Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.78
Gram Altın
2413.92
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

16 May 2023

Halkın seçmediği makamda bulunmak

Ahmet Necdet Sezer daha evvel Yargıtay ve daha sonra da 1988-1998 yılları arasında tam on yıl Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nı yapmıştı. O tarihlerde şimdiki gibi Reisicumhuru halk seçmezdi. Derin devlet kimi işaret ederse parlamento bir karar alır, o kişiyi reisicumhur olarak seçer halkın başına geçirirdi. Bu durum parlementer sistemin gereğiydi.

Ahmet Necdet Sezer hiç bir şeyden haberi olmadan Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’ndan emekli olmuş ve evinde otururken haber geldi ve kendisinin Reisicumhur olması istendi.

Öyle ya, bu ülkede reisicumhur olmak için siyasete girmeye de gerek yoktu.

Askerler Ahmet Necdet Sezer’i korumaya aldılar, evinin etrafında nöbet tutmaya başladılar. Bu uygulama Ahmet Necdet Sezer Reisicumhur seçilinceye kadar devam etti.

Açıkça arz edeyim biraz da sevinmiştim. Nihayetinde Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nı yapmış bir hukukçunun reisicumhur olması o günün şartlarına göre belki daha faydalı olabilirdi.

Çünkü daha evvel Genelkurmay Başkanları Reisicumhur olurdu. Bu uygulama artık bir gelenek haline gelmişti. Bir Genelkurmay başkanı eğer ömrü veya hizmeti bir kazaya uğramasa Reisicumhur makamı onun için çantada keklikti. Asker dizgini elinden kaçırmamak için bu yolu her zaman tercih etti. Başbakan, bakanlar sivil olabilirdi amma Reisicumhur mutlaka asker olmalıydı, Çünkü askerin başbakan ve hükumete emretmesi böyle bir uygulama ile mümkün olabilirdi.

Derin devlet bu sefer Anayasa Mahkemesi Başkanlığını yapmış ve emekli olan Ahmet Necdet Sezer’i tercih etmişti. Halkın itirazını durdurmak için böyle bir yola başvurdular. Nihayetinde bir sivil Reisicumhurumuz olacaktı. Halk bu durum karşısında tamamen çaresizdi ve buna razı olmaktan başka seçeneği de yoktu.

Ecevit’in Başbakanı olduğu hükümet tarafından Ahmet Necdet Sezer’i seçti. Parlemento da alkış tufanı koptu. Güya milleti temsil eden milletvekilleri işte böyle bir halde idiler. Millet iradesinin dışında bir karar almışlardı. Kemalizm’e göre bu meşru bir seçimdi. Öyle ya cumhuriyet halkın iradesiydi...

Ahmet Necdet Sezer de bu koltuk benim hakkım olamaz, beni halk seçmedi demedi. Gururla göğsünü gere gere TBMM de Atatürk inkılapları üzerine yemin ettikten sonra bu ülkenin en başköşesine oturdu.

Ahmet Necdet Sezer Çankaya köşkünde adeta Mustafa Kemal’i temsil eden canlı bir heykel gibiydi. Etliye sütlüye de pek fazla karışmazdı.

Amma bir gün Reisicumhur Ahmet Necdet Sezer Ramazan ayında bütün milletin gözü önünde bir kadeh suyu eline alarak yudum yudum içiyordu. Ahmet Necdet Sezer’in oruç tutup tutmaması kendisini bağlar ve neden oruç tutmuyorsun diye hiç kimse sitemde bulunamaz, kim bilir belki kendine göre mazereti olabilir. Veya İslam’a da inanmayabilir. Ancak halkı Müslüman olan bir ülkede bir Reisicumhurun aleni olarak kameraların karşısında bu hareketi yapması elbette hoş karşılanmaz ve yadırganır en azından halkının inancına hürmet etmesi gerekirdi. Ahmet Necdet Sezer bu hareketi ile Kemalizm’e olan vaz geçilmez bağlılığını ve ilkelerini hatırlatmıştır. Her ne ise o da bir fani olarak bir gün mutlaka hesabını Allah'a verecektir.

Bir toplantı esnasında kendisini o makama taşıyan Başbakan Bülent Ecevit’e, Reisicumhur Ahmet Necdet Sezer Anayasa kitapçığını fırlatarak " Bu Anayasa’yı hiç okumuyor musun? diyerek büyük bir hakarette bulunmuştu.

Zavallı Ecevit bu olaydan sonra ne hale düşmüştü. Bütün bir milletin önünde perişan bir hale gelmişti. Ağzından şu cümleler dökülmüştü. Ahmet Necdet Sezer’i kast ederek eli ayağı titrer bir halde "NANKÖR KEDİ” diyebilmişti.

Bu olaydan sonra o akşam dolar tahminen üç kat fırladı ve ekonomi alt üst oldu. Halk Reisicumhurun o hareketiyle büyük bedeller ödemek zorunda kaldı.

Az kalsın unutuyordum, Milletvekili seçilen başörtülü Merve Kavakçıyı da Ecevit bu kadını dışarı atın ve haddini bildirin diye emir verdi, Merve Kavakçı yemin edemedi ve milletvekili olamadı. Bunları yaşayan bilir yaşamayan ne anlar.

Ahmet Necdet Sezer'in gücü Ecevit'e, Ecevit'in de gücü Merve Kavakçı’ya yetmişti

Demokrasinin vaz geçilmezi olan Parlementer sistemde yaşanan bu acıklı hikâye şimdilik burada sona erdi.

Haydi kalın sağlıcakla.