Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.68
Gram Altın
2509.11
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Aralık 2020

Allah'ın Kelamını beğenmeyen cahillere…

Büyükler küçükler gibi konuşmaz iseler; küçükler büyükleri asla anlamazlar… Tenezzül-ü İlâhî olmasaydı; bizler Kelam’ın muradını anlayabilir miydik? Muhatap insan olduğu için; Allah Kelam’ını bizim seviyemize indirmiştir. Bu tenezzül, bize Kelam’ını anlama kapılarını açmıştır... Bir sultan makamında ayrı, çocuklarıyla ayrı, eşiyle de ayrı ve de her duruma göre ayrı konuşur... Kelam ortamın vüs'atine göre olur. Dar kalıplara büyük hakikatler sığıştırılamaz… Sonsuz ilim ve kudret sahibi Allah’ın muhteşem Kelam’ı bizim daracık anlayışımıza göre ayarlanmasaydı; idrakimize sığışamazdı. Şeytani konuşmalara çokça kulak verenler, elbette Allah’ın kelamında hâşâ kusur arayacaktır…

Her bir zerreye, yıldıza ve tüm mahlûkata Allahın lisanı farklıdır... Her mevcut O ulvi lisandan hissesini alır; aldığına şahit; her şeydeki intizamdır, vazifelerini bitamâmihâ yerine getirmeleridir. Kudreti sonsuz Allah’ın kelamı da her mevcuda göre farklı farklı olacaktır.

Kibarlığın sökmediği yerlerde, beyefendice konuşmak etkili olamaz... Oranın jargonuna göre konuşmak ciddiye alınmasını sağlar... Allah’ın konuşması ilahça olduğu için; Kur’an da kelamını bizim ayarımıza indirerek, algılamamıza göre konuşarak merhamet etmiştir. Biz nasıl hiddetleniriz, tehdit ederiz ya da sevdiklerimize nasıl vaatlerde bulunuruz, işte bizi bildiği için anlayacağımız dilden konuşmuştur. Bu durum, her şeyi kuşatan rahmetine asla gölge düşüremez. İnsan isyanıyla; ibadeti terk etmesiyle vazifedar kâinatın hukukuna tecavüz ettiği için; elbette Kur’an’da ki tehditte büyük olacaktır. Müjdeleri nasıl ki hoşumuza gidiyor ve ne için bize böyle büyük vaatlerde bulunuyorsun demiyoruz, aynı şekilde tehdidini de ciddiye almak Müslüman’ca tavır olacaktır.

Tüm kelamların ve dillerin Sahib’i, belki de Hz. Cebrail ile konuşurken, kelamını Cebrail seviyesine indiriyordur. Yâda gerçek kelamı ile konuşması için; Hz. Muhammed (sav)’in tüm dinlemeler üzerinde bir dinleme ve anlayış sahibi olmak ve miraç gibi özel protokol gerekir... Böyle bir özellikte ancak Hz. Peygamberimize (sav) hastır. Az biraz sabır; inşallah imanla berzah âlemini geçersek, ötelerde verilecek cennet libası – bedeniyle ve takılacak kusursuz kulakla, şuurla O ezel ve ebet Sultanının gerçek kelamını işitmiş olacağız. Şimdi Kur’an’da ki kelamı hafife almak, Allah böyle tehdit etmez demek; emredileni yapmaktan kaçmanın bir bahanesidir. Hele sizin damarınıza bir bassınlar; profesörlüğünüzü, hocalığınızı bir kenara bırakıp, kim bilir ne tehditler ve ne çirkin diller savuracaksınız… Mealcilikten yola çıktınız. Geldiğiniz nokta; Allah’ın kelamında kusur bulmak ve Allah böyle bir dil kullanmaz diyerek, peşinizdeki yürüyen cenazeleri tuzağa düşürmek oldu...

