Yaşama Ortaklığı

Bu toprakların insanı olarak yıllarca iç içe bir hayat sürdük. Evlerimizin eşikleri sadece bize ait sınırlar değildi; komşunun neşeli kahkahasına, bir tas sıcak çorbaya, bir çift teselli edici söze de açılırdı. Sofralarımız sadece ailemizin değil, dostların, komşuların da bereketini taşırdı. Birbirimizin sevinciyle coşar, acısıyla kahrolurduk. Bu, sıradan bir alışkanlık değil, ruhumuza işlemiş bir hayat biçimiydi, bir kültürdü adeta. Ne yazık ki, zamanın acımasız çarkları, modern hayatın hızlı ritmi, teknolojinin büyülü ama soğuk dokunuşu ve bireyselliğin yükselen kalesi, bu sıcak kültüre zarar verdi.

Şimdi kaybettiğimiz ortak yaşama ruhunu yeniden yeşertmek için çabalamalıyız. Ömür bir nehir gibi akıyor ve bu akıntının en belirgin yansıması, bireylerin kendi kabuklarına çekilmesi, komşuluk bağlarının çözülmesi ve toplumsal dayanışmanın giderek bir hatıraya dönüşmesi. Hatırlayalım o eski mahalleleri…Çocuk seslerinin sokaklarda yankılandığı, komşuların birbirinin kapısını çekinmeden çaldığı, hayatın ortak bir avluda yaşandığı zamanları. Şimdi ise apartmanların beton duvarları, sanal dünyanın görünmez ama aşılmaz duvarlarıyla birleşiyor. Kimse bir kapıyı aralamak, bir çift sıcak söz söylemek istemiyor gibi. Bu konuda çok acımasız mı düşünüyorum diye kendime sorduğum çok oluyor.

Ancak umutsuzluğa kapılmak da yersiz. Çünkü bu kadim kültürümüzü yaşatanlar da yok değil. Sabahın ilk ışıklarıyla birbirine gülümseyen, akşamın serinliğinde birlikte yürüyüşe çıkan insanlar hala var. Düğünlerin coşkusu, cenazelerin hüzünlü dayanışması, bayramların sıcak kucaklaşmaları gibi ortak anlar, insanların birbirine olan inancını ve bağlılığını yeniden filizlendiriyor. Ne var ki, bu, toplumun geneline yayılan bir alışkanlık olmaktan çok uzak. Bugün, bireysel hayat tarzının hüküm sürdüğünden "hep birlikte" demenin anlamı kalmadı.  Şehirlerin labirent gibi sokaklarında, insanlar yaşadıkları hayata yabancılaşıyor, komşusunun kapısının ardındaki öyküye kayıtsız kalınıyor.

Ortak yaşama kültürünü yitirmek, sadece komşuluk ilişkilerinin solması anlamına gelmiyor; toplumsal huzurun mayası, güvenin harcı, yardımlaşma ruhunun can damarı da kuruyor. Sosyal medyanın sanal yalnızlığı, bireysel çıkarların acımasız rekabeti ve modern hayatın yorucu temposu altında herkes kendi küçük dünyasına çekildiğinden, huzurun büyük resmi de paramparça oluyor.

Mahallemizdeki sitemizdeki bir insanın eline uzanan sıcak bir el, içten bir selam, ortak bir etkinliğe katılım, hatta sadece bir araya gelip edilen samimi bir sohbet, bu kaybolan kültürün yeniden filizlenmesine vesile olabilir.

Öyleyse yan yana yürümeyi yeniden öğrenmek, birbirimizin ruhuna dokunmak, küçük mutlulukları çoğaltmak, sadece geçmişimizin değil, geleceğimizin de en sağlam temeli olduğunun şuuruyla komşumuzla kuracağımız anlamlı bağlar, toplumsal sağlığımızın da en büyük güvencesi olacaktır. Bu değerli kültürü kaybetmemek için hep birlikte bir adım atalım; çünkü bir toplum ancak yan yana durduğunda, kalpler birbirine değdiğinde gerçekten güçlüdür.