Dolar (USD)
34.20
Euro (EUR)
37.40
Gram Altın
2881.08
BIST 100
8964.1
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

14 Temmuz 2024

Bu bizim iyi günlerimiz

Bugün Gazze’de İsrail soykırımı yaşanıyor. Hepimiz el açıp Allah’ın Gazze’ye ve Müslümanlara yardım etmesini talep ediyoruz. Hatırıma yüz yıl önce Anadolu coğrafyasında yaşanan trajedi geldi. Birinci Dünya Harbi… Aslında trajedi değil Batılılar Osmanlı coğrafyasının her tarafında soykırımvârî katliamlara giriştiler. Yalnız bir günde Sina çölünde silahsız on beş bin Osmanlı askerini öldüren İngilizlerlerin barbarlığını dünyaya anlatmazsak biz de bu tarih karşısında sorumlu olacağız.

Osmanlı devletinin son seneleri bütün ülkede olduğu gibi Urfa’da da büyük trajediler, büyük travmalar yaşanmıştı. O dönemin hatıralarını objektif bir gözle kalem alan Mary Caroline Holmes’in Urfa Ermeni Yetimhanesi kitabının okunmasını tavsiye ederim.

Holmes, hatıralarında Fransızlar ve İngilizler karşısında duran Ermeniler ve onların yanında duran Ermenileri objektif bir şekilde kaleme almış. Gerek Holmes’in anlattığı gerekse de Yazar Mahmut Karakaş’ın o dönemin yaşlılarından dinlediği hatıraların bir kısmını sizinle paylaşıyorum.

Urfa’nın o zamanlarda yaşadığı serüvenler arasında gerçekten acı hatıralar vardır. İstiklal savaşı senelerinde Urfa’da Müslüman Türkler, Kürtler ve Araplarla birlikte Hıristiyan olarak Ermeniler, Süryaniler ve bir miktar da Yahudi halk bulunuyordu.

Birinci Dünya Harbinin başlamasıyla Urfalı Müslüman ve Hıristiyanlar yeni bir maceraya atılmış oldular. Urfa, 1914 ve 1918 yılları arasında cereyan eden Birinci Dünya Savaşında ve bu savaş içinde geçen Yemen ve Çanakkale savaşları gibi ağır zayiatlar verdiren savaşlara da asker göndermişti. Bu savaşlarda şehitler vermiş, acılar yaşamıştı. Birinci Cihan harbi içinde 1915 ile 1916 senelerinde Erzurum, Bitlis gibi şehirlerden Urfa’ya gelen Müslüman Kürt muhacirler de ayrı bir durum arz ediyordu.

Muhacirler o yıl Urfa’dan güney taraflara gönderilen Ermenilerden boşalan Ermeni evlerine yerleştirilmek istenmişlerdi. Fakat yerliler daha erken davranarak bu evlere girmişlerdi. Bu yüzden muhacirler soğuk kış günlerinde Urfa’nın içinde ve çevresinde açlıktan ve soğuktan kırılıyorlardı. Şehrin içi ise zaten salgın hastalıktan geçilmiyordu. Her gün evlerinde ölü bulunan onlarca insan toprağa veriliyordu. Bazen bir günde açlıktan ve soğukluktan ölen muhacirlerin sayısı yetmiş kişiden fazla oluyordu.

Her gün yüzlerce insan da bir parça ekmek yiyebilmek için dileniyordu. Açlıktan insanlar ne buluyorlarsa onu yiyorlardı. O devirde yaşayan yaşlılar, kedilerin bile yenildiğini söylüyorlardı. Açlık, salgın hastalık ve aman zaman vermeyen eski Urfa’nın zemheri soğukları, insanlara kıran gibi girmişti. Tıpkı sonbahar yaprakları gibi insanlar da kuru yaprak gibi dökülüyorlardı. İşte o tarihlerde Urfa’nın durumu hali pürmelâli böyle idi.

