Dolar (USD)
32.60
Euro (EUR)
34.79
Gram Altın
2491.51
BIST 100
9481.2
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 May 2022

Baharın özeti

Geç kaldı. Evet. Es geçti bizi biraz. Ona da evet. Fakat geldi… Ateş almaya gelmiş gibi geldi. Sular seller götürecekmiş gibi geldi.

Şu bahar! Tambir ifşa... Kalbe eğiliyor ve "Sana bir şey söyliyim mi?" deyip duruyor. E de bakalım ne diyeceksen demeye kalmıyor. Tekraren “Sana bi’şey daha söyliyim mi?” demeye devam ediyor. Bir şey söyleyeceği de yok. Arzuları acil göreve çağırıyor. İradeye sen bir dur hele diyerek. Herkesin birden ergen olduğu bir zamana bindirip bir iki tur gezdiriyor mübarek. Yersiz bütün neşelerin itiş kakış izdihamı. Kedere paydos anonsu…

Hep ayakta. Hep telaşta. Onunla şöyle sakince bir köşede oturabilen olmuş mudur? Sanmam. Ne kendisi oturuyor. Ne oturtuyor.“Zaman dar. Yaz gelecek sıcaktan öleceğiz. Şimdi yaşamak lazım!”ı kazıyor unutkanlığımıza…

Defnedilmiş tohumlar mahşeri. Uyumuş her şeyi uyandırıyor.Ölmüş her şeyi diriltip ayağa kaldırıyor. Herşey yeniden doğmak zorunda kalıyor. İnsan da. Fakat kim bilir; belki kırkımız çıkacak olur bu bahar. Hem kundak, hem beşik, hem kucak olan bu zamanda. Birden akmaya başlayan bu yeşil ırmakta…

Dokunduğuna huzur olan bir huzur gibi. Ya da huzursuzluğu iyice açığa çıkaran muzurun teki.

O kadarını bilemiyorum. Herkese göre değişiyor.

Fakat baharı fark etmiyorsa bir toplum, yuh olsun. Varlığını baştan silesi gelmiyorsa ve yepyeni olası, yuh olsun. Baksanıza şuna: Zamanın cicim ayı. Bizlere yeni ömür, yeniden ömür.

Öte yandan kentsoysuzsak(!) eğer, bir erik ya da en azından bir kalp çalamadığımız bahara bahar demek zor. Ne yalan söyleyim, baharın kesinlikle hırsızlığa teşvik edici bir yanı var. Ne biri, bin yanı var.

Fakat çok hızcı. Hazlara sürat yaptırıyor. Açıkçası korkuyorum. Aniden penceremi tıklatacak. Bir açacağım karşımda yaz! Güneşin bakışları yerde: "Baharın' dedi "Çok selamı var. Size şöyle bir not bıraktı" Neymiş diye, açtım baktım:"Herşeyi kendi sürecinde değil acele ecelinde, hop-pop sonucunda arzulayan ve yaşamı tüketen bir toplum için beni es geçiniz.” Yazıyor. Tövbeler olsun…

Güneşi de özlemiştim. Ay sevici, gece övücü olduğumdan bana biraz kem baksa da bankların üstüne güneşle beraber oturduk. O bütün bankları kaptı. Bir yandan ara sokaklarda tur atmaya devam ediyordu. İhtiyarların ve çocukların yanaklarını öptü. Saçlarını karıştırdı. Eşarplarını ütüledi. Şöyle bir baktım. İnsanlar bu koca şefkatin kucağında masum çocuklar gibiydi.

En azından akşama kadar bahardı İstanbul. Yok yazdı. Baharı yazıyordu. Yazı baharlıyordu.

Çok sık yüz değiştiren, ifade çizen, mimik gösteren, imalı bakan, hüzün yüzen, neşe yayan, memnun veya asık suratlı,birbirlerinden yorulmuşlar ile, henüz birbirlerini merak edenler, erkek, kadın, insan yüzlerinden bir albüm seyri gibiydi İstanbul'da olmak.

Özelikle bazı caddeleri, bütün insanlığı aynı zamanda gördüğümüz hissini yaşatıyor. Fakat bir mahşer huyunda.Yürüyüş yaparken sayfalarını adımlarımızla çeviririz.Adımlarımızın portrelerin değişimine ayak uyduramayacak kadar ağır geldiği bir dünya albümü. Sadece, son senelerde bu albümde dikkatimi çeken şey: biz yokuz bu albümde. Gittikçe yok oluyoruz. Yurt dışına gitmişim de yabancı olarak bir ben kalmışım gibi hissediyorum, İstanbul’da.

Neyse. Son günlerin tartışmalarına yer yok yazımda. Bahar da izin vermiyor buna. Sadece ülkemin iyilik ve merhametli tavrında maraza/ kendini yok saymacı bir ötekiciliğe varmamasını talep ediyorum.

Albüm akıyor. Güneşin cilasından çıkan her yüze bakıyorum. Sonrasında unutamadıklarım için muhtemel hayat öykülerini düşünüp yazdığım ve daima karıştırdığım bir albüm...