmiş arkadaşlar, keşke bu yiğitliklerini savaş ganimeti toplamak adına değil de istikamet ve adalet adına sergilemiş olsalardı. Eğer öyle olsaydı ne "camia" bu kadar büyür ne de bu arkadaşlar bu derece küçülürdü! Artık, her "şer" gibi görünende "hayır" vardır diyerek, Henry'ce olmasa da Sokratça ya da Ebu Hanifece bir "ilkesel duruş"u haiz Müslümanlığı kuşanma vaktimiz geldi sanırım. Aksi taktirde, "homo-hizmetikus" şebekesinde bir kafeste yaşayan kuşlara döneceğiz. Bizden söylemesi…