İslâm'da iyiliğin yeri ve önemi-4
Şu fâni dünyadaki ömrümüz çok kısa,
âhiret hayatı ise, devamlı ve sonsuzdur. Sonsuz olan âhiret hayatında karşılaşacağımız
şeyler, dünyada yapıp ettiklerimize bağlıdır. Bunun için akıllı ve ileriyi
görebilen insan, şu geçici dünya hayatında daima âhirette rahat ettirecek işler
yapmak peşinde koşar. Hep insanlara hizmet etmek için çalışır. Çünkü iyilik yapmak,
âhirette azaptan kurtulma ve Cennet nimetlerine kavuşma sebeplerindendir.
Sayılmakla bitirilemeyecek kadar çok çeşidi
olan iyiliğin, bir yarış havası içinde yapılması her müslümanın görevidir. Kimse
iyilik yapma gücünden mahrum değildir. Zira herkesin imkânlarına göre mutlaka yapabileceği
bir iyilik vardır. Dolayısıyla müslüman; eli, dili, malı ve konumuyla yapabileceği
kadar iyilik yapmalıdır.
Müslüman, sadece iyilik yapmakla iktifa
etmemeli aynı zamanda başkalarının da iyilik yapmasına yardımcı olmalı ve daima
insanları iyilik konusunda teşvik etmelidir. Çünkü Allahü Teâlâ, iyilik yapmak
ve kötülükten sakındırmak hususunda yardımlaşmamızı emretmektedir: “İçinizden,
insanları hayra çağıracak, iyiliği emredecek, kötülükten alıkoyacak bir
topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmran 104)
Allah için iyilik yapan ve Allah için
yardımda bulunan kimsenin mükâfatını şüphesiz ki, Allahü Teâlâ verecektir.
Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:
“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını)
görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür.”
(Zilzal 7-8)
“Namazı dosdoğru kılın ve zekâtı
verin. Kendiniz için önceden her ne iyilik yaparsanız, mükâfatını Allah’ın
yanında bulacaksınız. Çünkü Allah, bütün yaptıklarınızı görmektedir.” (Bakara
110)
“Yüzlerinizi doğu ya da batı tarafına
çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik Allah’a, âhiret gününe, meleklere,
kitaplara ve peygamberlere inanan; malını sevdiği halde akrabasına, yetimlere,
yoksullara, yolda kalan gariplere, dilenenlere, hürriyetine kavuşmak isteyen
köle ve esirlere veren; namazı dosdoğru kılıp zekâtı ödeyen; antlaşma
yaptığında sözünde duran; sıkıntı, darlık, hastalık ve şiddetli savaş
zamanlarında sabredenlerin yaptığıdır. Kulluklarında samimi ve dürüst olanlar
işte bunlardır; gerçek takvâ sahipleri de yine bunlardır.” (Bakara
177)
“Mallarınızı Allah yolunda harcayın ve
kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. Bir de iyilik edin ve
yaptığınızı güzel yapın. Doğrusu Allah iyilik eden ve işini güzel yapanları
sever.” (Bakara 195)
“Eğer sadakaları açıktan verirseniz bu
da iyidir. Ama onları gizler ve fakirlere gizlice verirseniz bu sizin için daha
hayırlıdır. Bu sayede Allah, sizin bir kısım günahlarınızı bağışlar. Zira
Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Bakara
271)
“O takvâ sahipleri, bollukta da
darlıkta da Allah yolunda harcar, öfkelerini yutar ve insanların kusurlarını
affederler. Allah da böyle iyilik ve ihsân sahiplerini sever.” (Âl-i
İmran 134)
“Siz insanlık için meydana çıkmış en
hayırlı bir ümmetsiniz; iyiliği emreder, fenalıktan alıkoyarsınız ve Allah’a
imanınızda devam edersiniz.” (Âl-i İmran 110)
İyilik konusu, sünnet-i seniyyede de
çok geniş yer almıştır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Bazı kimseler, başkalarının
ihtiyaçlarını karşılamak, onlara yardımcı olmak için yaratılmıştır. İhtiyaç
sahipleri bunlara başvurur. Bunlar için âhirette azap korkusu olmaz.” (Taberani)
“Allahü Teâlâ, bazılarına çok nimet
vermiştir. Bunları, herkese faydalı olmak için yaratmıştır. Bu nimetleri
dağıtırlarsa azalmaz, dağıtmazlarsa bunlardan alıp, başkalarına verir.” (Taberani)
“Din kardeşinin bir işini yapana melekler
dua eder. O işi yapmaya giderken, her adımı için bir günahı af olur ve
kıyamette çeşitli nimetlere kavuşur.” (İbni Mace)
“Allahü Teâlânın en sevdiği iş, elbise
vererek veya yedirip içirerek yahut başka bir ihtiyacını karşılayarak bir mümini
sevindirmektir.” (Taberani)
“Kim, bir müslümanın sıkıntısını giderip, onu
sevindirse, Allahü Teâlâ kıyamette en sıkıntılı anlarda onu sıkıntılardan
kurtarır.” (Buhari)
“Din kardeşine yardım edenin
yardımcısı, Allahü Teâlâdır.” (Müslim)
(Devamı haftaya…)