Kaç hikmet perdesinden süzülerek bize gelmiş Allah kelamını, bazı dangalak ilahiyatçılar zannediyorlar ki aslı budur. Oysa cennette yaşamak için, oraya göre bir beden ve dil, göz, anlayış vs. gereklidir. Allah’ın Gerçek kelamı ile müşerref olmak içinde tam donanımlı şuur ve kusursuz kulak gerekir. Kur’an ayetlerini kusurlu görüp, kendi anlayışlarının tonuna ve ses rengine indirmek isteyen zındık herifler, şeytanın fısıldamalarından hiç kusur görmezler ve sen bizi Rabbimizden uzaklaştırıyorsun demezler, tamı tamına yerine getirmiş olurlar… Allah eğer kelamını bizim seviyemize indirmeseydi; bırak Hz. Musa gibi takatimizin kalmamasını kalbimiz kulaklarımızdan çıkar ve iman edip uygulamamız gereken şeyleri anlamamış, yerine getirmemiş topyekûn kütük olarak cehennem rezervasyonumuzla buluşmuş olurduk.

Havada envai çeşit frekanslarda sesler var… Ancak bizim için ayarlanmış olanları işitebiliyoruz... Hayvanlar gibi her şeyi işitemiyoruz ve hissetmiyoruz. Bizim kulağımıza uygun olmayanlar, ses olarak değil, kulak zarımıza kurşun olarak girerdi. İşte sesleri bizim için ayarlayan, sadece duymamız gerekenleri işittiren Allah, elbette Kur’an ayetlerini bizim anlayışımıza göre ayarlayacaktır; Kelamı bize özel hale gelecektir...

İnsanlık adına konuşmak ancak Peygamberlerin hakkıdır sapık fikirli felsefecilerin hakkı değildir. Allah, peygamberleri ve özellikle Hâtemü'l-Enbiyâ Hz. Muhammed (sav)’i hakikat diliyle konuşturmuş. İnsanların da düşünmesi ve konuşması elbette Hâtemü'l kelam olan Hz. Peygamberi örnek alarak olmalıdır. Hz. Peygamberimizi örnek alanların mümtaz şahsiyet olduğunu gören küffarın, kendi yerine konuşturduğu felsefeciler, İslam’dan almak istedikleri intikamı ne acıdır ki bazı ilahiyatçılar eliyle alıyor… Ve bizim düşmüş bazı ilahiyatçılarımız, ruhumuzdaki biricik hakikat olan imanın başını gözünü yarmaya çalışıyorlar… Bizler şükürler olsun; Allah’ın kelamına inanmış ve iman etmişiz…

“Felsefe bilgeliktir” sözünün doğru olması için; Allah’ı tanımaları ve iman etmeleri lazımdır. Yetmez, Kur’an’ın Allah kelamı olduğunu ve Hz. Muhammed’in son elçisi olduğunu da terettüpsüz kabul etmeleri gerektir.

Aklı – dili ve her şeyi kiralık verilen insanın, dilin ve konuşmanın Sahibinin kelamını yani Kur’an ayetlerini tenkit etmesi; emanet aldığı dilini küfre kiraladığını gösterir. Emanet dil, emanet edilir ise; elbette yüce yaratıcının kelamına ilişecektir. İşte dinsiz felsefede bu cüreti en alçak şekilde göstermektedir. Karışık ve insanı çıkmazlara sokan istikametini dolaştıran felsefeden ve küffardan başka kimse Allah’ın kelamını tenkit edemez…

Bizim bazı sakat ilahiyatçılarımız, o nursuz ve imansız felsefenin memesini bolca emdiği için; önce sünnetten uzaklaştırmak için mealciliği şiddetle önerdiler ve kendilerine yaklaşanları asıl tuzak içine çektiler; Allah’ın kelamını tenkit edip, hâşâ kusurlu buldular…

Ağacı meyve meyve, zemini çiçek çiçek, bulutu damla damla konuşturan Allah’ın kelamını beğenmeyen cahiller, Allah’ın verdiği dille, Allah’a dil uzatıyorlar... O dilleriniz kurusun inşallah… Be hey cahil: Allah, hâşâ üslubu senden mi öğrenecek?

Şuurlu mütefekkirlerin dediği gibi insanı insan eden felsefe değil; nuru imandır.