Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.93
Gram Altın
2425.87
BIST 100
9722.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

01 Şubat 2020

Arz-ı Mevud Paranoyası!

1992 yılında henüz üniversitede ilk yılımız. Koridorda, elinde broşür dağıtan bir öğrenci grubu, gelene geçene ellerine tutuşturulan bir kaç sayfayı öğrencilere veriyor. Merak ettim, baktım başlıkta şöyle yazıyor; 97’ye 5 kala..! Devamında Büyük İsrail hedefini anlatıyordu.

Theodor Herzl’ın Yahudiler için ortaya koyduğu 1897’deki Büyük İsrail yani “Arz-ı Mevud ideali” fikri ile o yıl karşılaştım. Ne idi o planda hedef şeyler peki? Ortadoğu’da büyük İsrail kurulması fikrini, daha ortada hiçbir şey yok iken ortaya konulması vardı. Birinci Siyonist kongresinin yapıldığı o yıl, dünya siyonist teşkilatının da kurulduğu yıl olmuştur. Alınan kararlara göre 50 yıl içinde İsrail Devletinin kurulması ve 100 yıl içinde de Büyük İsrail’in gerçekleştirilmesi hedeflenmekte idi.

İlkini, 14 Mayıs 1948 yılında gerçeğe döndürmeyi başardı Yahudiler. İsrail kuruldu.
100 yıl sonundaki Arz-ı mevudu henüz başaramadılar. Ona da çok yaklaştılar. Nasıl oldu bu “de facto” durum? İslam Dünyasının, fiili ve zihni işgaller ile zapt edilmesi ile mümkün oldu. Çünkü, bu İsrail planını seslendirenler ile öğrencilik yıllarımda bile dalga geçiliyordu.


Dünkü yazında değerli Yusuf Kaplan hocamız da bu konuya rahmetli Erbakan Hocayı da dahil ederek dile getirmişti. İsteyen okuyabilir.

Hadi bundan 30 yıl önce bu büyük İsrail hedefine inanmadınız da, ya ondan sonra gerçekleşen dünyadaki gelişmeleri de görmemek niye? Neyi görmedik ya da göstermek istemediler de gizlediler bizlere?
Mesela, birinci, ikinci Körfez savaşının amacı iyi okunamadı. Suriye iç savaşı anlaşılamadı.


PKK ve Türkiye’deki iç politik dizaynlar bile anlaşılmamak İçin gizli bir el yordamı ile farklı algılar veriliyor. 28 Şubat süreci bile bunun farkında olan bir iktidarın al aşağı edilme sürecidir. Ne başörtüsü ne de başka bir dinsel kaygı değildi, büyük İsrail hedeflerini bilen ve ona göre bir dış politika izleyenlere hayat hakkı verilmemesi operasyonu idi 28 Şubat. Bunu ispatlayan bir itiraf da birkaç gün önce İlker Başbuğ’un beyanatına bakabilir. Diyor ki Sayın Paşamız, bu başörtüsünü niçin yasaklamışlar anlayamadık??
Anlayamazsınız.!


Gelelim son sürece, Türkiye ve Uluslararası arenadaki gelişmeler yeni plan, projeleri vizyona koyma girişimleri ile sınanacağımızı göstermekte. Cumhur İttifakının, gelişmelerin bilincinde olduğunu düşünüyorum. Lakin, en önemli sıkıntımız milli bilinci ve birliği sağlayarak kaleyi ayakta tutmamız gerektiğidir. Her gelişmede, her olayda ülkenin en çok oy verdiği hükümeti düşmanlaştırma, hırsız gösterme ve sanki bu ülkeye hiçbir şey yapmayan bir iktidarın işgali var havası estiriliyor.

Sanki, “Gezi” benzeri kalkışmanın altyapısı hazırlanıyor gibi kışkırtıcı söylemler had safhada..


Bunu, İstanbul Kanal Projesinde, Suriye politikasının mecburi mülteci meselesinde, deprem afetinde bile her gündemde öne süren bir üst akıl ile karşılaşıyoruz.

Haa.. unutmadan şunu da araya sıkıştırmak da fayda var. Amerikalı düşünce kuruluşu RAND CORPARATİON, Türkiye’deki muhalefeti güçlendirmek gerektiği yönünde ABD Hükümetine rapor sunmuştu geçen hafta içinde. İlaveten, TSK içindeki NATO’cu generallere ( varmış gibi! ) mesaj vermeyi de ihmal etmemişti.


Nerede kalmıştık iç politika da? Evet..

Deprem vergilerini ne yaptınız, sorusunu çaldılar demeye getiriyor, Kanal projesini rant diye aynı kapıya çıkarıyor, 2012 yılında Berat Albayrak’ın Ailesinin aldığı arsayı bile “Damat” söylemine dayanak yapıyorlar..!!


Bakın bir anda nereden başladık, nereye geldik. Öğrencilik yıllarımdaki bir olaydan girdik “Damat” söylemine vardık ama hayat işte böyle girift bir yapıya sahip, olaylar da. Son olarak sizleri de sıkmadan, dünyadaki tüm yaşananları İsrail penceresinden bakmayan tüm gözler, gördüğü şeyi yanlış görüyordur, diye hatırlatırsam küstahlık olur mu?
Allah’a emanet olunuz.