Tarık Buğra'yı Hatırlayanlar
Belediye başkanları seçim atmosferinde gökteki yıldızları indirme vaatlerini çabuk unutur. Asli görev kabul ettikleri yol, asfalt, kaldırım, oyun alanı, alt yapı işleri, dinlenme alanları, ağaç dikimi, ulaşım vs. işlerle uğraşırlarken sınıfta kalırlar ve müsebbibi olarak en kolayını bulup yani mevcut iktidara fatura ediverirler. Kültürel eserlerin korunmasında yetkileri olduğunu bildiğimiz belediyelerin imkânlarının azlığından bazı işleri yapamadıklarını mazeret olarak kabul edebiliriz.
Belediyelerin kültürel çalışmalarının önemli olduğunun
altını çizerken, vatandaşımızın
bilgilendirilmesine yönelik yaptıkları ve ettiklerinden ötürü muhabbetlerinin
daim olacağı da aşikârdır. Belediyelerin halk eğitimine yönelik yaptığı
çalışmalar, sanata katkısı, eğitime desteği ve kültür ihtiyaçlarını karşılamaya
yönelik hizmetleri malî imkânları yeterli olmasa da vermesi önemlidir.
Bu konularda yaptıkları hizmetlerin merkezi yönetimle
ortaklaşa yürütülmesi, hükümetin gözetim ve denetimi ile kamu dışı şahıslar,
özel ve sivil toplum kuruluşlarınca yerine getirilmesinin de önemli olduğunu
ayrıca ifade etmek isterim.
Belediyelerin bir kısmının kültür ve sanata bakışlarının ‘Ne
gereği var, halkın başka ihtiyaçlarının karşılanması lazım’ diyerek asli
görevlerinden uzaklaşırken milletinin inanç ve kültürel değerleriyle barışık
belediyelerin kültürümüze sanata katkı sağladıklarını bilenlerdeniz. Belediyelerin yaptığı güzel çalışmalar
neticesinde geleneksel sanatlarımızın yaşatıldığını takdir ederek örnek
gösterebiliriz.
Milat yazı ailesine katılışımızın ilk haftasında Zeytinburnu
Belediyesi’nden gönderilen yayınlarla heyecanlanmadım desem doğru söylememiş olurum.
Başkan Ömer Arısoy’un “Bir şehre değer ve ruh katan, onu farklı kılan
özellikler şehir tahayyülümüzü ne kadar belirliyorsa, o şehrin kimliği o kadar
zengindir” sözleri yayınların birisinin önsözünde samimi ifade ile yer alırsa o
belediyede kültürel çalışmaların hangi derecede olduğunu düşünün.
Hüsamettin Arslan’ın ‘Meselelerimizi Konuşmak’, ‘Kültür
Sanat Yıllığı’, Mehmet Akif ve Mikail Çilingiryan’ın meslekî konulu ‘Zeytin
Ağacı’, Agop Zakaryan’ın gül yetiştirme üzerine çalışması ‘Gülcülük’, Seyfettin
Ünlü’nün ‘Gönül Ehli İçin Seçilmişler Silsilesi’, müzikle ilgili bilinmeyenleri
teferruatla verdiğinden dolayı müzik ansiklopedisi de diyebileceğimiz ‘Müzik
Dergisi’ ve tarihçi olmamasına rağmen tarihimizi anlatan yazarlarımızdan
‘Hatırlayıp Yeniden Bulmak’ başlığıyla Asım Öz’ ün çabasıyla ‘Tarık Buğra
Kitabı’. Bu nadide eserleri gönderme nezaketinde bulunanlara teşekkür ediyorum.
Tarık Buğra’nın Küçük Ağa romanı kitaplığımda mevcut olduğu
halde TRT’deki diziden sonra okuduğumu burada itiraf edebilirim. Tercüman
gazetesinde yazılarıyla okuduğum Buğra ile tanışmam 30 Ocak 1993 Ankara Tren
Garı’dır. Türkiye Yazarlar Birliği’nce “Tarık Buğra İle 75 Yıl” başlığıyla
Millî Kütüphane Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen etkinlik için İstanbul’dan
Ankara’ya Beşir Ayvazoğlu ile birlikte gelecekti. Onların karşılanması, sabah
kahvaltısının birlikte yapıldıktan sonra toplantının yapılacağı yere
getirilmesi gibi şeref duyacağım bir vazifeyi uhdeme tevdi ettiklerinde
tereddütsüz severek kabullenmiştim. O
gün Millî Kütüphane’de yaşanılan hüzünlü dakikalar çok olsa da sevinçle
alkışlanan sahneler az değildi. Tarık Buğra için özel hazırlanmış beratı Devlet
Bakanı Ekrem Ceyhun takdim ettiğinde dudakları ve elleri titreyen Tarık Buğra
gözyaşlarını saklayamamıştı.
Akşamında Tarık Buğra ile yemek sohbetimiz koyulaşmış, konu
Mehmet Nuri Bey’in Ankara’da işlettiği lokantanın nasıl iflas ettiğine kadar
gelmişti. Beşir Ayvazoğlu ve Tarık Buğra dinledikten sonra hikâyenin
güzelliğinden söz ederek yazılabileceğini söylemişlerdi. Mizah hikâyesi olarak
kurgusunu dinlerken yaptığımı belirttiğimde hoş karşılamışlardı. O gece “Bir
Tas Çorba İki Milyon” hikâyesini yazıp, ilk fırsatta yayınlamıştım.
Tarık Buğra Kitabı’nın alt başlığında ‘Hatırlayıp Yeniden
Bulmak’ sözüne nazire kabilinden bir vesile hatırlatmış olduk.