O dönem ki misyonerler ise Doğudan Urfa’ya gelenler için ayrı ayrı bir propaganda sergiliyorlardı. Van ve Bitlis taraflarından Rusların ve Ermenilerin saldırısından dolayı göç ederek Urfa taraflarına gelen Kürtleri de sürgün ediliyormuş gibi gösteriyorlardı.

Birinci Dünya Harbinde Osmanlı Devleti mağlup kabul edilince, bütün bir Osmanlı coğrafyası galip devletler tarafından işgal edildi. Anadolu bir taraftan, Arabistan, Suriye, Irak ve Filistin bölgeleri bir taraftan, Kafkaslar bir taraftan, Libya ve diğer Afrika bölgeleri de topluca işgal edildi. İşgalciler bununla da kalmadı. Açe gibi Uzak doğu Osmanlı himayesindeki uzak doğu bölgelerini de düğmeye basar gibi işgal etmişlerdi.

Urfa’nın kurtuluş mücadelesi ve 11 Nisan Kurtuluş gününe götüren hatıraları başka bir yazıya bırakalım. Şimdilik Hoşça kalın.

Gelen kitaplar.

Şair Mehmet Yaşar’ın (Mehmet Yaşar Genç) Cennet’in Sabahına Yolculuk ve Hasret Öteki Adındır” şiir kitaplarının ikinci baskısı yapılmış. Kıymetli üstadımız kitapları imzalı olarak göndermiş. Bu alicenaplığından ötürü Üstadımız Mehmet Yaşar’a teşekkür ederiz. Şiir yolunda kendisine bereketli ömürler dilerim.

Cennet’in Sabahına Yolculuk şiirinden

“Istırıplar büyür de bölünür bin parçaya

Sükût ruhun mahfili, benzer billur sırçaya

Meczubum yüreğinde zamansız delirmeler

Nerede acze meydan okuyan kelimeler?

Istıraplar büyür de bölünür bin parçaya

Hıçkırığın rengiyle dilşâd olan var mıdır?

Hakk’ı düstur eyleyip irşâd olan var mıdır?

Bu Bizim İyi Günlerimiz

*Eyyüp Azlal

Bugün Gazze’de İsrail soykırımı yaşanıyor. Hepimiz el açıp Allah’ın Gazze’ye ve Müslümanlara yardım etmesini talep ediyoruz. Hatırıma yüz yıl önce Anadolu coğrafyasında yaşanan trajedi geldi. Birinci Dünya Harbi… Aslında trajedi değil Batılılar Osmanlı coğrafyasının her tarafında soykırımvârî katliamlara giriştiler. Yalnız bir günde Sina çölünde silahsız on beş bin Osmanlı askerini öldüren İngilizlerlerin barbarlığını dünyaya anlatmazsak biz de bu tarih karşısında sorumludur.

Osmanlı devletinin son seneleri bütün ülkede olduğu gibi Urfa’da da büyük trajediler, büyük travmalar yaşanmıştı. O dönemin hatıralarını objektif bir gözle kalem alan Mary Caroline Holmes’in Urfa Ermeni Yetimhanesi kitabının okunmasını tavsiye ederim.

Holmes, hatıralarında Fransızlar ve İngilizler karşısında duran Ermeniler ve onların yanında duran Ermenileri objektif bir şekilde kaleme almış. Gerek Holmes’in anlattığı gerekse de Yazar Mahmut Karakaş’ın o dönemin yaşlılarından dinlediği hatıraların bir kısmını sizinle paylaşıyorum.

Urfa’nın o zamanlarda yaşadığı serüvenler arasında gerçekten acı hatıralar vardır. İstiklal savaşı senelerinde Urfa’da Müslüman Türkler, Kürtler ve Araplarla birlikte Hıristiyan olarak Ermeniler, Süryaniler ve bir miktar da Yahudi halk bulunuyordu.

