Dolar (USD)
32.59
Euro (EUR)
34.79
Gram Altın
2495.61
BIST 100
9460.25
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Fitne zamanı hakkı tutanları nasıl anlarız?

Gözlerimi ve kulaklarımı olup bitenlere kapatarak köşeme çekilip vaktimi zevkle yazılmış bir şiiri, iyi kurgulanmış bir romanı okumakla geçirebilirdim. Daha doğrusu sadece kendi uzmanlık alanımla meşgul olabilirdim.

Ne var ki bu kolay değil. İsteseniz de istemeseniz de içinde bulunduğunuz toplum kendilerini meşgul eden hadiselerin, yaşadıkları sorunların, yaptıkları siyasi tartışmaların içine bir şekilde sizi de dâhil eder. Bu bazen bir toplulukta bilgi almak amacıyla birileri tarafından yöneltilen masum bir soruya cevap vermeniz bazen fanatik bir taraftarın muhalif olduğu tarafa yaptığı haksız saldırılar ve yersiz isnatlara sessiz kalmamanız bazen de bir yakınınızın ya da dostunuzun konuşmalarında şahit olduğunuz yanlış düşüncelerini düzeltmek istemeniz şeklinde olur. Böyle durumlar kırsal kesimlerde özellikle de seçimler öncesinde daha bir yoğun yaşanır.

Geçtiğimiz ramazan bayramı tatili münasebetiyle memlekette bulunduğum sırada her mekân ve her ortamda öncelikli konu İstanbul seçimleriydi. Doğal olarak ben de kendimi bu tür tartışmaların içinde buldum. Her ne kadar yıllarca göremediğim insanlarla hasret gidermek, siyasi tartışmaların dışında kalmak istedimse de buna muvaffak olamadım. Mukim olanlar Ankara’da olup bitenleri öğrenmek isterken yurt dışından gelenler çoğu düzenli bir tahsil göremedikleri hatta içlerinden bazıları okuma yazmayı da bilmedikleri halde Avrupa’yı görmenin verdiği aşırı özgüven ve oralardan duydukları yalan yanlış bilgilerin etkisi ve heyecanıyla beni kendi saflarına çekme gayretine giriştiler.

Bu hararetli tartışma ortamında sözün değerini düşürmemek adına çok fazla konuşmadım; daha çok dikkatli bir dinleyici oldum. Bu yüzden yurt dışından gelenlere fazla bir sözüm olmadı. Çünkü gözlemlediğim kadarıyla onlar için tek doğru vardı ve o da kendilerinin doğrularıydı. Ama mukim olanlarla samimi ve faydalı sohbetlerimiz oldu. Sohbet arkadaşlarımızdan ilkokuldan başka eğitim almamış birinin yönelttiği bir soru üniversitede öğrencilerimize sorduğumuz sınav sorularından daha zor ve daha iyi hazırlanmış gibi geldi bana.

Soruyu soran önce şöyle bir fıkra anlattı: “Türkiye’den Almanya’ya giden biri haftalarca iş aradığı hâlde çalışacak bir iş bulamamış. Yardım etmek isteyen bir hemşehrisi kendisine sirkten adam aradıklarını söylemiş. Bunun üzerine sirke gidip ilgili şahısla görüşmüş ve ne iş olursa olsun yapacağını söylemiş. Sirk görevlisi, maymun kılığına girip gelenleri eğlendireceksin, demiş. Adam mecburen kabul etmiş. Ertesi gün işe başlayıp sirke gelen kadınları ve çocukları bazen korkutarak bazen eğlendirerek para kazanmaya başlamış. Günlerden birinde yine sirkte maymun kılığında dolaşırken karşısına bir aslan çıkıvermiş. Adam can havliyle kaçıp bir yerlere saklanmaya çalışmış ama nafile. Kaçacak yer bulamamış. En son imansız gitmemek için yüksek sesle kelime-i tevhit getirmeye başlamış ve ‘La ilahe illallah…’ deyince devamını aslan getirmiş, ‘Muhammedün rasulullah…’. Meğer maymun gibi aslan da Türkiye’den gelen bir işçiymiş.”

Adam bu fıkrayı anlattıktan sonra “Teşbihte hata olmaz.” deyip konuya girdi ve İstanbul seçimlerinde kazanma durumu olan her iki adayın da Cuma günleri camiye gittiklerini, toplantılarda benzer şeyler söylediklerini, destekçilerinin arasında başörtülülerin bulunduğunu belirterek “Bunları nasıl ayıralım?” diye sordu.

Soruyu soran ve sohbet ortamında bulunanlar fıkıhta Şafii mezhebine tabi olanlardı. Dolayısıyla onlara İmam-ı Şafii'nin bir sözünü hatırlattım: İmam-ı Şafii’ye, “Fitne zamanı hakkı tutanları nasıl anlarız?” diye sormuşlar. O, "Düşman oklarını takip ediniz, o oklar sizi hak ehline götürür." diye cevap vermiş. Siz de milletimize, memleketimize düşman olan ülkelerin kime saldırdıklarına bakın, kimin daha iyi olduğunu anlarsınız, dedim.

Dinleyenlerden biri, “Babana rahmet; çok iyi şey söyledin. Büyüklerimizden duyduğumuz İsmet İnönü’nün başında bulunduğu Tek Parti iktidarındaki zulümleri görmedik ama 28 Şubat sürecinde yapılanları da unutmadık.” deyip konuşmamdan duyduğu memnuniyetini dile getirdi. Ortamda bulunanların çoğu onun söylediklerini, dolayısıyla beni tasdik ederken bir kısmının hoşuna gitmedi tabii söylediklerim. Biri de ayağa kalkarak, “Hocam, iyi hoş söylüyorsun da herkes menfaatini düşünüyor. Siyasette adamı olmayan gariban biri oyunu iktidar partisine de verse sesini kimseye duyuramıyor. Tamam, oyumuzu onlara veriyoruz ama Allah aşkına sen de Ankara’dakilere söyle adaletli olsunlar, herkese el uzatsınlar. Başımıza menfaatperestleri ve her şeyi sadece kendilerine isteyenleri musallat edip bizi tekrar o eski günlere götürmesinler.” deyip üzerime ağır bir sorumluluk yükledi.

Kısa bir süreliğine olan sohbet arkadaşlığımız hatırına onların bu içten ve önemli mesajlarını da bu vesile ile iletip sözümüzü bitirelim.