Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.84
Gram Altın
2494.68
BIST 100
9667.24
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

03 Ekim 2021

"Gerileme Devri" bitti

Osmanlı’da duraklama 1600’lü yıllarda, gerileme ve çözülme de 1700’lerde başladı.

Türlü tedbirlere, çarelere başvurulsa da gerileme durdurulamadı.

1800’lerin başlarına gelindiğinde gerilemenin ilacının bulunduğu zannedildi, ilaç “Batılılaşma”ydı.

“Batılılaşarak” gerilemeyi durduracaktık!

“Batılılaşma”dan “modern”leşebilirdik ancak, “modernleşme” yerine “batılılaşma”yı tercih ettik.

Hummalı “Batılılaşma” 1839’da, Tanzimat Fermanı ile başladı.

Kadim “Osmanlı” kıyafetlerimiz terk edilip fes ve pantolona geçildi. Resmi dairelere padişahın resimleri asıldı. Tiyatrolar açıldı. Batı edebiyatı, Batı musikisi hem teşvik, hem baş tacı edildi.

Laik okullar açıldı. Elit kesimler başta olmak üzere, Türk ve Müslüman çocuklarının azınlık/yabancı okullarına gönderilmesi moda oldu. Bu okullarda Türk çocuklarına kabahatleri halinde haç öptürülerek özür diletiliyordu.

Padişah Abdülmecid, 1856’da Fransız elçiliğinde baloya katıldı.

Bütün bu çabalara rağmen, gerileme bir türlü durdurulamadı.

Büyük Britanya’nın kendine “Kızıl Sultan” ismini taktığı Sultan Abdülhamid dahi “Batılılaşma”ya maruz kalmıştı, Batı musikisi dinleyerek uykuya dalardı.

Son Halife Abdülmecid, Batı müziği, Batı edebiyatı hayranıydı, mayoyla denize bile girdi.

Cumhuriyet inkılaplarından beklenen de, gerilemeyi sonlandırmak, ilerlemeyi başlatmaktı.

Cumhuriyet döneminde “Batılılaşma” fırtınası öyle kuvvetli esti ki, 1930’larda radyo yayınlarının nerdeyse tamamı batı musikisi, dans musikisi, caz, tango, balalayka ve stüdyo orkestralarıydı.

Böyle peş peşe gelen reform hamlelerinin nihai hedefi, ekonomik kalkınma ve güçlü ülkeler arasına girmeydi.

Lakin hiç bir sonuç alınamadı.

Reformlar gerilemeyi bitiremedi, bir türlü ilerleme başlatılamadı.

“Batılılaşma”, ne yazık ki “uydulaşma”ylasonuçlandı.

Tanzimat’ın 110’ncu yılında, 1949 yılında fert başına düşen milli gelirimiz, sadece 190 dolar, yıllık ihracatımız sadece 0,2 milyar dolardı.

Islahat’ın 100’ncü yılında 1956’da Galata Köprüsünde rastgele çekilmiş fotoğrafta denizi seyreden çocuğun, yalnızca ceketinde 14 yama sayılıyordu.

1970’lerde ampul, gaz, çay, kahve, yağ, şeker, et, ekmek, kömür, petrol her şey, ama her şey kuyruktaydı, her şey karaborsaydı.

ABD’nin burnumuzdan getire getire verdiği yıllık bir kaç yüz milyon dolarlık hibeyi en büyük ekonomik başarı sayıyorduk.

1980’de, bir yıllık ihracatımız ancak 2,9 milyar dolardı. Bu rakam, şu andaki bazı illerimizin, bir yıllık ihracatının bile çok altındaydı.

Yani;

1980’lere kadar 150 yılda hiç bir sonuç alınamamış, gerileme durdurulamamış, az gelişmişlik sorunu çözülememişti.

Şehirler öbek öbek gecekondular ve teneke mahalleleriyle doluydu, sokaklar çamur, yollar delik deşik, elektrikler kesintili, sular kısıntılıydı.

“Batılı”laşmıştık ve de “modern”leşememiştik.

1980’lerde direksiyon Özal’a teslim edildi.

Özal, Türkiye’yi “serbest piyasa ekonomisi” ve “ihracata dayalı ekonomik model”e geçirdi.

Bu, ilerlemenin 400 yıldır bulunamayan marş düğmesinin bulunup “marş”a basılmasıydı.

“Start”ıÖzal verdi, “marş”aÖzal bastı.

400 yıldır çalışmayan motor gürledi.

AK Parti ve Erdoğan “serbest piyasa ekonomisi” ve “ihracata dayalı ekonomik model”i başarıyla sürdürdü.

1992-2002 arasındaki “fetret” ve 2010’larda peş peşe gelen “Gezi”, “15 Temmuz suikastları” ve pandemi faciasına rağmen, bu yıl 2021 sonunda ihracatımızın 200 milyar doları geçti.

1970’lerde, 50 İslam ülkesinin yıllık toplam ihracatı, (petrol ihraç edenler de dahil) bir Fransa etmiyordu. 1 Ocak 1970’te 1 varil petrol 1,39 dolardı.

Türkiye, 2021’de tek başına Fransa’nın yarısına yaklaşmaktadır. Mesafe hızla kapanıyor.

300 yıldan beri hep geri adım atan, hep geri çekilen Türkiye, ilk kez Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Karabağ’da ileri adımlar attı.

“Siyasal İslam” tabirinin mucidi Oliver Roy durumu şöyle görüyor:

İşin paradoksal tarafı, Turgut Özal tarafından başlatılan ve AK Parti’nin doruğuna vardırdığı “modernleşme”nin Osmanlı geleneğine dönüş, hatta dinden bahsetmenin şifresi olarak kullanılan “geleneğe dönüş” adına yapılmış olmasıdır.

Sancağı, Özal’dan Erdoğan devraldı.

Gerileme, Özal’la son buldu.

Özal, “Çağ atlatacağım” demişti.

Dediği oldu, “çağ atladık”.

Türkiye, “b.aılılaşmak”la değil, “kendisi olmak”la, “fabrika ayarları”na ve “kadim eksen”inedönmekle çağ atladı.

Malazgirt kazanıldığında zaferin ehemmiyeti, Türklere Anadolu’nun kapısını açtığı sıcağı sıcağına anlaşılamadı. Malazgirt, o devirlerde sık yaşanan gazalardan bir gaza sanıldı.

“Malazgirt”in manası nice yıllar sonra anlaşıldı.

Gerileme Devri’ni Özal’ın sonlandırdığı nice yıllar sonra geriye bakıldığında daha net görülecektir.