Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2419.47
BIST 100
9761.84
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

21 Eylül 2020

​Birey, Sosyal Ahlak ve Sistem Ahlakı

Şahıs olarak hangi dinden olursa olsun, sadece dindar olduğu için kişinin ahlaklı olacağının garantisi yoktur. Çünkü ahlaklı olmanın ve ahlakın toplumda yayılmasının birdençok parametreleri vardır.

İletişim ve teknolojinin sınırları kaldırması, uzağı cebimize, avucumuzun içine kadar taşıması küresel bir ahlakı da (doğrusu küresel ahlaksızlığı olacaktı) beraberinde taşıdı. Öyle ki artık Müslüman dünya, Hindu, Budist ya da başka dinden milletler dünyadan izole olamayacakları gibi dünyaya eklemlendikçe karşılıklı kültürel etkileşimler de kaçınılmaz oluyor. Bu etkileşim sürecinde daima baskın olanların yani elinize teknolojiyi verenlerin kültür ve ahlakı üstün geliyor.

Özel olarak Müslümanların ciddi anlamda ahlaki erozyona uğradıkları ve meydana gelen ve gelecek kaybı telafi edecek bir reçeteye sahip olmadıkları gerçeği ile karşı karşıyayız. Bunu söylerken aziz İslam’ın yetersiz kaldığını söyleyecek kadar vicdanı kararmış olduğumu sanmayın. Tam aksine mübarek İslam’ın kitabı Kur’an’ı Mubin ve Resul-i Ekrem’in (sav) insanları en yüce ahlaka taşıma hedefinde olduğuna inanıyorum.

Gelin görün ki Kur’an’ın bu hedefinden en uzak toplumun Müslümanlar olduğunu söyleyemesek de, o kutlu hedefe en uzak toplumlardan biri de Müslümanlardır diyebiliyoruz. Evet, bu yaman çelişkiyi izahta oldukça zorlanıyoruz lakin bütün zorluklara rağmen bu durumu açıklayabiliyoruz.

Müslüman dünyanın her yönüyle yıldızı olan Türkiye, ahlak konusunda da diğer İslam ülkelerinden daha iyi durumda. Daha iyi durumdaki Türkiye'de bireylerin sahip oldukları ve “pasif” bir hal arz eden ahlakın toplumun geniş katmanlarında kendini sığıntı olarak hissetmesi ahlaka dair çok şey söylemeye kadirdir. Ayrıca ahlak ve ahlaklılığın “pasif” durumda olması toplumda “emr bil ma’ruf”un etkisizleşmesinden ahlaklı olmayı da yabancılaştırıyor. Öyle ki artık ahlaklı olmanın yabancılaşmaya başladığı ülkemizde de ahlaksızlıklara tanınan toleransın hiçbir inanca tanınmadığını görüyoruz.

Öncelikle bireyin ahlaklı olmasının toplumu da ahlaklı kılacağını iddia edenlerin büyük bir yanılgıda olduklarına inanıyorum. Kişi düzelince toplum düzelir, tezi milyon kere iddia sahiplerinin yüzüne çarpmasına rağmen bu iddiada ısrar etmenin toplumu dönüştürmeye bir katkı sunmayacağını görmemiz gerek ki kendimizle yüzleşebilelim. Hatta mümkünse bu yüzleşmeyi geciktirmeyelim. Çünkü mevcut halden kurtulmanın bir diğer yolu da kendimizle yüzleşmemizdir.

Ahlaki manada yaşadığımız bunca handikaba rağmen ahlakı sele veren diğer bir husus da “etik” oldu. Evet, yanlış okumadınız. Türkiye'de insanlar “ahlak” yerine “etik” demeye başladıkları gün ahlak ayaklar altına alındı. İnsanların ahlaki endişelere sahip olmalarını “gericilik” gören kapitalist zihniyet, insanların günlük hayatta ahlaki konularda görev ve sorumluluklarını yerine getirmediği için pervasızca ahlaksızlıklarını sergileme imkânı bulmuşlardı. Buna alışmakta zorlanmayan toplum bir de ahlak yerine etik gibi ucube bir kavramla tanışınca tamamen sorumluluklardan kurtulduğu vehmine kapıldı.

Önemli konulardaki iletişim ve diyaloglarda muhatabın daha iyi kavrayabilmesi için sarf edilen sözcükler, kavramlar özenle seçilir. Mesela, vatan savunmasını içeren bir konuşmada hamaset, şecaat, duygu yüklü sözcükler bolca kullanılır. Aksi taktirde sıradan bir konuşma olur ki böyle bir konuşma ile konunun önemini sıradanlaştığı gibi konuşmacının hedeflediği tepkiyi alması da mümkün değil.

Ahlaksızlıklara ahlaksızlık dendiği halde toplumda ciddi bir caydırıcılığı bulunmazken, ahlakın yerini “etik” alınca “ahlaksızlık” da kavram olarak tedavülden kalkmış oldu. Ahlaksızlık yapan bir kişiye “etiksiz” deseniz de bir anlamı olamayacağına göre ahlaksızlığa “etiksiz” demeyi de beklemek beyhudedir. Zira böyle bir azarlama, uyarı, kınama yoktur ve bu itham! Hiçbir zaman bir karşılık bulamayacaktır. Dolayısıyla ahlaksıza ahlaksız demeyi kullanım dışı bırakmakla ahlaksızlığın önü de açılmış oldu.

Elbette bütün günah “etik”kavramında değil lakin kimin, neyin payına ne kadar düştüğünü de nazar-ı dikkatten kaçırmamak lazım.

Nasıl bir ahlak nazariyesi?

Devam edeceğiz…