Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.78
Gram Altın
2412.22
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

30 Kasım 2020

​İnancımız zan üzerine bina edilmişti

İslami eserlerle tanışmayan bir insan doğal olarak gaybi meselelerde zannına göre hareket edecekti... “Bence!, kanaatimce! Zannedersem!...” gibi kelimelerle konuşmaya başlayacaktı...

İnançlarımız bu şekilde zan üzerine bina edilmişti… Çünkü inanç esasları gaybla alakalı bir konuydu ve bu bilgiler Kur’an ve hadislerle ancak öğrenilebilirdi... Aksi halde zanla hareket edilmesi kadar doğal bir şey olamazdı:

- Bu kemikler mi dirilecek? Hâşâ!

- Kabirde neden azap olsun ki? Hâşâ!

- Kur’an ayetleri geçmişlerin masalı! Hâşâ!

- Öldükten sonra hayat olamaz! Hâşâ!

***

İşittiğimiz ezanlar, hacdan getirilen zemzem ve hurmalar, ramazan oruçları, bayramlar, Cuma namazları İslam’ın şiarlarıydı…

İslam’ın şiarları ve bütün dünyada Müslümanların ibadetlerinin çıkış merkezi Kur’an ve hadislerdi… İki kitapta yazılanlar Müslümanları esir almıştı… Müslümanlar hayatlarını o kitapta yazılanlara göre belirliyorlardı… Kur’an’ın konu ile alakalı olan sayfasını açıyorlardı, malının hesabını yapıp bu hesabın bir miktarını ihtiyaç sahiplerine vermelerini emreden bir ayet okuyorlardı… Bu ayetin tafsilatını da hadislerden öğreniyorlardı… Ve başlıyorlardı kuruşuna kadar mallarını saymaya…

Aynı kitap her yıl hilali gördüklerinde bir ay boyunca iki ezan arası aç kalmalarını/oruç tutmalarını emrediyordu… Ve Müslümanlar o ay geldiğinde eş zamanlı olarak aç kalıyorlardı… Yemenlisi de, Rus’u da, Amerikalısı da, Asyalısı da…

“Bayram edeceksiniz!” diyordu, bunlar da gökte asılı duran ay takvimine bakıp yeni elbiseler giyerek bayram ediyorlardı…

Günde beş defa belirlenmiş vakitlerde abdest alıp kitabın sahibinin huzuruna çıkılmasının emredildiğini okuyanlar, işlerini bırakıp o namaz vakitlerinde kitabın sahibinin huzurunda bir fidan gibi dikiliyorlardı… Hac vakti geldiğinde para biriktirip uzun yolculuğa çıkıyorlardı… Gerektiğinde canlarını vermeye hazırlardı… Neden? Çünkü kitapta o yazıyordu! Gerçekten de çok ilginç ve etkili bir sahneydi…

- Kitabın sahibini görmemişlerdi…

- Kitaptakilerle amel etmediklerinde anında cezalandırma tehdidi yoktu!

- Bir de anlamadıkları halde kitabı ezberliyorlardı…

Fakat her ne hikmetse bu kitabın sahibini tanımaya çalışmamışlardı… O kitaplarda onlarca ayette ve hadislerde Allah’ın isim ve sıfatlarından bahsedilmesine ve bu kitabın ve bu dinin sahibinin tanınması gerekmesine rağmen sadece bazı ibadetleri alıp bir kenara bırakmışlardı…

***

Gün geldi İslam davetçileri bize yaradılış gayemizden bahsetti… Allah’a ibadet etmemiz için yaratıldığımızı, bu dünyada, kabirde ve mahşerde sıkıntı çekmememiz adına bizlere ayet ve hadisler ışığında nasihatler ettiler… Daha sonra helal ve haramlar konusu masaya yatırıldı. Bizler de kabirde ve mahşerde sıkıntı yaşamama adına kötü alışkanlıklarımızı terk ettik…

Bu kez ibadetlerimizin anlam bulması adına inanç esaslarının önemini anlattılar. Allah’a iman, meleklere, peygamberlere, kitaplara ve ahiret gününe imanı anlattılar… Konunun önemini anlamıştık…

Allah’a imanı anlatırken Allah’ın kalplere %100 hâkim olduğunu, dilediği gibi evirip çevirebileceğini ve bu evirip çevirmenin nasıl olacağını, her saniye her şeyi halden hale çevirecek güç ve kuvvetin tek sahibi olduğunu ve yaptıklarından da sorguya çekilmeyeceğini her ne hikmetse hakkını vererek anlatmadılar…

Bıraktığımız sakallar, bacılarımızın tesettürlü olmaları ve namaz kılmalarımızla her şeyin tamamlandığını zannettik… Zina etmiyor, içki içmiyor, faiz yemiyor, domuz etinden uzak duruyor, kumar oynamıyorduk… Yani büyük günahlardan elimizden geldiğince uzak duruyorduk. Davetçi ağabeylerimiz, hocalarımız bizleri cehaletin dibinden çıkıp hidayetin tam göbeğinde olduğumuzu zannettiler ve bize de buna inandırdılar… Kısacası tehlike geçmişti…!