Belene Bolu kampı
Gücü ele geçirmiş zorbalar karşısında, günahsız ve savunmasız birer çocuk herkes.
Vicdanı
kurumuşların elindeki rehineler…
Aylan
bebekler, Müslümeler, Başak Cengizler, Yasin Börüler, Eren Bülbüller,
mülteci çocuklar, terör örgütünden çocuklarını isteyen Diyarbakır’da evlat nöbetinde aileler…
Aç
bırakılarak bombalanarak kurşunlanarak bıçaklanarak hayattan koparılanların
feryadıdır, Arthur Labinjo-Hughes'un
feryadı.
Arthur,
İngiltere'de yaşıyordu, 6
yaşındaydı.
Üvey
annesi ve öz babası aç bırakarak işkence ederek öldürdü onu.
Karşısına
geçip mükellef sofra kurmuşlar, dondurma yemişler.
Arthur:
"Kimse beni sevmiyor. Kimse bana
yemek vermeyecek…" diye feryat ederek can veriyor.
3
yıl önce ( Mart 2019) bir belediye başkan adayı da : “Mültecilere bir lokma ekmek, bir yudum su vermeyeceğim”
diyerek “icraat” vadediyordu.
İcraatlarını
birer birer sergiliyor.
Mültecilere
yardımları kesti. İş yeri ruhsatı vermiyor; çalıştırmıyor, dilenmeye, açlığa mahkûm
ediyor. Atık su bedellerini dolar üzerinden tahsil ediyor. Evlenmeleri
zorlaştırmak için 100 bin lira nikâh
ücreti talep ediyor. Bir çeşit yeni bir soykırım
yöntemi keşfetmiş…
Tüm
mültecileri terörist ilan eden ama gerçekte teröristlerle canciğer kuzusarması
olan zevatın yoldaşlığının bir sonucu bu.
Tarih
10 Ağustos 2021( yaklaşık dört ay
önce) mülteci düşmanlığıyla zehirlenmiş sosyolojiyi harekete geçiren Faşist Sözcüler, Ankara Altındağ’da mültecilerin ev ve iş
yerlerini yakıp yıktılar, bir gencin canına, onlarcasının yaralanmasına sebep
oldular.
Bu
olaylarda başından yaralanan küçük kız çocuğu, kendisine 'Kötü insanlara ne
söyleyeceksin?' şeklindeki soruya biraz duraksadıktan sonra: “Beni öldürmeyin” şeklinde karşılık
veriyordu.
Belene işkence kampı…
Todor
Jivkov: Bulgaristan’ın diktatörü…
26
Aralık 1984’te 18 aylık Türkan bebeği katlettiler.
Aynı
günlerde PKK terör örgütü Eruh’ta
bebekleri katlediyordu.
29
Mayıs 1989’da azgınlaştığını ilan
etmişti. Müslüman Türklere asimilasyon yöntemlerini
uygulamaya başladı: isimleri değiştirmeye, ibadetleri
yasaklamaya kalkıştı. Belene’yi işkence kampı yaptı.
Yüzbinlerce
mazlum Türkiye’ye sığındı.
1944’te başlayan bu zulüm, Boraltan Köprüsü’nün öte yakasında da
yaşanıyordu. Yüzlerce Azerbaycan
Türk’ü Rus askerlerince katlediliyordu.
1943’te sermayesinden çok vergiye
zorlananlar, Aşkale’ye sürgün edilenler.
Varlık Vergisi zulmü…
Açlık
ve ölüme mahkûmiyet…
Kılıkkıyafet, inanç, düşünce
farklılığından dolayı okullarından, işlerinden koparılanlarla Arthur Labinjo-Hughes'un farkı ne?
Esedler,
Sisiler de Arthur’un ebeveyni gibi değiller mi?
Çocukları
dağa, “ışık evlere” kaçıran terör örgütleri, bunları siyasi, sosyal ve ekonomik
olarak destekleyenler.
Kur ve faiz üzerinden milyonların
sermayesini çalan, onları açlığa mahkûm eden, karşısına geçip keyif çatanların Arthur’un
karşısına geçip dondurma yiyenlerin ruh halleri aynı değil mi?
Açlığa
mahkûm coğrafyalar…
Belarus-Polonya sınırında açlığa,
soğuğa terk edilenler, Akdeniz’de
Meriç’te boğulan yüz binler…
Ambargolarla ilaçsız ve gıdasızlıktan ölen milyonlar…
Arthur’dan farklı mı?
Çağın
canavarları…
1994’te
Ruanda’da soykırımdan kurtulan ve : “Söz
veriyorum, bir daha Tutsi olmayacağım” diyen bir çocuğun gözlerindeki
korkudan zevk alan bir çağın Sözcüleri…
Üstelik
bunlar, kendini demokrat ve hümanist olarak tanımlıyorlar.
Todor
Jivkov, Londra, Belene, Bolu, Aşkale, Sivas kampı ve Boraltan Köprüsü…
Vicdanı
kurumuş “çağdaşsal” ve de “aydınlanmasal” bir durum…
Aylan/Türkan bebek, Londra’da Arthur ve Bolu’da
mülteci çocuk:
"Kimse
beni sevmiyor. Kimse bana yemek
vermeyecek…" diye feryat ederek can veriyor.