Bırak Beni Beyefendi
-Mahsa Amini’nin Aziz Hatırasına
*Eyyüp Azlal
Bir tutam saç
için bir can feda edilir mi. Şimdi onlarca can daha gitti. Mahsa Amini, başı
açık olduğu için Tahran’da İran ahlak polisi tarafından gözaltına alındı ve
gözaltında iken vefat etti. Şimdi ahlakınız düzeldi mi? Hayır düzelmedi.
Kalplerde, gönüllerde derin yaralar açıldı. Rejimin sevimsiz yüzü bir kez daha insanların
yüzüne bir kezzap suyu gibi atıldı.
Gencecik
fidanlar özgürlük, özgürlük adına sokaklarda. Binlerce kişi, “Diktatöre ölüm!”,
“Kız kardeşimi öldüreni öldüreceğim.” Sloganları Tahran sokaklarında yankılanıyor. Sadece
Tahran mı? Tebriz, İsfahan, Meşhed, Senendej şehirleri adeta kızıl kıyamet…
İran’da
yıllarca kalan bir arkadaşım, İran toplumu için şöyle bir ifade kullanmıştı. İran ataerkil bir toplum değil anaerkil bir
toplumdur. İran’da kadınların daha baskın olduğunu dile getirmek için bu tezi
ileri sürmüştü. Eğer bir yönetim, kadınların bedduasına uğramışsa iş kötüdür. İran’da
kadın meselesi ve başörtü meselesi siyasi bir mesele değil. Dini inancı
açısından çador dediğimiz çarşaf giyen kadınlar da var, geleneksel başörtüsü
takanlar da var.
İranlılar,
Türkiye Modernleşmesini tam olarak okuyamadılar. Daha doğrusu ABD ve Avrupa
güdümünde olan başta Masih Alinejad gibi gazetecilerin gözüyle Türkiye’yi
gördüler. Amarikanın Sesi radysunda çalışan Alinejad geçtiğimiz günlerde Çin ve
İran gibi ülkelerin cumhurbaşkanlarını diktatör olarak ilan etmiş. Bunların
yanında cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı da diktatör grubuna dâhil
etmişti. Bu grubun tek isteği var. Ama maalesef karşılanmadığı için ülkemizi
de, cumhurbaşkanımızı da olumsuz bir şekilde tanıtıyorlar.
Modernist İranlılar,
başı açık hatta açık saçık insanları bir Batı değeri olarak görüyorlar. Başı
örtülü bir kadını da Batı değerlerine karşı olarak görüyorlar. Onlara göre
İstanbul ve İstanbul’da Taksim semti kutsanması gereken bölgelerdir.
Hâlbuki 28
Şubat 1997 yılında başlayan ve
“Post-Modern Darbe” adı verilen çağ dışı bir zihniyetle mücadele eden insanlar, 2003’te tekrar iktidara geldiler. Ve bu
insanlar; başı açık, başı örtülü insanlar, sakallı-sakalsız insanlar bizim eşit
haklara sahip vatandaşlarımızdır, dediler. Bu süreç otuz yılı aşkındır devam
ediyor. Bu meseleyi 28 Şubat Derneği, iyi bir şekilde anlatmalı. Yoksa dünya Masih
Alinejad’ın yalanlarına inanmaya devam edecek.
Bugün İran’da
Başörtüsü zulmünü dayatanlar ile 1997 yılında Türkiye’de başörtüsünü yasaklayan
zihniyet aynıdır. Aynı düşünceye hizmet etmektedirler. Her ne kadar biz;
vatanı, milleti, Allah’ı, peygamberi seviyoruz dese de aslında bunlarla savaş
halindedirler.
13 Eylül
2022’de başkent Tahran’da “ahlak polisi” tarafından başörtüsü ve kıyafet
kurallarına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alınan 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin
gözaltındayken ölümü, İran toplumunda geniş protestoların ortaya çıkışına sebep
oldu. İran Devlet’i “doğal ölüm” olduğunu iddia etse de İran halkı Amini’nin
polis tarafından öldürüldüğünü düşünüyor. O günden beri de yapılan protestolar
hâlâ devam ediyor ve krize dönmüş durumda.
Neyin kutsalı?
