Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

02 Aralık 2020

Tarafsız ve bağımsız yargı herkese lazım

Rejimi ne olursa olsun “yargıya güven” her zaman devlete güven olmuştur. Maalesef yıl olmuş 2020, biz halen de “adalet, reform, demokrasi” sorunlarını konuşuyoruz. Oysa AK Parti, 2002 yılında iktidara geldiğinde AB süreciyle ilgili olarak ele alınan Kopenhag kriterlerinin tamamı yargıyla, adaletle, özgürlüklerle ilgiliydi. Onlarca yasa çıkarıldı. Birçok uyum paketi yürürlüğü kondu. Olabildiği kadar en özgürlükçü normlar, dış dünyadan özellikle Avrupa’dan alınarak ülkemiz hukukuna nakledildi. Ayrıca Anayasa’nın 90. maddesinde de “Hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası sözleşmelerin yasalardan evvel uygulanacağı” düzenlemesi getirildi. Ama tüm bunlara, yani yeteri kadar yasa olmasına rağmen Türkiye’de halen de yargı ve reform konuşuluyorsa bu sorun mevzuattan ziyade uygulamadan yani insan faktöründendir.

Örneğin, Anayasa madde 153’te; “Anayasa Mahkemesi kararları kesindir. Yasama, yürütme, yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” hükmü var mı? Var. Ama bir yerel mahkeme çıkıp da “Ben Anayasa Mahkemesi kararını uygulamıyorum” diyebiliyor. Sorununun büyüğü görüldüğü gibi kanunlarda değil, uygulamada yani insan faktöründedir. Misal, Anayasa Madde 138’de “Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ ve makam hâkimlere emir ve talimat veremez. Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz” hükmü var mı? Var. Ama TV’lerde, sosyal medyada herkes hâkim herkes savcı. Yürütülen soruşturmalar ve kovuşturmalar, tahliye ve tutuklamalar esastan tartışılıyor, yargı makamı gibi hüküm veriliyor, yargılama yapmadan, cezaların kesinleşmesi beklenmeden insanlar suçlu ilan ediliyor. Hakim ve savcıları etki ve baskı altına almaya çalışıyorlar. Hâkimler de bizim gibi insan, toplum içinde yaşıyorlar, çok tartışılan kimi dosyalarda etki ve baskı altına kalabiliyorlar ve rahat karar veremiyorlar.

Tarafsız ve bağımsız yargı herkese lazım. Bugünün muhakkak ki bir yarını da vardır. İşimize gelmese de hoşumuza gitmese de gönül dünyamızı okşamasa da yargıya kurumsal olarak saygı duymak zorundayız.Yargı reformu, özü itibariyle bir insan reformudur. İnsanımızı ve hukukçularımızı, hak, hukuk ve adalet konularında iyi yetiştirirsek sorunlarımızın çoğunu zaten çözeriz.” Mesela, en çok tartışılan konulardan biri “uzun tutukluluk” halidir. Anayasa Mahkemesi’nin son dönemlerde verdiği hak ihlalleri kararlarının önemli bir kısmı da “tutukluluğun uzun sürmesi” ile ilgilidir. Demek ki tutuklamalarla ilgili kimi uygulamalarda problemler var. Bu sorun da kesinlikle yasadan kaynaklanmıyor. AK Parti bu sorunu çözmek için geçmişte olmayan bir alternatif çözüm olarak tutuklama tedbiri yerine “Adli kontrol müessesini” getirdi. Bununla yargıçlara dendi ki “Tutuklama bir tedbirdir, mahkemeler infaz merci değildir. Eğer tutuklamada zorlanıyorsanız, sıkıntı yaşıyorsanız tutuklama yerine adli kontrol ver. Sonunda pardon beraat ettin diyeceğine baştan tutuklama” dendi. Bu vurguyu geçtiğimiz günlerde aynen Sayın Adalet Bakanımız Abdulhamit Gül de yaptı.

Görülmekte olan davalar hakkında eleştiri sınırlarını aşan, yönlendirme sayılabilecek söz ve tutumlar büyük sorun çıkarıyor. Bakın TCK’da AK Parti ile giren iki madde TCK madde 277 ve 288 var. Adil yargılamayı etkilememek için çıkarılmış, etkilemeye çalışmayı suç saymıştır. Şimdi Anayasa Madde 138, TCK madde 277 ve 288 dururken özel olarak kimi davalar hakkında tartışmalar yapıldığında hep bu sorunlar ortaya çıkıyor. Çünkü kararı verecek olan hâkimlerde programları izliyorlar. Baskı altında kalabiliyorlar. Peki, bu kadar baskı altında kalacak hâkim nasıl adil yargılama yapacak? Gerçekten bu dönemde yargı mensubu olmak büyük fedakârlıktır. Adalet Bakanı Sayın Abdulhamit GÜL, “Adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun” söylemiyle, “O ne der, şu nasıl bakar, konjonktür uygun mu? Demeden doğrudan kitaba ve vicdana göre karar verin, bakanlık ve HSK hâkimlerin arkasında” diyerek hâkimlere büyük destek ve güvence veriyor. Ancak tüm bunlara rağmen halen de kamuoyu ve kimi siyasetçiler hukuki düşünmek yerine kendi dünya görüşüne, kendi pozisyonlarına, kendi taraflarına göre davalar hakkında bir değerlendirme yapıyor.