Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.83
Gram Altın
2284.36
BIST 100
8970.71
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

25 Eylül 2022

Bırak Beni Beyefendi

-Mahsa Amini’nin Aziz Hatırasına

*Eyyüp Azlal

Bir tutam saç için bir can feda edilir mi. Şimdi onlarca can daha gitti. Mahsa Amini, başı açık olduğu için Tahran’da İran ahlak polisi tarafından gözaltına alındı ve gözaltında iken vefat etti. Şimdi ahlakınız düzeldi mi? Hayır düzelmedi. Kalplerde, gönüllerde derin yaralar açıldı. Rejimin sevimsiz yüzü bir kez daha insanların yüzüne bir kezzap suyu gibi atıldı.

Gencecik fidanlar özgürlük, özgürlük adına sokaklarda. Binlerce kişi, “Diktatöre ölüm!”, “Kız kardeşimi öldüreni öldüreceğim.” Sloganları Tahran sokaklarında yankılanıyor. Sadece Tahran mı? Tebriz, İsfahan, Meşhed, Senendej şehirleri adeta kızıl kıyamet…

İran’da yıllarca kalan bir arkadaşım, İran toplumu için şöyle bir ifade kullanmıştı. İran ataerkil bir toplum değil anaerkil bir toplumdur. İran’da kadınların daha baskın olduğunu dile getirmek için bu tezi ileri sürmüştü. Eğer bir yönetim, kadınların bedduasına uğramışsa iş kötüdür. İran’da kadın meselesi ve başörtü meselesi siyasi bir mesele değil. Dini inancı açısından çador dediğimiz çarşaf giyen kadınlar da var, geleneksel başörtüsü takanlar da var.

İranlılar, Türkiye Modernleşmesini tam olarak okuyamadılar. Daha doğrusu ABD ve Avrupa güdümünde olan başta Masih Alinejad gibi gazetecilerin gözüyle Türkiye’yi gördüler. Amarikanın Sesi radysunda çalışan Alinejad geçtiğimiz günlerde Çin ve İran gibi ülkelerin cumhurbaşkanlarını diktatör olarak ilan etmiş. Bunların yanında cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı da diktatör grubuna dâhil etmişti. Bu grubun tek isteği var. Ama maalesef karşılanmadığı için ülkemizi de, cumhurbaşkanımızı da olumsuz bir şekilde tanıtıyorlar.

Modernist İranlılar, başı açık hatta açık saçık insanları bir Batı değeri olarak görüyorlar. Başı örtülü bir kadını da Batı değerlerine karşı olarak görüyorlar. Onlara göre İstanbul ve İstanbul’da Taksim semti kutsanması gereken bölgelerdir.

Hâlbuki 28 Şubat 1997 yılında başlayan ve “Post-Modern Darbe” adı verilen çağ dışı bir zihniyetle mücadele eden insanlar, 2003’te tekrar iktidara geldiler. Ve bu insanlar; başı açık, başı örtülü insanlar, sakallı-sakalsız insanlar bizim eşit haklara sahip vatandaşlarımızdır, dediler. Bu süreç otuz yılı aşkındır devam ediyor. Bu meseleyi 28 Şubat Derneği, iyi bir şekilde anlatmalı. Yoksa dünya Masih Alinejad’ın yalanlarına inanmaya devam edecek.

Bugün İran’da Başörtüsü zulmünü dayatanlar ile 1997 yılında Türkiye’de başörtüsünü yasaklayan zihniyet aynıdır. Aynı düşünceye hizmet etmektedirler. Her ne kadar biz; vatanı, milleti, Allah’ı, peygamberi seviyoruz dese de aslında bunlarla savaş halindedirler.

13 Eylül 2022’de başkent Tahran’da “ahlak polisi” tarafından başörtüsü ve kıyafet kurallarına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alınan 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin gözaltındayken ölümü, İran toplumunda geniş protestoların ortaya çıkışına sebep oldu. İran Devlet’i “doğal ölüm” olduğunu iddia etse de İran halkı Amini’nin polis tarafından öldürüldüğünü düşünüyor. O günden beri de yapılan protestolar hâlâ devam ediyor ve krize dönmüş durumda.