İran İslam
devletinin kurucusu Humeyni’nin, şöyle bir sözü vardı. “Devrim, onu
korumakla devrim olmaz.” Bu sözü şimdiki rejim sanki altın bir kafeste
muhafaza etmiş. Ve rafa kaldırmıştır. Yine Humeyni’nin diğer önemli bir sözü de
şuydu. Benim Şiilik diye bir dinim yoktur. Dinim İslam’dır.
Humeyni hangi
vaatlerde bulunmuştu.
İran devrimi,
Şah Pehlevi’nin otoriter yönetimi altında ezilen İran halkı için büyük umutlar
doğurdu. Neydi bu umutlar? Humeyni İran’a döner dönmez su, elektrik ve otobüsün
bedava olacağını duyurmuştu. Ona göre Rıza Şah, halkın parasını silahlanmaya ve
dine karşı gelmek için turist çekmeye harcamıştı, hâlbuki petrolden gelen
paraların halka aitti ve bu paranın halka verilmesi gerekiyordu. Böylece İran
halkı yoksulluktan kurtulacak rahat bir yaşam sürecek ve insanlık makamına
ulaşmak için ibadet edebilecekti.
İlk mücadele
yine kadınlarla…
1979’da
dünyanın şaşkın bakışları altında gerçekleşen (Türkiye’deki aydın Müslümanlar
bu devrimi heyecanlı ve mutlu bir şekilde karşılamışlar. Nurettin Şirin, İran’daki
mollalara biat ederken, Mehmet Metiner, ilham alalım demişlerdi.)
Ancak
Humeyni’nin İran’a dönüşünde işler pek de anlatıldığı gibi gitmedi. Humeyni
İran’a döner dönmez verdiği emirlerden birinde "Kadınların tam giyinip
kapanmasını" emrediyordu. Humeyni’nin bu emrini takiben 8 Mart 1979'da
Tahranda ve büyükşehirlerde Kadınlar tarafından büyük protestolar düzenlendi ve
özgürlüklerini asla feda etmeyecekleri kadınlar tarafından bildirildi. Kadınlar
ve siyasi grupların tepkisiyle karşılaşan Humeyni, bu emrini geri çekti ve
örtünmenin hiçbir zorunluluğunun olmayacağını bildirmişti.
Su, akmazsa kokar.
İran İslam
Cumhuriyeti’nin fikriyatı, İran’da siyasal sistemin temeli ve yapısı İslam’ın
Şii yorumunda yer alan Velayat-e Fakih sistemi üzerine inşa edilmiştir. Bu görüşe göre, imamların olmadığı dönemde
iktidarın meşruiyeti sadece din bilgini (fakih) tarafından yönetilmesiyle
mümkün olabilirdi. İnsanların ahlaki olarak doğru yanlışı teşhis etme konusunda
din adamlarına zaruri ihtiyaçları olduğunu düşünürler. Din adamları olmadan
insanların doğru yaşam kurallarını bulmaları kolay değildir. Onlara göre, insan
kusurlu varlık olduğu için din adamları tarafından yönlendirilmeli, eğitilmeli
ve devlet mekanizması tarafından da denetlenmelidir. Bugünkü protestolar,
mezhepsel kökleri de olan bu ideolojik/politik görüşe karşı isyan sayılır.
Mehsa Amini’nin
ölümünün sorumlusu olarak suçlanan İrşad Devriyesi yani ahlak polisinin
kanununda maalesef bu güncellenmesi gereken bilgiler var. Bu teörü, din olarak
algılanıyor ve inşalara, özellikle kadınlara zorla dayatılıyor.
Hz. Muhammed’in döneminde, Hz. Ali’nin döneminde, sahabeler döneminde
zorla örtünmek diye bir şey yoktu. Hatta doğru doğru bir şekilde giyinmeyen kız
kardeşi Esma’nın yanında peygamber efendimizin oradan uzaklaştığı kaynaklar
yazmaktadır. Peygamber efendimizin övgüsüne mazhar olan İstanbul’u fetheden
Fatih Sultan Muhammed Han, devlet adamlarına şöyle bir öğüt veriyor.
“İnsanlara dinini mezhebini ve
Allah’ın soracağı soruları sormayın, aç mısın? Derdin var mı? bir ihtiyacın var
mı diye sorun...”