Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.84
Gram Altın
2420.55
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Hakikat dinamizm ister

İnsanın imkânı kadar önemli maluliyetlerinden birisi de bir kültür ve tarihle kopmaz şekilde bağlantılı oluşudur. Hiç kimse kendi kültür ve tarihinden azade olarak, tarihin üzerine çıkarak bir söz söyleyemez. Söylenen sözlerin kendi tarihselliği ve kültürelliğini aşma kapasitesi olabilir. Fakat bu sınırsız değildir.

Tarihin içinde kendisini farklı formlarda açan hakikatin dinamikliği, çoğu zaman insanın kültürelliği ve tarihselliği ile kilitlenir. Kendisini tarihsel formlarla eşitleyerek, bizzat hakikat ve insanın üzerinde tahakküm kurmaya başlar. Tam da bu sebeple her dönemde hakikatin yeniden ve yeniden açımlanmaya ihtiyacı vardır.

Kur’an-ı Kerim’in Hz. Adem’den başlatarak izlediği insanlık tarihi anlatısı ciddi olarak takip edildiğinde, bu konu bağlamında temel problemlere ve formülasyonlara ulaşmak olasıdır. İlkin, peygamberler silsilesi ve onların ana söylemine dikkatle bakıldığında, her bir peygamberin “paganizme itirazla” başladığı görülecektir. Burada pagan kültürün insanlığın neredeyse ikide bir saplanıp kaldığı negatif bir uğrak noktası olduğunu görmekteyiz.

Paganlık ise birkaç boyutta açıklığa kavuşturulmalıdır. Birincisi, paganlık hakikatin (gerçekliğin) bir temsilini fakat çarpık bir temsilini ifade etmektedir. Zira en temel hakikat olarak Tanrı, hakikatin bir dönemde dondurularak formüle edildiği formlar şeklinde tezahür ettirilmektedir. Üstelik bu temsiller, kendi döneminin siyasallık, kültürellik, sosyallik vb.ni yansıtan kelamı ile sıfatlanmaktadır. Halbuki Tanrı’nın en başta gelen özelliği, İslam literatüründe de sıklıkla geçtiği üzere yaratma ve yeniden yaratma içinde olmasıdır. Paganlığın ikinci önemli özelliği ise, bizzat bir ideolojik sistem olarak toplumsallık, sınıfsallık ve kültürelliği belirlemeye başlamasıdır.

Kur’an-ı Kerim’in anlattığı insanlık tarihine baktığımızda birbiri ardına gelen peygamberlerin en temel misyonlarının, bu dondurulmuşluğu açmak olduğunu görmekteyiz. Belirli formlarda kilitlenmiş olan bir toplum ya da insanlık, Peygamberler tarafından yeniden dinamiklik kazandırılmak üzere seferber edilir. Fakat bu çaba, ilk başta direnç ile karşılaşır.

Hz. Peygamber de (SAV) bu halkanın son temsilcisi olarak kendi toplumundan başlayarak bu donmuşluk ve kilitlenmeyi açmaya çalışmış ve nihayetinde başarılı olmuştur. Fakat bu açımlanmaya her dönemde süreklilik kazandırılması gerekmektedir. Hz. Peygamber’in irtihalinin ardından bir yandan böyle bir açımlanma kendisini gösterirken, diğer yandan kurumsallaşma yerleşik hale gelmeye başladı. Müslüman toplumların yaşadığı olaylar ve sorunlar muvacehesinde, İslam farklı ilimler, sorun halletme biçimleri olan hakikatin açılımlarına şahitlik etti.

Öte yandan kurumsallaşma toplumlar için kaçınılmaz bir süreçtir. Zira toplumda istikrar yaratmak, bir yol haritası belirlemek ve insanların üzerinden ilerleyebileceği cevaplar üretmek bir gerekliliktir. Fakat buna toplumsal değişimler eşliğinde dinamiklik kazandırılması da gerekmektedir. Dinamiklik, değişimler çerçevesinde yeni istikrar alanları yaratmak, yeni cevaplar üretmek bağlamında zihni çaba ve pratikler üretmeyi icbar etmektedir.

Bu bağlamda tarih boyunca bütün peygamberler kilitlenme karşısında dinamizm getirmek üzere hareket geçmişlerdir. Bugün bu misyon Hz. Peygamber’in tabiriyle “peygamberlerin varisleri olan alimler” tarafından devam ettirilecektir.

Dolayısıyla bugün özelde İslam’ın bu dinamizmi yakalamak üzere harekete geçirilmesi gerekmektedir. Din, birçok insanın anladığı gibi tarihsel bazı formları tekrar etmek değil, bugünkü şartlarda, bugünün diliyle, bugün insanlığın ulaştığı müktesebatı dikkate alarak soru(n)lar karşısında yeterli cevapları üretmek demeye gelir.