Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.83
Gram Altın
2429.38
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


​İslam'ın Tarihe Müdahalesi ve Üç Aylar

Hicri takvim içerisinde yer alan Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep’in tümüne birden Kuran’da haram aylar denir. Bu aylardan 11, 12 ve 1. aylar peş peşe gelirken (serd), 7. ay tek başına (ferd) gelir. Yedinci ay, aynı zamanda üç aylar olarak da bilinen Recep, Şaban ve Ramazan’ın başlangıç ayıdır. Bugünlerde mübarek üç ayların arifesindeyiz. Bu vesile ile İslam’da zaman tasavvuru ile ilgili birkaç kelam ederek, bunun geçmiş ve günümüz açısından önemine kısaca değinelim.

Her şeyin hâkimi olan Allah zamanın ve mekânın da sahibidir. O, her şeyi belli bir düzen içerisinde yaratmış ve hayatiyetlerini de belli kurallara bağlamıştır. Allah’ın yarattığı hiçbir şey tesadüfi ve başına buyruk hareket edemez. Buna göre yıl içerisinde yer alan gerek haram aylar gerek üç aylar, Mevlâ’nın insanlar üzerindeki bir zaman yönetimidir. Bu yolla O, insanları disipline ve toplumları ıslah eder. Üç ayların mahiyet ve önemine biraz da bu açıdan bakmak gerekir.

İslam’da haram aylara riayet ve üç aylara hürmet son derece önemlidir. Bunun önemi anlamak için her şeyden evvel dönemin Cahiliye toplum yapısını iyi bilmek gerekir. Şöyle ki; İslam öncesi Arap toplumunda bedevilik, kabilecilik ve körü körüne bir asabiyet vardı. Yani haklı ya da haksız olduğuna bakılmaksızın kendinden olanı kayırma söz konusu idi. Öte yandan bu toplumun hayatı kabile içi çetin bir mücadele, savaş, bilumum kanunsuzluklar ve haksızlıklar üzerine kuruluydu. Orada haklı olan değil, güçlü olan ayakta kalabiliyordu.

Bu hayatın en güçsüz halkasını ise kadınlar ve özellikle de kız çocukları oluşturuyordu. Ve onlar bu zayıflığın bedelini bazen canları da dâhil en ağır şekilde ödüyordu. Kısacası bu hayat hiç de özenilecek durumda değildi. Bu yüzden Kuran o döneme Cahiliye asrı (bir diğer ifade ile kötülükler çağı) diyordu ve onunla mücadeleyi en birinci meselesi yapıyordu.

Kötülükle mücadelede Kuran’ın en temel metodu bir yandan kademeli olarak kötülüğü ortadan kaldırmak, öte yandan onun yerine bir iyiliği ikame etmek olmuştur. Buna fıkıh dilinde tedriç (hüküm tesisinde zamana ve duruma göre hareket etme) metodu denir.

Tedriç dendiğinde nedense akla hep içkinin aşamalı yasaklanması örneği gelir. Oysa bu metot başta faiz olmak üzere dinin neredeyse bütün alanlarında uygulanmıştır. Ancak burada asıl dikkat çekmek istediğimiz husus, İslam’ın zaman ayarlaması yoluyla yaptığı köklü değişimdir. Ve bu ayarlama neticesinde yılın on iki ayı içerisinden altısı doğrudan ya yoğun ibadet ayı ilan edildiği için ya da savaşın yasaklandığı ay olduğu için fiilen bir huzur ve barış ortamı oluşturulmuştur. Bunun ne kadar anlamlı ve faydalı bir iş olduğunu kavramak için günümüzde cereyan eden bazı küresel krizlerin ortaya çıkardığı derin izleri bir an düşünmek yeterlidir. Ve geçmişte Hz. Peygamber, cahiliye toplumunu o sayede nasıl asrısaadete dönüştürdüyse, aynı şeye bugün çok daha muhtacız. Kısaca söylemek gerekirse, günümüzde dünya yeniden barış ve istikrara kavuşacaksa bu, geçmişte olduğu gibi yine üç ayların ve haram ayların ruhundan hareketle olacaktır. Gelelim günümüze;

Dünya bir küresel salgın yaşadı ve insanlar eve kapandı. Ama bu kapanma sıradan bir kapanma olmadı. Neticesi bütün dünyayı etkiledi. Bir yanda ilaç ve gıdaya ulaşma sıkıntıları, öte yanda enerji krizleri ve yeni bir dünya kurma yolunda güç savaşları. Hepsinden de öte neyin algı neyin gerçek olduğunun bilinmezliği.