Birinci Dünya Harbinin başlamasıyla Urfalı Müslüman ve Hıristiyanlar yeni bir maceraya atılmış oldular. Urfa, 1914 ve 1918 yılları arasında cereyan eden Birinci Dünya Savaşında ve bu savaş içinde geçen Yemen ve Çanakkale savaşları gibi ağır zayiatlar verdiren savaşlara da asker göndermişti. Bu savaşlarda şehitler vermiş, acılar yaşamıştı. Birinci Cihan harbi içinde 1915 ile 1916 senelerinde Erzurum, Bitlis gibi şehirlerden Urfa’ya gelen Müslüman Kürt muhacirler de ayrı bir durum arz ediyordu.

Muhacirler o yıl Urfa’dan güney taraflara gönderilen Ermenilerden boşalan Ermeni evlerine yerleştirilmek istenmişlerdi. Fakat yerliler daha erken davranarak bu evlere girmişlerdi. Bu yüzden muhacirler soğuk kış günlerinde Urfa’nın içinde ve çevresinde açlıktan ve soğuktan kırılıyorlardı. Şehrin içi ise zaten salgın hastalıktan geçilmiyordu. Her gün evlerinde ölü bulunan onlarca insan toprağa veriliyordu. Bazen bir günde açlıktan ve soğukluktan ölen muhacirlerin sayısı yetmiş kişiden fazla oluyordu.

Her gün yüzlerce insan da bir parça ekmek yiyebilmek için dileniyordu. Açlıktan insanlar ne buluyorlarsa onu yiyorlardı. O devirde yaşayan yaşlılar, kedilerin bile yenildiğini söylüyorlardı. Açlık, salgın hastalık ve aman zaman vermeyen eski Urfa’nın zemheri soğukları, insanlara kıran gibi girmişti. Tıpkı sonbahar yaprakları gibi insanlar da kuru yaprak gibi dökülüyorlardı. İşte o tarihlerde Urfa’nın durumu hali pürmelâli böyle idi.

O dönem ki misyonerler ise Doğudan Urfa’ya gelenler için ayrı ayrı bir propaganda sergiliyorlardı. Van ve Bitlis taraflarından Rusların ve Ermenilerin saldırısından dolayı göç ederek Urfa taraflarına gelen Kürtleri de sürgün ediliyormuş gibi gösteriyorlardı.

Birinci Dünya Harbinde Osmanlı Devleti mağlup kabul edilince, bütün bir Osmanlı coğrafyası galip devletler tarafından işgal edildi. Anadolu bir taraftan, Arabistan, Suriye, Irak ve Filistin bölgeleri bir taraftan, Kafkaslar bir taraftan, Libya ve diğer Afrika bölgeleri de topluca işgal edildi. İşgalciler bununla da kalmadı. Açe gibi Uzak doğu Osmanlı himayesindeki uzak doğu bölgelerini de düğmeye basar gibi işgal etmişlerdi.

Urfa’nın kurtuluş mücadelesi ve 11 Nisan Kurtuluş gününe götüren hatıraları başka bir yazıya bırakalım. Şimdilik Hoşça kalın.

Gelen kitaplar.

Şair Mehmet Yaşar’ın (Mehmet Yaşar Genç) Cennet’in Sabahına Yolculuk ve Hasret Öteki Adındır” şiir kitaplarının ikinci baskısı yapılmış. Kıymetli üstadımız kitapları imzalı olarak göndermiş. Bu alicenaplığından ötürü Üstadımız Mehmet Yaşar’a teşekkür ederiz. Şiir yolunda kendisine bereketli ömürler dilerim.

Cennet’in Sabahına Yolculuk şiirinden

“Istırıplar büyür de bölünür bin parçaya

Sükût ruhun mahfili, benzer billur sırçaya

Meczubum yüreğinde zamansız delirmeler

Nerede acze meydan okuyan kelimeler?

Istıraplar büyür de bölünür bin parçaya

Hıçkırığın rengiyle dilşâd olan var mıdır?

Hakk’ı düstur eyleyip irşâd olan var mıdır?