Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.68
Gram Altın
2509.11
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

02 Ağustos 2022

Kağıttan uçak

“Başarısızlık” enteresan bir şey.

Görmezden gelinen bir başarı hikayesini saklıyor olabilir mi?

Başarıdan ne anlaşıldığını anladığım an ile “A evet, öyleyse başarısızlığı hedeflemeliyim!” dediğim an aynı ana denk düşüyor.

Çoklarının başarı dediği şey; bazıları için pekala başarmaya değmeyen şeyler. Cazip değiller. Bazılarımız bilinçle, hatta keyifle "başarısızlığı" hedefleyebilir. Çoğunluğun koştuğu o şeylerden kaçar, kaçınırlar.

Başarı her ne şekilde olursa olsun o kısıtlı tanımda resmileştirildiği için, iyi para kazanmak ve zenginleşmek olarak tanımlandığı için olmalı…

Özellikle koşulsuz dolgun maaş, köşeyi dönmek şeklinde tanımlanan hedefler onların tarafında son derece sönük ve başarmaya değmez, hatta basbayağı utanç verici bile olabilir. Öyle ki bahsedilmeye değer değildir. Belki de oradaki ayırım şudur: Bir şeyden maddi değer elde etmekten değil, herhangi bir şeyi sırf maddi kazanç için yapıyor olmakta utanılası bir şey var gibi geliyor. Bunun nedeni de, kazancın sadece maddi olduğu iddiası, kazancın sadece paraya pula indirgenmiş olması, soyut kazançların hiç hesaba katılmamasıdır. Şayet maddi manevi bütün kazançlar adil bir şekilde kazanç algısında yer alabilseydi, o nadirler için utanılası bir durum da kalmayacaktı…

Şayet bu kimilerimizin ruhunun gereksiz inceliği ise bizlere bu sözüm ona “hassasiyet” nereden yapıştı? Bizi maddi kazancın önemli olmadığı aslolanın iyi-doğru-güzeli üretmek olduğu yönünde bir algıya boyayanlar tabiri caizse cukkayı kendileri mi yuttular. Bu cukkanın yalnızca bazılarına kalması için bir ön oyun muydu?

Siz anlam ararken ve bulduğunuz her şeyi karşılıksız paylaşırken, biz de definelere malik olalım denklemini kim, ne zaman kurdu?

Ne?

Dünya kuruldu kurulalı böyle mi?

Gerçekten mi?

Fakat bir ölmeden az bir süre önce anladık bunu…

O kadar kitap yazdık ama ne çok habersiz, ne çok bilgisiziz…

Daha ziyade insan ruhuna hitap eden üretimlerin aslında paha biçilmez olduklarından mıdır nedir, “beş para” edemeyişleri, en azından üretenin temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar olsun “başarı” ya ulaşamamaları ne ilginç bir çelişki. Bu cümlelerle adım atmaya devam edersek karşımıza sanatın çıkacağı malumdu. O nedenle çoğu aile evladının sanata yönelme konusundaki ilk ataklarında onun aç kalmayı garantilediğini düşünerek onu sanattan alıkoymaya çalışmıyor mu?!

Ruha hitap eden işler güçlerin, sanatın eş para edemeyişi bir yana hakiki ufkuna sarılamaması, manevi değerine de ulaşamayışı ise asıl üzücü tarafı. Hitap ettiği kitlenin onu duymak için üçüncü kulağını kabartmayışı, hep o sınırlı “başarı” ların peşinde koşmaya koşullanmış olmaları, sanata, ruhlarına, akıllarına, kalplerine, öz kendilerine vakit ayıramaz halde bir yaşamı tutturmuş olmaları da cabası.

Düşünsenize yılların çabası, zihinsel emeği ile düşünce üretiyorsunuz. Sonra onu güzel dilinizle kanatlandırıp kağıttan uçak yapan çocuk masumiyeti ve heyecanıyla halkınıza uçuruyorsunuz. Uçuşu bile görülmüyor. Uçak yere düşüyor. Yankısızlık yangınında yokluğa yürüyor. Hem de artık varlık alanında var iken. Var iken yok sayılmanın o acı tadı hayatı olmuş oluyor. Hep o tatta uyanıyor. Hep o tatta uykusuzluğu uyuyor.

Belki de bu fark ediş nedeniyledir; en çok başarısızlık hikayelerine acayip merakım var. Her idealistin, sorgulamış ve üretmiş dik başlı kayanın, taşın altında bu hikâye kaynamıyorsa namerdim. Tabii ki aylaklıktan, asalaklıktan, pespayelikten uzak bir şey bahsettiğim şey. Daimî özgün üretim coşkusu ve eyleminin imkanlarla bir türlü kesişmeyen inatçılığından ve şimdi burada sözünü edemediğim pek çok özel durumdan bahsetmeye çalışıyorum.

Bizim illerde özellikle başarısız sayılan, -aç kalmış, bu da ne işle meşgul ki, doğru dürüst çalışmıyor zaten, aylak- gözüyle bakılan sanat insanlarının veya diğer insanların, insandan sayılmak ve dikkate alınmak için yapması gereken tek şey; ergenler misali -yamalı bir otomobilin kornası üstünde- pop olma mahallesinden çok gürültülü bir şekilde geçmek, geçmek, geçmek olabilir. Aslında üretilen o kıymetlerin muhtevasına bir baksalar anlayacaklar diye, o oğlanın cam güzeli kıza kendini göstermeye çalışması gibi, orada burada yalakalık yapıp görünme özel gayreti içinde onurunuzu heba etmek, biraz kibirli, ukala, ağırdan satan bir kisveyi bir yaşam kostümü, bir pelerin gibi üstünüzde taşımak olabilir.

Elbette ürettiğiniz sakin ve oturaklı muhtevanın safiyetinin bozularak pazarlanmasından bahsediyorum. Artık bir nesne, meta hükmünde olmasından… Üretilmiş bir şey ne kadar anlamlı, ne kadar kıymetli olursa olsun, ne kadar ruh, ne kadar akıl, kalp olursa olsun o pazara düşmedikçe değer bulmuyor kuralından bahsediyorum. Bu öyle bir kural ki; kıymetli her üretimi hitap ettiği kitleye ulaştırayım derken kendinden, var olma amacından, safiyetinden ediyor.

Derken kıymet bulmakla kıymetsizleşmek eşleşiyor.

Varlığından haberdar edilmekle yok olmaya başlamak eşleşiyor.

Yaman bir çelişki…

Bu bahsedildiği gibi koca bir çark. Kırık, çürük fakat köklü dişleri arasında hep beraber un ufağız.