Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.84
Gram Altın
2494.85
BIST 100
9689
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

30 Aralık 2020

Davetsiz misafirdir ölüm

Bir sarı hüzündür sonbahar. Adım adım ilerlerken adım adım eksilirsin bu hayattan. Bir tarafın hala umut beslerken yaşlar dökülür öteki yanından. Heybende biriken hüzünden başka bir şey değildir bu hazan mevsiminde...

En güzel gülüşleri yazda tüketirken faturayı sonbahara kesip gidiyor insan. Adisyona bir çentik daha atıyorlar sonra ve sonrası kış nasılsa... Bir bardak çay içiyor insan bütün kaybedişlerin üstüne. Son bir çay, demli, hüzünlü eylül tadında…

Sarı, kahverengi arası geçişler sarmalında göze dinginlik verirken ruhu teskin ederek teslim alıyor renkler. Avucuna almaya kıyamadığın yapraklar ayaklarının altında hışırdaya hışırdaya can verirken çıkan sestir yüreği titreten. Bir sonbahar geçidi oluyor ömür kurumuş yapraklar arasından, anılarının derinliğine dalarcasına. Kaç pişmanlık, kaç keşke, kaç ah doluyor gözlere… Bu hesabın çetelesini tutamaz oluyor zihin. Ruh hazan limanına dümen kırıyor.

Kim bilir ne sonbahardır üzen insanı, ne esen rüzgârlar, ne rengin sarıya veya kahverengiye çalması, ne de ağaçların yaprak dökmesi... Sonbahar hüznünün en büyük nedeni göğsünde ölümü büyütmesi ve ölümü hatırlatmasıdır insana. Belki de bundandır insanın sonbaharda bir tarafının eksik kalması, aklından ziyade ruhuna dönük ve donuk bir şekilde yaşaması. Baktığı bir resimde kala kalması…

Şairin de dediği gibi, eteklerimizde güneş rengi bir yığın yaprak ile artık merdivenlerden ağır ağır çıkmanın vaktidir sonbahar. Hazırlanan son yatak olan mezara üstündeki kefenden başka bir şey götüremeyeceğimizin melankolik halidir kuşatan ruhu.

***

Çoğumuzun bildiği o meşhur olayı hatırlayalım sonbahara veda edip kışa merhaba dediğimiz şu günlerde.

Hz. Ömer halife olduktan sonra kendisine her gün ölümü hatırlatması için kendi parasıyla bir adam tutar. Bu adamın görevi her gün Hz. Ömer’in yanına gelerek ona: “Ya Ömer Allah’tan kork, ölüm var!” demektir. Gel zaman git zaman bir zaman gelir ve Hz. Ömer adamı yanına çağırır ve artık görevinin bittiğini söyler. Bunun üzerine adam neden bu güzel adetten vaz geçtiğini sorunca Hz. Ömer kulaklarımıza küpe olacak, zihnimizden hiçbir zaman çıkarmamız gereken o manidar cevabı verir:

“Şimdiye kadar gençtim, saçım ve sakalım ağarmamıştı. Doğru yoldan ayrılmamam için bana her gün ölümü hatırlatacak, Allah’tan korkmamı tavsiye edecek birine ihtiyacım vardı. Ancak bugün aynaya baktığımda saç ve sakalımın ağardığını gördüm, bana ölümün habercisi olarak onlar yeter.”

Hz. Ömer’e ölümü hatırlatan, saça sakala düşen beyazlıktır sonbahar bize.

Hele ki dünyanın süper güçlerini dahi dize getiren gözle göremediğimiz ve ne olduğunu daha tanımlayamadığımız, onca zaman geçmesine rağmen tedavisini bile bulamadığımız, bütün teknolojik gelişmelerimizin solunda sıfır kaldığı küçücük, mini minnacık olan lakin etkisinin dünyaları titrettiği ve baş edemediğimiz bir virüs saça sakala ak düşmesinden daha fazla etkiyle bize ölümü hatırlatıyor. Hem de her an, her dakika, her gün… Başımızda ölüm türküsünü mırıldanan cellat misali duruyor. Bize ise anca çetelesini tutmak düşüyor. Çetelesini tutarken de bize ne zaman uğrayacağının kaygısıyla sırasını bekleyen kurbanlık koyun misali çaresiz bir şekilde bekliyoruz.

Her an yanımızdan, yöremizden birileri bu virüse yakalanırken birilerini de ebedi âleme yolcu eyliyoruz. Bir sonbahar rüzgârına yenik düşen yapraklar misali teker teker vedalaşıyoruz dallarımızla. Bu hayattan birileri eksilirken bizim de eksik kalıyor bir yanımız. Sıranın bize geldiğinin hüznü ile buğulanıyor gözlerimiz, burkuluyor yüreğimiz.

Bize bu kadar yaklaşmışken ölüm, yarına dair hazırlıklarımızı da yapmaktan geri durmuyoruz. Hatta iki günlük sokağa çıkma yasağına beş gün önceden hazırlık yapıyor, cumartesi ve pazar günleri sabah, öğle ve akşam menülerimizi belirliyor, ona göre alışverişlerimizi yapıyor, akşamları vaktimizi nasıl geçireceğimizi, hangi filmleri izleyeceğimizi kararlaştırıyor, o iki günü doya doya ve sıkılmadan nasıl yaşayacağımızın planlarıyla beş günümüzü geçiriyoruz.

Bu kadar planlamayı yaparken insan kendi kendine soramadan edemiyor:

Sonbahardan kışa yöneldiğimiz şu günlerde ölüm korkusunu ensemizde bu kadar sıcak hissederken iki günlük sokağa çıkma yasağı için bu kadar hazırlık yaparken davetsiz misafir olan ölüme ne kadar hazırız acaba?