Dolar (USD)
34.20
Euro (EUR)
37.48
Gram Altın
2889.91
BIST 100
8964.1
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

01 Temmuz 2021

Büyük projelerin kıymetini bilecek nesil lazım

Bu meseleyi yazmaktan usandığımı düşünen varsa yanılıyor. Kabul ediyorum, yaklaşık 15 yıldır sesimi yetkililere duyuramamanın verdiği bir yorgunluk var ancak asla pes etmeyeceğim.

Çünkü bu ülkenin evlatları bize ait olmayan bir eğitim sistemini hak etmiyor.

Yerli ve milli” kavramlarını hayatımızın merkezine aldığımız bir dönemde nedense eğitimi yerli ve milli bir zemine çekemiyor daha da vahimi mevcut olanı övgüye mazhar buluyoruz.

“İyi de başında “milli” olan bir sistemin nasıl olur da bizim değerlerimize yaslanmadığını iddia edebiliyorsun” diyenler çıkabilir.

O halde söyleyiniz, milli eğitim sistemi hangi felsefeye yaslanıyor? Ya da şöyle sorayım, yaslandığı herhangi bir felsefe var mı?

Bugün Marmaray, Avrasya, havalimanı ve Kanal İstanbul gibi büyük projelerden önce eğitim meselesini halletmemiz gerekmiyor muydu?

Malumunuz hükümet yetkililerinin ve siyasetçilerin sıklıkla yakındığı konulardan birisi de ürettikleri projelerin değerinin bilinmemesidir. Ürettiğiniz milli projeler, milli eğitim sisteminin tezgâhından geçenler tarafından takdir edilmiyorsa burada bir problem yok mu?

Kabul etseniz de etmeseniz de var. Burada çok ciddi bir problem var.

İşin hazin tarafı bu problem kimseyi rahatsız etmiyor. Ne medyasının umurunda, ne siyasetçisinin ne de sivil toplum örgütlerinin…

Kendi ülkemizde, kendi okullarımızda, kendi paramızla çocuklarımızı ülkesine yabancı, kendine yabancı, kültürüne ve değerlerine uzak yetiştiriyoruz. En önemlisi de onları tekçi ideolojinin birer kurbanları haline getiriyoruz.

Eğitimin zihniyet olarak, metot ve uygulama olarak bir önceki çağa hitap etmesi gibi bir yanlışın içerisinden bir türlü çıkamıyoruz. Ve ne yazık ki buna cesaretimiz de yok!

Bu ülkenin çocuklarına kendi yetenek ve ilgilerini keşfetme imkânı tanımak yerine belirli kurallar silsilesiyle onlara otoriteye, resmi ideolojiye itaat etme eğilimi kazandırmaya çalışıyoruz.

Aynı şekilde onların merakını tetiklemek, sorgulayıcı, analiz yapma kabiliyeti ve bir tercihte bulunma imkânı tanımak yerine ısrarla belirli bir kalıba sokmak için gayret sarf ediyoruz.

Oysa Herbert Read’ın ifadesiyle “Bütün farklı kişilikleri bir kalıba sokmak hem baskı gerektirir hem de ziyadesiyle zordur.”

Şayet siz okulları boş bırakır ve eğitimi öncelikli gündem maddesi olmaktan çıkarırsanız birileri de gelir bu boşluğu doldurur.

Örneğin geçenlerde Milat Gazetesi’nden Özlem Doğan, Tarlabaşı Toplum Merkezi’nde dönen rezaleti gözler önüne sermişti. Burada Türk, Kürt, Arap ve Roman çocukları eğitim adı altında eşcinselliğe yönlendiriliyor ve onlara terör örgütü PKK’nın propagandası yapılıyor.

Küçük erkek çocuklara “büyüyünce prenses olmak istiyorum” gibi fıtrata aykırı şartlandırmalardan tutun özgürlük adı altında yapılan PKK propagandasına varana kadar bir sürü çirkinlikler belirli bir plan-program dahilinde işleniyor.

Sonra birileri çıkıp YKS öncesi “Katarlı gençlere sınavsız tıp eğitimi hakkı verildi” yalanını atarak gençleri kışkırtabiliyor. Anlayacağınız meydanı asla boş bırakmıyorlar.

Demem o ki “Ayasofya’ya namaza götürdüğünüz gençler üzerinden yola çıkarak ülkede bir gençlik ve nesil problemi yok” demenizle bu sorunun üstesinden gelemezsiniz.

Köklü, özgün, özgür, bağımsız bir ülke emeli güden kaliteli, ahlak, vicdan sahibi insanların yetişmesini arzu ediyorsak eğitimi öncelikle toplumu dizayn etme aracı olmaktan kurtarmamız gerekmektedir.

Bütün azınlıkları, etnik alt kimlikleri, farklılıkları içine alan onları eritmeyen özgürlükçü bir eğitim sisteminin artık devreye sokulması gerekmektedir. Eğitim geçen yüzyıldan kalma, tekçi, ulus devletçi bir zihniyetle işlev görmemelidir.

Eğitim, bireysel insan gerçekliği çerçevesinde ele alınması gereken, dolayısıyla aynı zamanda bir insan hakları meselesidir. Ve elbette bireyin doğuştan getirdiği temel haklar doğrultusunda özgürleştirici bir işlevi olmalıdır.

Bugün Türkiye’de farklı düşünen, inanan ve yaşayan insanlara yönelik oluşan önyargının temelinde okulların standart seri üretim yapan birer fabrikaya dönüşmesi yatmaktadır. İşte buradan özgürlük çıkmaz, sorgulayan, doğrunun peşinden koşan kaliteli insanlar çıkmaz.