Empati
Gezi parkı eylemlerinin ilk günlerinde "empati" yapılması gerektiğini düşündüğümü, olayların bu şekilde daha kolay atlatılabileceğini ifade etmiştim. Kendimde bu süreçte empati yapmaya bu eylemlere katılan tanıdıklarımla konuşarak neden orada olduklarını ve hala neden devam ettirildiğini anlamaya çalışıyorum. Sorular soruyorum. Hayatınızda ne kısıtlandı? Anlamayabilirim, çok ciddi sorunları görmemiş atlamış olabilirim diye de belirtiyorum. Aldığım cevaplar hayata direk müdahaleden ziyade tarza ve "sevmemeye" ilişkin sübjektif cevaplar. Kendi yaşadıklarımızdan örnekler veriyorum. Namaz kıldığı için insanlar işten atıldı. Başörtülü sakallı olduğu için bazı kurumlara insanlar alınmadılar. Bu örneklerde olduğu gibi benim atlamış olduğum temel hak ve özgürlüklerle ilgili bu iktidarın hayata müdahale ettiği somut örnekleri verin ki anlayayım istiyorum. Anlatın bana diyorum.
Alkol yasası, Başbakan bizimle o şekilde konuşamaz, kürtaj yasası ilk olarak söylenen iktidara kızmalarının sebeplerini oluşturuyor. Başka ne var diye soruyorum. Çoğunluk bize istediğini yaptıramaz deniliyor. Kaç çocuk yapacağımıza kimse karışamaz. Akabinde işe girişlerde kayırma, ihalelerde usulsüzlükler var deniliyor. Bunların hiçbir tanesi somut olarak bu insanların karşılaştıkları ve yaşadıkları sorunlar değil. Beslendikleri kaynaklardan edindikleri yaşam tarzları, düşünce kalıpları içerisinde oluşturdukları hayata bakış penceresinin önündeki kendilerince olmaması gereken kötü görüntüler. Ancak gerçekten sorun olacak olan bir durum yok. En azından bana göre yok. Hala anlamıyorum.
Alkol hiç mi alamıyorsunuz diye soruyorum. Hayır alıyoruz. Ama gece saat 22:00 den sonra alamıyoruz. Daha önce almışsanız sorun yok. Ertesi günde alabiliyorsunuz. Değişik bir düzenleme olabilir mi? Tabii ki de olabilir. Bu kanun daha iyi anlatılabilir, yurt dışı uygulamaları anlatılarak kanun yapılabilirdi? Ama yapılmadı. Karşılığı bu mu olmalıydı hayır olmamalıydı.
Kürtaj konusu. İlginçtir Baro seçimleri sürecinde görüştüğümüz değişik sol görüşteki arkadaşlarımız bizimle görüşme masasında oturup oturmamayı kürtaj hakkında ne düşündüğümüze bağlamıştı. Daha sonra akil insan olarak gördük içlerinden bir tanesini. Bilimin canlı olarak kabul ettiği bir varlığı siz öldürme hakkının kendinizde olduğunu kabul edeceksiniz. Böyle bir hakkınız olacak. O varlığın yaşam hakkı ne olacak. Öldürme hakkımı yoksa yaşatma hakkımı önce gelir? Ama bir hata yaptık. Çocuğu hata olarak gören ve onu öldürmeyi de hakkı olarak gören bir bakış açısı. Empati yapamıyorum!
Çoğunluk bize istediğini yaptıramaz meselesi. Azınlık bize istediğini yaptırabilir mi? Veya öneri nedir? Nasıl bir yol bulacağız. Neler yapmamız gerekiyor bu sistem ile ilgili olarak. Bu soruya benim cevabım var ama muhataplarımın cevabı ne yazık ki yok. Keşke olsa ve o cevaplar üzerinden konuşabilsek.
3 çocuk meselesi. Son dönemlerde Sayın Başbakanın bu sayıyı 4 e çıkardığı söyleniyor. Hadi hayırlısı. Burada tavsiyenin dışında başka bir yaptırım var mı? Yapmayana şu yapılır gibi bir düzenleme var mı? Hayır. Peki sorun ne? İsteyen istediği kadar çocuk yapsın. Sanki bu elimizdeymiş gibi. Zaten 70 milyon olmuşuz daha ne kadar artacağız diyor muhatabım. Ne denir buna. Dünya üzerindeki çok nüfuslu devlet örneklerini, Türkiye'nin içerde en az 100 milyon dışarıda da 50 milyon olması gerektiği küresel bir güç olmak için nüfusun önemi gibi düşüncelerimi ve birkaç ülke örneğini veriyorum. Ama ikna edemiyorum. Eğer Sayın Başbakan az çocuk yapın demiş olsaydı o zaman benim kafamda soru işareti olurdu demeden geçemiyorum.
Muhatabımla hem fikir olduğum konu ise ihalelerde yaşanan sıkıntılar, kayırmacılık gibi tüm toplumların sorunu olan ve "0" tolerans tanınması gereken konular. Ancak muhataplarımın da bildiği başka parti ve fikriyata sahip kişilerin yönetiminde olan kurumların uygulamalarının örneğini veriyorum. Tabi olmamalı diyor. O zaman bu durumda sadece mevcut iktidara özgü değil. İktidar olan değişik grupların kötü uygulamaları olabiliyormuş. Kötü bir uygulama, kökten reddi gerekiyor. İçimizdeki en günahsız taş atmalı önce. Aynı günahı işleyen kişinin karşısındakinden bunu beklemesi çokta tutarlı olmuyor.
Herkesin kafasına kazınan o görüntüler. Yakılan araçlar önünde fotoğraf çektiren insanlar. Bu fotoğrafta beni rahatsız eden şeyin ne olduğunu uzun süre düşündüm. Sanırım buldum. Ben "akarsu kenarında olsan bile abdest alırken suyu israf etme diyen ve kul hakkını her şeyin üzerinde tutan bir inanışa mensubum. Bu nedenle şiddeti hoş gören anarşizm ekolü ile bir çok yerde birleşen bu görüşe yakın kişilerle olaylara aynı bakabilmem, aynı yolda yürümem imkansız. Ama empati yapmak için çalışmaya devam. Karşımdaki hiçbir efor sarf etmese de. Zira biz beraber yaşamak ve yaşatmak zorundayız.