Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2489.09
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Aralık 2021

Güçlünün güçsüzü ezdiği medya düzeni

Hayatta en nefret ettiğim şey, makam, mevki ve gelir durumu bakımından kendini diğerlerinden üstün gören, sonradan görme, kaba, saygısız, budala ve kibirli tiplerdir. Ömrüm boyunca bu tür insanlardan hep kaçmışımdır.

Bir budala için yaşamak ölmekten daha beter bir durumdur. Çünkü ne kendilerine saygısı vardır ne de diğer insan kardeşlerine… Yolunu şaşırmış ve dengesini kaybetmiş bu tür insanların mutsuz olduklarına da eminim.

Bir TV kanalında belediye başkanını konuk eden bir sunucu orada çalışan emekçi bir teknikeri tokatlayarak sahneden uzaklaştırması ve sonra her ikisinin de hiçbir şey olmamış gibi baklava, fıstık, çiçek, böcekten konuşmaya devam etmesi insanlığın geldiği noktayı göstermesi açısından manidardı.

Sunucu sonradan utanıp istifa etmiş. Umarım sessiz kaldığı için siyasetçi olanı da utanmıştır.

Fakat bizim mevzuumuz münferit bir hadise üzerinden yürümeyecek.

Bazen güç, itibar ve şöhret, -Nietzcsche’nin üslubuyla söyleyecek olursam- küçük bir leş kokusundan coşan karga misali zayıf karakterli insanları coşturabiliyor. Bu tür insanları sadece medyada değil, hayatın hemen her alanında görebilirsiniz.

Karakteri bulunduğu makamı kaldıramayan ahlak yoksunu, zayıf bünyeli insanların yaptıkları ilk iş derece bakımından kendinden bir alt seviyede olduğuna inandığı insanları ezmek oluyor. Sanırım bu insanlık değerlerinin yitirildiği anlara denk geliyor.

Platform filminde anlatıldığı gibi bir üst sınıfın alt sınıfın hakkını yediği bir dünya burası… Sınıf atlayan ve biraz para gören ise yine geldiği yeri unutup bir alttakinin hakkını yemeye devam ediyor.

Oysa Schopenhauer’in Yaşamın Bilgece Deneyimleri’nde ifade ettiği gibi; dünya üzerindeki en mutlu yazgı o ender bahşedilen bir lütuf olan iç zenginliğidir. Böyle insanlar, Aralık ayının buz gibi ve karlı bir gecesindeki aydınlık, sıcak, neşeli bir Noel sofrası gibidir. Kendi düşünce penceresinden böyle tarif ediyor filozof…

Ekranlarda gülen, şirin, sempatik yüzlerini gösteren ancak perde arkasında güç zehirlenmesi yaşayarak, aşağıda gördükleri insanları ezenlerin yaşadığı bu sahte hayatı kınamalıyız.

Çünkü onlar esasen yaşıyormuş gibi yapan ikiyüzlü insanlardır.

Medyadan, siyaset dünyasına, sanat camiasından, devletin hemen tüm kurumlarına varana kadar geniş bir yelpazede dürtülerinin, hırslarının, ihtiraslarının, egolarının, kibirlerinin esiri olmuş bir vaziyette kötü bir hayat yaşayan bu türden insanların varlığı hakikaten endişe verici.

Çünkü bu toplumun kültürel kodlarında güçlünün zayıfı ezdiği acımasız bir hayat anlayışı yoktur. Tam tersi bilgeliği arttıkça, makamı yükseldikçe alçakgönüllü olmayı meziyet kabul eden bir anlayışın, kültürün imalatıyız bizler.

TÜSİAD’ın solcuları;

Kılıçdaroğlu’nun Başkan Simone Kaslowski ile görüşmesinin ardından TÜSİAD yazılı bir açıklama yaparak hükümetin yürüttüğü ekonomik programa eleştiri getirmişti. Genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına hızla dönülmesi gerektiğine dikkat çekiyorlardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise farklı bir yöntem uyguladı ve kurdaki insafsız artışı durdurarak düşmesini sağladı. Şayet bu düşüş çarşı-pazar ve marketlerdeki fiyatlara da yansırsa toplum rahat bir nefes alır.

Solcu basın yayın organlarının TÜSİAD’a ve savunduğu kapitalist sisteme sahip çıkması çok enteresandı.

Oysa biz solculuğu şöyle bilirdik; ekonomik, sosyal ve siyasal eşitsizlikleri yok etmek, proletaryanın üzerinden zenginlik elde etmeye şiddetle karşı, ekmeğin adil paylaşımını savunan, işçi, fakir-fukara dostu, barış, kardeşlik, eşitlik ve adalet gibi kavramları merkezine koyan aynı zamanda anti-kapitalist, anti-emperyalist bir ideoloji…

Esasen gerçek solculuk da bu olsa gerek…

Peki, ülkemizin malum solcuları neden faizci kapitalist düzene aykırı bir tavır ortaya koyamıyorlar da TÜSİAD’ı haklı buluyorlar?

Hadi gerçeği söyleyelim; çünkü onlar kendilerini doğuştan haklı gören, yanılmaz fikirlere sahip olduklarını düşünen seçkinci, elitist bir zümredir.

Öyle ki tarlasında çift süren, dağda zeytin toplayan, fakir, emekçi, ezilen köylü anne ve babaların çocuklarının eğitim hakları ellerinden alınırken bile alkış tutan bir zümredir bu.