Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.83
Gram Altın
2430.31
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

22 Şubat 2021

Dilimiz Kimliğimizdir

Milleti var eden en önemli unsur dildir. Milletler dilleri ile var olmuş, geleceğe dilleri ile yürümüşlerdir.

Dilini koruyan, kültürünü nesilden nesile aktaran milletler tarih sahnesinde canlı kalmışlardır. Bir toplumun millet olma yolunda en önemli gücü dilinin varlığıdır. Diliniz, varlık sebebiniz ve sizi diğer milletlerden ayıran bir kimliktir.

Dil, sadece konuşmak ve anlaşmak değil; onunla edebiyat, sanat, musikî ve kültür ortaya koyabilmektir. Bir nehir gibi tarihin derinliklerinden çağlayarak gelen Türkçe berraklığı ve sadeliği ile Türk’ün hissiyatını ve hayatını ortaya koymaktadır. Bu nehir akmaz, bulanır ve nehrin yatağı değiştirilmeye kalkışılırsa taşıdığı güzellikler, barındırdığı değerler yok olacaktır. Bu nedenle kimliğimizi korumanın yolu, dilimizi korumaktır.

Tüm diller, şüphesiz milletlerin varlığını ortaya koyan en belirleyici delillerdir. Aynı zamanda diller, Yüce Yaratıcı’nın da mucizesi ve ayetidir. Dillerin nasıl ortaya çıktığı ve sistemleştiği karmaşık bir araştırma konusudur ve bu sorunun cevabı da net olarak verilmiş değildir. Her dil, bu yönüyle bir mucize ve yaşatılması gereken bir hazinedir.

Türkçemiz, millet olarak hürriyetimizin yegâne nişanesidir. Tüm kültürel varlığımız dilimizde toplanmıştır. Dünya coğrafyasında kendi değerimizi, inancımızı, sanatımızı, şiirimizi, masalımızı, destanımızı ve hikâyemizi dilimiz ile yaşatıyoruz.

İlk yazılı eserimiz Orhun Yazıtları, sadece bir devlet adamının hatıratı ve milleti karşısında verdiği hesap değil; aynı zamanda hitabet sanatının mümtaz örneklerindendir. Bugün, Ahmet Yesevî ve Yunus Emre dilimiz ile yaşamaktadır. Eğer, dilimiz yok olsaydı bu değerlerimiz yok olacak ve bizi biz yapan yani kimliğimiz olan bu değerlerimiz de yok olacaktı.

Konfüçyüs’ün şu sözlerine dikkat edelim: “Bir ulusun bütün yönetimi bana bırakılsaydı, ilkin dilini düzeltirdim. Çünkü dil düzgün olmayınca söylenen anlaşılmaz ve yapılması gereken yapılmadan kalır, böyle olunca töreler ve sanat geriler, adalet yoldan çıkar, halk çaresizlik içinde kalır. İşte bundan dolayı söylenmesi gereken başıboş bırakılamaz. Bu her şeyden önemlidir.”

Peyami Safa ise, dilini kaybeden bir millet, her şeyini kaybetmiş demektir, diyor. İşte bu sebeple dilimizi koruyacağız ve geliştireceğiz. Bunu yapmanın yolu dili koruma kanunu çıkartmak değil, dilimizin seçkin eserlerini okumak ve yaymaktır. Başka bir yol ise her birey, dili ile ilgili yazı yazmalıdır, diline hâkim olmalıdır.

“Türkçe ağzımda annemin ak sütü gibidir.” diyen Yahya Kemal Beyatlı’nın sesine kulak verelim. Yunus Emre’nin,

“Söz ola kese savaşı söz ola bitüre başı/Söz ola agulu aşı balıla yağ ide bir söz.” dizelerini de kulağımıza küpe yapalım.

Dil, bizi geleceğe taşıyan en önemli köprüdür. 2021 yılının “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” ilan edilmesi bir şanstır. Tüm kurum ve kuruluşlara görev düşmektedir. Dil bilinci oluşturmak için çalışmalar yapılmalı. Türkçeyi sadece Anadolu coğrafyasında düşünmemek gerekir. Dünyanın büyük dillerinden olan Türkçe, birçok coğrafyada konuşulmaktadır. Türkçeyi güçlü kılmak için edebî sahada şaheserler vermek gerektiği gibi; bilim, teknoloji ve sanayi gibi alanlarda da üretilen ve patenti alınan her ürüne Türkçe isim vermek gerekir. Böylece dünyaya hem kültürel hem de teknolojik alanda yapacağımız ihracatla dilimizi de aktarmış olacağız. İş yeri isimlerinden başlatmak üzere bu farkındalığı oluşturmak gerekir.

Dilsizlik, ölüm gibi sessizliktir. Dilsizlik şuursuzluktur; hafızasızlıktır. Türkçe varsa Türk var; Türkçe varsa türkümüz vardır.