Yahudiler için tarihin sonu

Hadi konuşalım, nankörlükten bahsedelim. Öyle bir nankörlük ki, insanın midesini bulandırır, vicdanını sızlatır, öfkesini zıplatır. Yahudiler, evet, Yahudiler! Şu ebedi mağdur rolü oynayan, timsah gözyaşlarıyla ortalığı inleten, ihanet sanatını meslek edinmiş topluluk. Osmanlı’nın merhameti olmasa, bugün kemikleri bile toz olmuş bu bakteriler, şimdi kalkmış bizim şehirlerimizi bombalamakla tehdit ediyor!

Yahu, biraz had bilin, biraz utanma! Bu iğrenç nankörlük, bu kepaze ihanet tarihi, bir akbabanın bile yüzünü kızartır. Hazır olun, çünkü bu, Osmanlı’nın ekmeğini yiyip hançer saplayan bir topluluğun ipliğini pazara çıkaran bir hikâye.

1492, İspanya. Hava, Müslümanlarla Yahudilerin canlı canlı yakıldığı ateşlerin pis kokusuyla dolu. Engizisyon, insanları kebap gibi çeviriyor, Yahudiler titreye titreye yok olmanın eşiğinde. Derken sahneye Osmanlı çıkıyor, o koca yürekli devlet, Sultan II. Bayezid’in emriyle. Donanmayı gönderiyor. (evet, donanma, bir mektup değil!) Bu sefil yaratıkları ölümün pençesinden çekip alıyor. Binlerce Yahudi, alevlerden kurtarılıp Selanik’e, İstanbul’a yerleştiriliyor. Dinlerine karışılıyor mu? Hayır. Ticaretten men mi ediliyorlar? Asla. Ev veriyor Osmanlı, pazar veriyor, özgürlük veriyor; altın tepside yeni bir hayat sunuyor. Depremde yıkılan havralarını bile devlet hazinesinden tamir ettiriyor.

Peki, bu yılanlar ne yapıyor? Bıçaklarını biliyor, bekliyor. 19. yüzyıla geliyoruz, çürüme başlıyor. Jöntürkler, sözde “reformcu” hainler, gölgelerden süzülüyor. İpleri kimde? Sabataycı Yahudiler, Dönmeler, gizli Yahudiler! İttihat ve Terakki, mason localarının, Yahudi sermayesinin oyuncağı.

Osmanlı’yı yıkan bu kanserli yapı, Yahudilerin ihanet laboratuvarında pişiriliyor. Selanik’te, Osmanlı’nın kucağında semiren bu hainler, devletin kalbine hançeri saplıyor. Enver, Talat, Cemal! Peki ya arka plandaki Yahudi bankerler, mason locaları? Hepsi bu kepazeliğin ortağı. Osmanlı, onları İspanya’nın ateşinden kurtarmış, ama onlar devletin temeline dinamit koyuyor. Nankörlük mü? Hayır, bu düpedüz iğrenç bir ihanet!

Dahası var. 2. Dünya Savaşı’nda Türk Dışişleri, Yahudilere pasaport dağıtıyor, Nazi kamplarından kurtarıyor. Almanlar sopayla kovalarken, Türkiye kucak açıyor. Sayısı mı? Saymakla bitmez! Peki, bu kurtarılmış Yahudiler ne yapıyor? Bugün aynı Yahudiler, İsrail adı verilen “yasal” terör örgütü ile Ortadoğu’yu kan gölüne çeviriyor, Türk şehirlerini tehdit ediyor. Yahu, utanmazlar! Sizin dedeleriniz Osmanlı’nın lütfuyla hayatta kaldı. Sultan’ın merhameti olmasa, bugün toprak altında petrol olmuştunuz, fosil yakıt niyetine!

Bu lanetli kavmin ihanetleri saymakla bitmez. Ortaçağ’da Haçlılarla iş birliği yapan Yahudi tüccarlar, Osmanlı’yı arkadan vuran Sabataycılar, Siyonist lobilerin 20. yüzyılda İngilizlerle dansı…

Balfour Deklarasyonu’nda Filistin’i satanlar kimler? Yahudiler!

Osmanlı’nın bağrında beslenip, İngiliz’e yem olanlar kimler? Yine Yahudiler!

Bugün de aynı terane: İsrail, ABD’nin kucağında, Ortadoğu’yu ateşe veriyor, Müslüman kanı döküyor, Türk’e parmak sallıyor. Bu ne cüret? Bu ne ahlaksızlık? Osmanlı’nın ekmeğini yiyip, şimdi o ekmeği zehirleyen bu nankörler, hadlerini bilmezse ne olur? Tarih, hainlerin sonunu iyi yazmaz.

Ey Yahudiler! Size merhamet eden, sizi ateşten çeken, size ekmek veren Osmanlı’ydı. Ama siz, o ekmeği hançerle doğradınız. unutmayın: Tarih, nankörleri affetmez.

Ulan siz Allah’ın peygamberini katletmiş tek aşağılık kavimsiniz.

Ve artık sizin için “tarihin sonu”. On beş asırdır size dokunmayan ve hep size kucak açan tek topluluk Müslümanlardı. Endülüs’te kıta Avrupasında, Balkanlarda ve Arap yarımadasında. Ve siz, size hep dostluk eli uzatana ihanet edip öldürmeye çalışıyorsunuz.

Vallahi vaad olunan gerçekleşecek ve bütün GARGAT ağaçları dile gelecek.

Yakında hem de çok yakında öyle beş on yıl değil daha, hem de çok daha yakında!