Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.70
Gram Altın
2507.10
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

27 Eylül 2021

Bir insanlık hazinesi: Neşet Ertaş

'Sakin ol ha, insanoğlu. İncitme canı, her can bir kalp, Hakk'a bağlı.

İncitme canı, incitme.''

25 Eylül 2014 tarihinde aramızdan ayrılan Neşet Ertaş’ın ölümünün üzerinden 9 yıl geçti. Hayatını müziğe adayan Neşet Ertaş, geride 400 plak ve kaset bıraktı. Ertaş, Kırşehir’in Çiçekdağı ilçesi Abdallar köyünde 1938 yılında dünyaya gelmiştir. Ertaş, hayat hikayesini şu şiirinde anlatmaktadır: “1938 cihana Kırtıllar köyünde geldin dediler/ Babama Muharrem, anama Döne/ Dediysen Ata'yı bildin dediler/ Dizinde sızıydı anamın derdi/ Tokacı saz yaptı elime verdi/ Yeni bitirmiştim üç ile dördü/ Baban gibi sazcı oldun dediler.” 14 yaşında “Neden Garip Garip Ötersin Bülbül” isimli ilk plağını yaptı. Neşet Ertaş’ı bir müzik dehası haline getiren kişi babası Muharrem Ertaş’tır. Neşet Ertaş, babasıyla olan ilişkisini şöyle ifade etmektedir: "Babamla ben aynı ruhun insanlarıyız."

1969 yılında ehliyetsiz araba sürdüğünden dolayı Yugoslavya’da 3 ay hapis yatan Neşet Ertaş’a edebiyat dünyasının devi Yaşar Kemal, İnce Memed romanını imzalayarak yollamıştır. Yaşar Kemal, ölümsüz eseri İnce Memed’in üstüne şu ifadeyi yazarak imzalamıştır: “Bozkırın Tezenesi'ne selam olsun, geçmiş olsun.” Neşet Ertaş, bundan sonra hep Bozkırın Tezenesi (Çalgıcısı) olarak meşhur olmuştur. Neşet Ertaş, “Hapishanelere Güneş Doğmuyor” isimli ünlü türküsünü bu hapishane tecrübesi sırasında bestelemiştir.

Neşet Ertaş, kendisini hep insanlığın sanatçısı olarak görmüştür. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel zamanında kendisine devlet sanatçısı unvanı verilmesi önerisini nasıl reddettiğini şöyle anlatmaktadır: "O dönem Süleyman Demirel cumhurbaşkanıydı. Devlet sanatçılığı bana teklif edildi. Ben, 'hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor' diyerek teklifi kabul etmedim. Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım, bir tek TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdadımız adına aldım." Sanatın devletten ayrılması gerektiğinin farkında olan Neşet Ertaş, sivil ve bireysel nitelikte özgün, özgür ve özel olarak sanatını icra etmiştir. Abdal Müzisyen unvanıyla bilinen Ertaş’a 2009 yılında “UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi” kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca “Yaşayan İnsan Hazinesi” ilan edilmiştir.

Abdal ve Bektaşi kimliğine sahip olan Neşet Ertaş, ırk ve etnisite ayrımlarını hep yapay bulmuş, insan olmanın tek doğal kimlik olduğunu savunmuştur: “Ben Abdal’ım, neslim de Abdal. Yani şu Laz, şu Kürt, şu Çerkez, Tatar ise, beni zaten –ben söylemeden– karşımdaki söylüyor: “Abdallar” diyor, ben de “Evet, Abdal’ım” diyorum, “benim adımı sen koydun.” Ben diyorum ki, insan ve insanoğlu var. Bunlara ayrı ayrı isim takmak suçtur. Bu bir ayrımcılıktır, doğru değildir. Kim söylediyse suç işlemiştir. Bir aşağılık, bir yukarılık… Bu ayrımcılığın sonu kavgadır, kavganın kârı var mı? Birbirine düşman olan Fransa, Almanya, öteki beriki gelmişler bir araya, insanca anlaşmışlar, sınırlarını açmışlar birbirlerine, ne güzel. Bütün dünya eninde sonunda birleşecek.” Dünyanın yapay bir şekilde bölünmesinden dolayı duyduğu huzursuzluğu Ertaş, şöyle ifade etmektedir: “Ne söyleyim şu dünyanın haline, dağlar ayrı ayrı, çöl ayrı ayrı, şu insanlar bölüşmüşler dünyayı hudut ayrı ayrı yol ayrı ayrı.” Barış içinde birlikte yaşamanın yolunun, çoğulculuktan, adaletten ve özgürlükten geçtiğinin mesajını Neşet Ertaş güçlü bir şekilde vermektedir.

Erkeği insanlaştıran varlığın kadın olduğunu, Ertaş çok çarpıcı bir şekilde ifade etmektedir: "İki büyük nimetim var, biri anam diğeri yârim. İkisine de hürmetim var, birisi var etti beni, birisi yâr etti beni.." Ertaş, kadının insanlığın varlık kaynağı olduğu gerçeğinin unutulmamasını bütün erkeklere öğretmektedir: “Kadınlar insandır, biz erkekler ise İnsanoğlu!'

Yolsuzluk, hırsızlık ve sahtekarlık gibi kötülükler, insanlıkla ve ahlakla bağdaşmayan şeytanlıklardır. Ertaş bu kötülükler yerine aşkın insan ilişkilerine egemen olması gerektiğini ifade etmektedir: “Şeytanca hiçbir şey çalmadım, hırsızlamadım. Ne aldımsa, ne verdimse aşk ile aldım, aşk ile verdim karşımdakine.” Aşkın olmadığı her türlü ilişki, ahlaksızlık, düzenbazlık ve yozlaşmadan başka bir şey değildir.

Hırsızlığa ve yolsuzluğa aşkla karşı koyulması gerektiğini savunan Ertaş, cehalete karşı ilimle ve sevgiyle mücadele edilmesi gerektiğini söylemektedir: “İlimsizlik bilgisizlik yüzünden cehalet hoɾtlayıp çıkar mı, çıkar. Sevgisizlik saygısızlık yüzünden insan, insandan bıkar mı, bıkar.” “İsterim ki bu dünyada, Hiç kimse cahil kalmasın , Okusun ilmin kitabın, Cahilden akıl almasın.” İlimsizlik yüzünden cehalet ve fanatizm insanlığımızı yozlaştırdığı gibi, sevgisizlik ve kabalık yüzünden insan, insana düşman olmaktadır.Sevgiyi, saygıyı, özgürlüğü, aşkı, umudu ve inceliği türkülerle bize anlatan insanlığımızın büyük hazinesi Neşet Ertaş’ı rahmetle, saygıyla ve özlemle anıyorum.