EKOTERAPİ: DOĞAYLA TERAPİ OLMAK
İnsan için her şey stres, sorun, kaygı ve depresyon kaynağı olmaya başlamıştır, İnsanlar, ailelerinden, işlerinden, şehirlerinden, çocuklarından, eğitimlerinden, isteklerinden, düşüncelerinden, kısacası her şeyden bunalmaktadırlar. İnsanın her şeyden bunaldığı bir insanlık durumunda insanlığı sağaltan, iyileştiren ve normalleştiren tek kaynak, doğadır. İnsanların yapmış olduğu ekolojik kıyıma ve kırıma rağmen, doğa insanı iyileştirmeye devam etmektedir.
Doğanın terapisi
ekoterapi veya yeşil terapi olarak bilinmektedir.Ekoterapi, insanın doğayla ve
canlılar dünyasıyla kurduğu ilişkisi konusundaki bakış açısını değiştirmesini
zorunlu kılmaktadır. Ruhen ve bedenen biz, kainatta yalnız başına izole bir
şekilde var olan bir varlık değiliz.İnsanlar, kainattaki hayat ağının bir
parçasıdırlar ve biz diğer canlılara bağlı olarak hayatımızı sürdürmekteyiz. Kainattaki her şey
ve herkes birbiriyle ilgili ve ilişkilidir. Ekoterapi, kainattaki bütün canlılarla, daha doğrusu hayatla ilişkili ve
ilgili olduğumuz bilincini, benliğini ve
beraberliğini kazandırmaktadır. Kainatta
biz diğer benlerle birlikte ve beraber bir bütün olarak hayatı
oluşturuyoruz.Doğayla, canlılarla ve hayatla ilişkimizi duygu, düşünce ve
davranış düzeyinde yeniden keşfetme imkanlarını sunan ekoterapi, insanın
aslına dönüş yoludur.
Kendi kendini
düzeltme ve doğrultma kapasitesine sahip doğa, kendi içindeki denge ve uyum mekanizmalarıyla kendisini sürekli
olarak yenilemektedir. Doğayla uyumlu ilişkiler, ilgiler ve etkileşimler içinde
olduğu sürece insan, bireysel, zihinsel ve sosyal iylik durumunu
koruyabilmektedir. Bireysel, zihinsel ve sosyal dengesini yitiren ve
çılgınlaşan insan, bugün doğayı yıkmaya, yağmalamaya ve talan etmeye
doymamaktadır. Doğayı sınırsız rant ve
yağma kaynağı gören çılgın insan, kendisiyle beraber doğanında iyilik halini ve
dengesini yok etmektedir. Doğa, insanın
fetihle elde ettiği bir ganimet değildir. Fetihçi ve ganimetçi bir saplantıyla
doğaya bakmak, yaklaşmak ve onu yıkmak,
çılgınlığın zirvesini oluşturmaktadır. Doğa, ganimet değildir. Doğa
biziz, sensin, benim, hepimiziz. Kendimizi doğada konumlandırmak, doğa içinde
bir benliğe, bilince ve değere sahip olduğunu düşünmek ve bu düşünce ışığında
bir yaşam stili oluşturmak iyileştirici, geliştirici ve olgunlaştırıcı bir
yaklaşımdır.
Doğaya bağlı olan
bizler, doğadan etkileniyoruz. Doğa, mutluluğumuz, hastalığımız, sevincimiz,
huzurumuz, kaygımız, kısacası her şeyimiz olabiliyor.Zihinsel tükenmişliğimizi
doğa içinde yürüyerek ve vakit geçirerek
giderebiliyoruz. Bedenimiz, doğa içinde yaptığı hareketlerle nefes
almaktadır. Kızgınlık, öfke, nefret, tükenmişlik ve şiddet duygularımız doğada
buharlaşmaktadır. Doğa, bedenimizi, ruhumuzu ve zihnimizi yenilemekte,
canlandırmakta ve hayata döndürmektedir.
İnsan yapımı mekanik
seslerin çıkardığı gürültü, bizi
bunaltmaktadır. Büyük paralar vererek sahip olmaya çalıştığımız arabaların trafikteki gürültüsü
ve kirliliği, ruh ve zihin sağlığımızı bozmaktadır. Yaprak hışırtıları, muhteşem
çiçek kokuları, su sesi ve kuş ötüşleri ruhumuzu serinletmekte, içimizde sıcak,
coşkulu ve tutkulu meltemler estirmektedir.
Doğa, bize iyilik, güzellik ve doğruluk sunma konusunda
sınırsız derecede cömerttir. Kendisine bir bakış attığımızda bile, doğa hemen
içimize doğmaktadır. Penceremizi açıp dışarıda bir ağaca baktığımızda bile içimiz
huzurla dolmaktadır. Doğa, en asli mutluluk, huzur ve kurtuluş kaynağımızdır.Charles
Baudelaire doğayı şöyle anlatmaktadır:” Bir tapınaktır doğa, sütunları canlı/Anlaşılmaz
sözler duyulur zaman zaman/Sembol ormanları içinden geçer insan/Tanıdık
bakışlar süzer gibidir sizi/Bir derin, bir karanlık birlik içinde/Aydınlık
kadar sonsuz, gece kadar geniş/Uzaktan söyleşen uzun yankılar gibi/Renkler, sesler,
kokular karışır birbirine/Kokular vardır çocuk tenlerinden taze/Obua sesinden
tatlı, çayır gibi yeşil/Kokular da vardır azgın, zengin, gürül gürül/İnsana
sonsuz şeylerin tadını veren/Misk, amber, aselbent, buhur gibi kokular/Duyuları,
düşünceyi alıp götüren.”Dolu dolu bir hayat yaşamanın yolu doğadan geçmektedir.
Doğa sayesinde hayattan zevk alabilir, yaptıklarımız bizi tatmin edebilir ve
iyilik halimizi koruyabiliriz. Yeşilin olduğu her yerde hayat, huzur ve sağlık
vardır. Doğa, zaman ve mekan sınırı
olmadan bize aktif huzur sağlayan
psikoterapistimiz olarak bizimledir. Doğanın
zevklerinden, güzelliklerinden ve keyiflerinden yararlanmak için
kendimizi doğanın bir parçası olarak
diğer varlıklarla ilgili ve ilişkili
görmemiz gerekmektedir. Doğayla
varoluşsal ilişki ve ilgi
kurmamız, ruhen, bedenen ve zihnen bize iyi gelecektir.
Doğa sayesinde daha
keyifli yaşayan , hayattan lezzet alan
ve yüreğinin peşinden giden kişiler haline gelmekteyiz.Doğa yaratıcılığımızı ve
üretkenliğimizi arttırmaktadır. Problemler karşısında bunalmak yerine problemleri çözerek yolumuza devam etmemizi öğreten doğadır.Doğada özgürce ve sınırsızca
istediğimiz hareketi yaparak
duygularımızı ve düşüncelerimizi serbest bırakabiliriz. Doğa, bizi dört
duvar arasına hapsetmemektedir. Duvarsız ve sınırsız bir yuvayı, yatağı,
yastığı doğada bulmaktayız.Kendimizi dinleyerek, diğer canlılarla ilişki kurarak kendimizin ve diğer varlıkların değerini ve
önemini anlayabiliriz. Doğada, aşağılık hiçbir varlık ve hiçbir şey yoktur.
Doğa, bizi değerli kılmaktadır.Bir gruba, hizbe, külte, yapıya hapis olmak yerine doğayla ilişki kurarak aidiyet ve benlik sahibi olma ihtiyacımızı özgür ve doğal bir
şekilde karşılayabiliriz.