Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

03 Nisan 2022

Dervişin Zikri

Şu meşhur hikâyeyi hatırlayınız!

İki ama birlikte bir düğüne davet olunurlar. Düğün de önlerine dolma ikram edilir. Âmâlardan birisi diğerine:

“Neden dolmaları çifter çifter yutuyorsun?” diye sor.

Diğer ama şaşkın şaşkın sorar:

“Sen benim dolmaları çifter çifter yediğimi nasıl anladın? Yoksa sen âmâ değil misin?”

Ama:

“Yok, ben de görmüyorum ama ben dolmaları çifter yediğim için senin de öyle yaptığını zannettim.”

Aslında mesaj çok ince… Ne kadar dürüstsünüz? Kendinize bakın! Şayet insanlara güven hususunda en olunmaz senaryolardan oluşan birçok önyargımız var ve güvensizlik yaşıyorsanız aslında siz de çok dürüst değilsiniz demektir.

Bazı olumsuzluklara karşı uyanık olmak, bazı şeyleri olmadan hissetmek bu yargının dışında bir feraset ölçüsüdür. Elinizde bu mekanizmayı çalıştıracak küçük de olsa bazı veriler varsa; kendisi küçük ama sonuçları büyük olacak bu yoklamalar sizi haklı konuma getirebilir. Hiçbir veriye ve yoklamaya gerek duymadan zan ile oluşan ön yargılı bir bakış açısı ise karşımızdakiler ile kendi ruh hâlimiz arasındaki benzerlikten kaynaklanır. Bu durum, mıknatısta zıt kutupların birbirini çekerken aynı kutupların birbirini itmesi gibi bir şeydir. Adil bir yargı için ön yargıdan kurtulmalıyız.

Bu mevzuda sanırım bizi ikna edecek en güzel hikâye kirli cam hikâyesidir. Mahalleye yeni bir aile taşınmış. Meraklı komşusu bu yeni aileyi göz hapsine almış. Bir pazar günü bakmış ki komşusu balkona çamaşır asıyor, hemen perdenin arkasında kadını gözetlemeye başlamış. Sonra dönüp kocasına:

“Yeni komşu kadın çamaşır yıkamasını bilmiyor galiba.” demiş.

Kocası boynunu bükmüş ama hiçbir şey dememiş. Kadın, bir hafta sonra komşusunun çamaşır astığında pencereden bakıp aynı yorumu yapmış. Aradan bir hafta geçmiş, kadın bir de bakmış ki komşusunun çamaşırlarının tertemiz… Hemen kocasına dönüp:

“Yeni gelen kadın sonunda çamaşır yıkamayı öğrenmiş. Bak çamaşırlar kar gibi bembeyaz.” deyince adam dayanamayıp:

“Ben bu sabah senden önce kalkıp aylardır silmediğin camlarımızı sildim. Temizlenmiş camlardan dışarıya bakınca ilk defa gerçeği gördün.” demiş.

Tıpkı Mevlana’nın “Senin dünyaya bakan penceren kirli ise, benim çiçeklerim sana çamur görünür.” dediği gibi.

Vefa duygusu da herkesin taşıyamayacağı bir haslettir. Vefa öyle bir haslettir ki sıkleti ağır olduğundan kimi sinelere yüktür. Hep almaya alışmış ama dostuna kendisinden en ufak bir şeyi feda edemeyen çok insan da herkesi kendisi gibi vefasız zanneder. Hatta kendisine vefa adına gösterilen inceliklerden de vicdanen rahatsızlık duyar. Kendisine yapılan iyiliği, izzeti, ikramı, jesti; “aslında yapmazdı ama mecbur kaldı” veya “bakmayın öyle yaptığına, vardır bir menfaati” gibi ifadelerle değersizleştirmek derdine düşer. Kendi vefasızlığını, kıymet bilmezliğini, hodbinliğini örtbas etmek için başlar karşısındakileri suçlamaya… Zann-ı sev’ de denilen su-i zannın pençesinde, idrak nazarı perdelenen malul ruhların en bilindik silahıdır karşısında haksız yere saldırmak. Oysa karşısındaki insanda olmayan şeyleri ona mal etmek iftiradan başka nedir ki? Günümüz insanların birçoğunun duçar olduğu bu hastalıklı ruh hali, toplumdaki bağları kemiren, nefreti ve firkati körükleyen sinsi bir virüs gibidir. Perde arkasını bilmediğimiz hadiseler hakkında sanki efradını cami, ağyarını mani her türlü bilgi ile mücehhezmiş gibi su-i zanda bulunmak da bu virüsün yaptığı tahribatın belirtilerindendir.

Unutmayalım ki su-i zan, kalple yapılan gıybettir. Kalp ise beyne hükmeder. Zan ile hareket eden beyin vücudun tüm azalarını bu doğrultuda harekete geçirir ve yanlış kararlar aldırır. Tecessüsü yani mahremiyetleri araştırmayı körükler. O zanna münhasır sadır olan söz ise sözlerin en yalanıdır.

Zira dervişin fikri neyse zikri odur. Su-i zan, fikir hâline geldiğinde kişinin zikri de niyeti de bu doğrultuda şekillenir. Su-i zannın doğurduğu niyet de beyni bu üsluba yönlendiren en büyük amildir. Tersinden okunduğunda bu üslup; hem niyetimizi hem de insanlığımızı ele vermesi bakımından, kavli olmasa da fikri bir itiraftır aslında. Zira üslubu beyan aynıyla insandır. Sadrımızda ne uyutmuşsak, dilimizden o sadır olacaktır ve kaleminizden de o aksedecektir satırlarınıza…