Neyin kutsalı?

İran İslam devletinin kurucusu Humeyni’nin, şöyle bir sözü vardı. “Devrim, onu korumakla devrim olmaz.” Bu sözü şimdiki rejim sanki altın bir kafeste muhafaza etmiş. Ve rafa kaldırmıştır. Yine Humeyni’nin diğer önemli bir sözü de şuydu. Benim Şiilik diye bir dinim yoktur. Dinim İslam’dır.

Humeyni hangi vaatlerde bulunmuştu.

İran devrimi, Şah Pehlevi’nin otoriter yönetimi altında ezilen İran halkı için büyük umutlar doğurdu. Neydi bu umutlar? Humeyni İran’a döner dönmez su, elektrik ve otobüsün bedava olacağını duyurmuştu. Ona göre Rıza Şah, halkın parasını silahlanmaya ve dine karşı gelmek için turist çekmeye harcamıştı, hâlbuki petrolden gelen paraların halka aitti ve bu paranın halka verilmesi gerekiyordu. Böylece İran halkı yoksulluktan kurtulacak rahat bir yaşam sürecek ve insanlık makamına ulaşmak için ibadet edebilecekti.

İlk mücadele yine kadınlarla…

1979’da dünyanın şaşkın bakışları altında gerçekleşen (Türkiye’deki aydın Müslümanlar bu devrimi heyecanlı ve mutlu bir şekilde karşılamışlar. Nurettin Şirin, İran’daki mollalara biat ederken, Mehmet Metiner, ilham alalım demişlerdi.)

Ancak Humeyni’nin İran’a dönüşünde işler pek de anlatıldığı gibi gitmedi. Humeyni İran’a döner dönmez verdiği emirlerden birinde "Kadınların tam giyinip kapanmasını" emrediyordu. Humeyni’nin bu emrini takiben 8 Mart 1979'da Tahranda ve büyükşehirlerde Kadınlar tarafından büyük protestolar düzenlendi ve özgürlüklerini asla feda etmeyecekleri kadınlar tarafından bildirildi. Kadınlar ve siyasi grupların tepkisiyle karşılaşan Humeyni, bu emrini geri çekti ve örtünmenin hiçbir zorunluluğunun olmayacağını bildirmişti.

Su, akmazsa kokar.

İran İslam Cumhuriyeti’nin fikriyatı, İran’da siyasal sistemin temeli ve yapısı İslam’ın Şii yorumunda yer alan Velayat-e Fakih sistemi üzerine inşa edilmiştir. Bu görüşe göre, imamların olmadığı dönemde iktidarın meşruiyeti sadece din bilgini (fakih) tarafından yönetilmesiyle mümkün olabilirdi. İnsanların ahlaki olarak doğru yanlışı teşhis etme konusunda din adamlarına zaruri ihtiyaçları olduğunu düşünürler. Din adamları olmadan insanların doğru yaşam kurallarını bulmaları kolay değildir. Onlara göre, insan kusurlu varlık olduğu için din adamları tarafından yönlendirilmeli, eğitilmeli ve devlet mekanizması tarafından da denetlenmelidir. Bugünkü protestolar, mezhepsel kökleri de olan bu ideolojik/politik görüşe karşı isyan sayılır.

Mehsa Amini’nin ölümünün sorumlusu olarak suçlanan İrşad Devriyesi yani ahlak polisinin kanununda maalesef bu güncellenmesi gereken bilgiler var. Bu teörü, din olarak algılanıyor ve inşalara, özellikle kadınlara zorla dayatılıyor.

Hz. Muhammed’in döneminde, Hz. Ali’nin döneminde, sahabeler döneminde zorla örtünmek diye bir şey yoktu. Hatta doğru doğru bir şekilde giyinmeyen kız kardeşi Esma’nın yanında peygamber efendimizin oradan uzaklaştığı kaynaklar yazmaktadır. Peygamber efendimizin övgüsüne mazhar olan İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Muhammed Han, devlet adamlarına şöyle bir öğüt veriyor.

“İnsanlara dinini mezhebini ve Allah’ın soracağı soruları sormayın, aç mısın? Derdin var mı? bir ihtiyacın var mı diye sorun...”

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan