Dolar (USD)
32.51
Euro (EUR)
34.85
Gram Altın
2434.36
BIST 100
9787.23
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

19 Temmuz 2022

Biz de mi küfür edelim?

Bu yazıda sokağa ya da konfora indirgenmiş küfürü değil, küfrün köklerini ele alacağım. Bir sonraki yazıda sokaklardaki küfrün köküne kibrit suyu dökmeye çalışacağım.

İnsanları kimse ikiye ayırmıyor. İnsanlar kendiliklerinden ikiye üçe ayrılıyor. Beşe yediye de ayrılıyorlar gerçi. Ayrılmayı çok seviyorlar. Tek ve ortak bir kökenden sayısız dal, budak salan ve hatta kendini kökleyip, “hayır ben sizin gibi yaratılmadım, kendi kendime oldum” bahçesine ekip dikenler mi dersiniz, neler neler…

Farklı olmanın neresi kötü derken ve farklılığı çeşitlilik, zenginlik telakki eder, desteklerken aynı olmayı sahipsiz bıraktığımızı gördüğümde kendimi serapa göz, bir fal taşı sandım. Hayretler içinde kaldım. Hayretler içinde unutulmuş gibi oldum. Hakikaten aynılık azınlıklar sınıfına dahil olmuş durumda. Neredeyse aynılık koruma altına alınmalı diyeceğim. Farklı olacağım diye insanlıktan çıkan ve aynı olan-kalanları yok sayan bir dünyada yaşamaları gittikçe zorlaşıyor zira. Erkek olmak ve kalmak, kadın olmak ve kalmak, insan olmak ve kalmak zorlaşıyor. Kademe kademe küçümseniyor.

Bu yazının konusu ise insanların ikiye ayrılması… Şükredenler veya küfredenler olmaları.

Üst üste yapaylık katmanlarına rağmen doğal ikramların olabildiği kadar farkında olan, hayatın bütün köklerinde göğün izini, mührünü görebilen ve içlerinde hep eksik kaldığını düşündükleri bir teşekkürle şükredenler. Bir de hiçbir şeyden memnun olmayan, her şeye küfredenler…

Yalnız ne şükür ne de küfrü indirgenmiş halleriyle düşünmüyorum. Bana göre ne şükür; tıka basa doldurulmuş bir karnın geğirme esnasında etrafına duyura duyura elhamdülillah demesidir ne de küfür her cümle bitiminde rasgele savrulan sanal veya gerçek sokak pisliğidir. Daha derinde bir halden bahsediyorum. Hayatının her safhasında, güne doğarken veya geceye batarken, yatarken en Yüce’nin varlığının farkında olmak ve bu farkındalıkla bütün tavır ve tutumlarını aşkınlığa boyamış olmak veya tam tersi olmaktan bahsediyorum. O Yüce’ye yoksun ve ben olmayan bir Varlığa neden teşekkür edecekmişim, burada tek başınayım, buraların tanrısı da insanı da benim ve kendime teşekkür ederim, ya da gün gün değişen abarttıklarıma… bakış açısıyla yaşayan biri olmaktan bahsediyorum.

Ne şükür, ne küfür sofradaki ve sokaktaki halleri kadar değiller. İkisinin de bakış açısıyla ve bin bir türevleriyle yaşamı ve dünyayı şekillendirdiği bir gerçek. İnsan eliyle. İkiye ayrılan insanlar eliyle…

Ayrıca şükretmeyi pasifize olmuş, salakça etkilenmiş ve etkisiz eleman olmuş, bir tür sevindirik olma hali sananlar yanılıyor. Bu şekilde ve bu kadar yaşayanlar çoksa da bu değil. Aksine, büyük bir teşekkür hali... Hakikatte bütün memnuniyetlerin esas sebebini çözmüş olmak ve her şeyin arkasındaki büyük saklambacı sobelemiş olmanın verdiği bir ayrıcalıkla sevinme hali diyebiliriz. Pek çok anlatım deneyebiliriz, şükretmenin nasıllığına dair. Enteresan bir buluşma. Nasıl desem. Sanki hayat boyu, gün boyu, an boyu yaşadığınız her şeyde başka bir parmak var. Başka bir iz. İşaretler bırakan ve aranmayı seven. Numarasını tam yazmayan. Kendini tam açıklamayan. Sanki hep çok uzak. Bir o kadar da yakın. Kendini derine yazmış Bir’i… Günün herhangi bir anında Kimliğini tam olmasa da çözdüğümüz Yüce’miz…

Buna nefeslerimiz, hayatımız da dahil sahip olduğumuz ne varsa her şeyin asıl sahibi, var edeni, asıl kaynağını bilmek, bulmak ve her teşekkürün önemli bir kısmını O’na yapıyor olmak duygusu… Büyük bir duygu.

Şükreden bilir.

Esasen şükür; şartların farkında olmakla başlıyor. Olumsuz şartları değiştirmeye çalışırken, sabreder/direnirken, bir yandan da olumlu şartlara huzur ve üretkenlikle geri dönme nezaketidir. Küçük büyük, fark etmez. Şartların elverdiği güzellikten başka güzellikler doğurma, elinden geleni yapma hali… Elinden geleni yaparak şartları gittikçe daha da güzelleşmeye tetikleme hali.

Kimilerinin çoğunlukla hepimize verilen onca nimete, doğal ikrama, yapılmış iyilige ve güzelliğe rağmen bu büyük teşekkürü küçük küçük etmeden ve edenleri de küçümseyerek ölüp gidecek olması üzücü. Kimileri şükretmekten özelikle gocunuyor. Tanrısı da olmayınca daha zor... Bir Tanrısı olanlar içinde de şükürsüz olan çok… Ya da şükrü yanlış anlamış olan… Dil ucuyla insana teşekkürde bile zorlanan veya tam tersi sadece insana teşekkür eden ve bunu abartarak tatmin olanlar da var. Bunun dışında varsa yoksa küfreden azımsanmayacak bir kitleye sahibiz, memleket olarak. O bakış açısına göre; nedense şartlar çok ve hep olumsuzdur, bunun tek nedeni elbette/ pek tabii/ bittabi/ filhakika/ her zaman Tanrı ve Müslümanlardır. Sermayedir. Muhafazakâr kitledir. Kendilerinden olmayan iktidar veya muhalefettir. Gerici nüfustur. Taşradır. Eğitimsiz, kendilerine benzetemedikleri halktır. Göçmenlerdir. Odur. Budur. Yani kendileri dışında herkestir. O halde salya sümük tükmük küfürbazlığa devam edilmelidir. Şartlar her zaman yeterince kötüdür. İçmekten ve biraz unutmaktan başka yapacak bir şey yoktur. Bunun dışında ille de devam eden hayat için yapılan vasıfsız vasıflı işler güçler, bilim, sanat gibi şeyleri de olabildiğince ideolojik kibir, politik hakaret ve küfürle icra etmek lazımdır. Şükredenleri hedef almak, büyük teşekkürü vurmak, yere sermek, alaşağı etmek lazımdır. Kendilerinin yok saydığı fakat buna rağmen her “Allah’ın günü” kavga ettikleri Tanrı’ya başkaları da teşekkür etmemelidir.

Doğrusu küfür; sokakta, caddede, orada burada hemen her edepsizin ağzında çiğnediği basit, iğrenç, kadını aşağılayan, taciz ve cinsel saldırı içerikli olan türevlerinden daha büyük bir şey. Ruhların toplu ölümü. Yıkım.

Böyle bir dünya iyilere nefes darlığı… Şükretmeye; “iyi şeyler üretelim, çalışalım” ‘a, “çok teşekkür ederiz” ’e eşkıya…

Düşündüm de biz de küfretsek ne olur bu dünyanın hali. Küfredenler bunu düşünsün. Şükredenler sayesinde küfredebilecekleri bir dünya var olmaya devam ediyor olabilir. Şükrün bir inşa, yeniden yapalım yanına rağmen küfrün bir öfke, bir yıkım olduğu apaçık…

Dünya yalnızca küfredenlere, şükürsüzlere, teşekkürsüzlere kalsaydı öfkeden zamanı hızla kıyamete/ yok oluşa/başka türlü, yeniden var oluşa sarmak isteyebilirdi. Zaman kızıyor. Zaman sabrediyor. Bazen günü dokuz nala bitirmesi, anları hınçla silip yok etmesi boşa değil.