Pandemi ile birlikte bireysel ve toplumsal ölçekte de pek çok taş yerinden oynadı. Bizim gibi Müslüman ve aile değerlerine sıkıca bağlı toplumlar da aynı sıkıntılara duçar oldu. Zira bu evlerde kapanma ve sonrasında maske ile sokağa çıkma insan davranışlarında öyle derin izler bıraktı ki, bireyler maskelerini çıkarıp sokağa çıksalar da gönül dünyalarındaki kapanmayı bütün sıkılığı ile devam ettirdi. Bu kapanmalar artık geride kalsa da derin etkisi ile komşulukları ve dostlukları vurdu. Anne-baba, eş-dost ziyaretlerini kesmenin bahanesi oldu.

Pandemi sadece toplumların içyapılarını değil, büyük krizlere yol açacak şekilde devletlerarası ilişkileri de gerdi. En son ve en büyük kriz, Ukrayna-Rusya savaşı ile yaşandı. Arkadaki gerekçesi ve kışkırtıcıları kim/ne olursa olsun bu savaş özellikle enerji ve gıda alanındaki etkisi itibarı ile sadece bölgeyi değil, bütün dünyayı etkiledi ve de dünya, belki şimdiye kadar hiç alışık olmadığı kadar büyük bir gerilim yaşadı. Bu krizin gelecekte neye evirileceğini kestirmek de zor. Bununla birlikte savaşın doğrudan tarafı olmadığı halde, dolaylı yoldan bu savaşın ceremesini çeken başta Afrika olmak üzere bir sürü toplum var. Bu açıdan bakıldığında geçmişteki haram aylara riayetin ve üç ayların, sürekli devam eden kavga toplumu için hiç değilse bir nevi geçici ateşkes olduğunu ve insanların bir süreliğine de olsa rahat nefes alma fırsatını yakaladığını anlamak hiç de zor olmayacaktır. Günümüzde geçici de olsa birkaç günlük ateşkesin bile ne kadar uğraş gerektirdiği meydandadır.

Hal böyle olmakla birlikte bir Müslüman fert olarak bugünümüz ve geleceğimiz hakkında ümitsizliğe kapılmaya asla gerek yoktur. Çünkü mülkün sahibi Allah’tır ve hiçbir güç O’nun mülkünde onun rızası olmadan dilediği gibi hareket edemez. O, mülkünü de yarattığı mahlûkatını da başıboş bırakmaz. Yani bir başka ifade ile her şeyin ümitsizliğe dönüştüğü bir anda, kader-i ilahi tecelli eder ve Cenab-ı Hak mutlaka tarihe ve coğrafyaya müdahale eder.

Hz. Peygamber ve ashabı, cahiliye toplumunun ortadan kaldırılmasına, insanlığın yeniden tevhid üzere inşasına en büyük İlahî müdahaledir. Ve Onun ümmeti olma şerefine erişen ecdadımız Selçuklu, Osmanlı da bu büyük müdahalenin Anadolu, Balkanlar, Avrupa ve daha pek çok yere vurulan en büyük damgasıdır. Bu müdahalenin son ve büyük halkası yine Müslüman Türk milletidir. Bu müdahale sayesinde çok büyük bir felakete dönüşmesi muhtemel buğday ve enerji krizleri bir nebze olsun çözülebilmiş, dünya rahat bir nefes alabilmişse, burada en büyük pay yine merhameti ile ahlaklandığımız İslam ile olan bağımızdır.

Hasılıkelam üç aylar girmek üzere. Ve bu ayların ilki olan Recep, aynı zamanda dinimizce savaşın yasaklandığı, barış ve kardeşlik fırsatının tesis edildiği mübarek bir aydır. Öyleyse İslam’ın insanlığa hediye ettiği bu rahmet aylarını vesile edinerek hayatımızı yeniden İslam ve ihsan üzere tanzim edelim. Allah’a kulluğu bir zevke dönüştürelim. Ailemizi yeniden sarıp ve sarmayalım. Malayani olandan uzak duralım.

Ey Allah’ın kulları gelin kardeş olalım.