Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.84
Gram Altın
2499.47
BIST 100
9664.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

03 Şubat 2023

İslamofobi ve evrensel değerler

Batıda İslam korkusu olarak nitelendirilen İslamofobi günümüzde Müslümanlara karşı dışlamayı, ayrımcılığı ve şiddeti içeren bir kavram halini almıştır.

Batı dünyasında özellikle İslam’a, Müslümanlara ve İslam medeniyetine yönelik küresel bir saldırı, Sürekli bir nefret körüklenerek İslamofobi oluşturuluyor.

Bu, evrensel değerlere aykırı ve demokrasinin kabul edemeyeceği bir durumdur.

Zira nasıl antisemitizm bir insanlık suçu ise İslamofobi de bir o kadar insanlık suçudur.

Batılı kimi çevrelerin İslamiyet’e ve Müslümanlara olumsuz bakışları ve dışlayıcı tavırları, ön yargılı zihin dünyaları İslamofobiyi beslemektedir.

Diğer tarafta, özellikle Avrupa’da, Müslümanların kamusal alanda daha görünür olmaları ve içinde yaşadıkları toplumda o ülkenin kendi vatandaşları gibi değer üretmeleri, aşırı sağ kesimleri rahatsız etmektedir. Yaşanan ekonomik krizler ve artan işsizlik aşırı sağ partilerin oylarının yükselmesine yol açmaktadır.

Bu durum İslam’a ve Müslümanlara karşı mevcut ön yargıların artmasına yol açmış ve Günümüzde Batılı ülkelerde yükselen bir İslamofobi dalgası görmezden gelinemeyecek boyutlara ulaşmıştır.

Bu gün itibariyle “İslamofobi” kavramı, Batı dünyasından kaynaklanan İslam düşmanlığı, Müslümanların temel hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılması, din ve inanç özgürlüklerinin baskı altına alınması, fiziksel şiddeti de içeren çeşitli baskı ve şiddet mekanizmalarından oluşan önemli bir sorun alanını tanımlamaktadır.

1990’lı yıllarda Avrupa’da merkez sağ partilerin güçlenerek büyük bir toplumsal taban kazanmaya başlaması; Fransa, Belçika, Almanya, Norveç ve Avusturya’da son 25 yılda yapılan seçimlerde, İslamofobik söylemlere ağırlık veren sağ partilerin oylarını sürekli artırmış. Bu durum, Batı dünyasında bir arada yaşama kültürünün gittikçe aşınmasına ve İslamofobik söylemlerin yoğunlaşmasına yol açmıştır.

Avrupa’da önemli bir sorun olmaya devam eden İslamofobi, Müslümanlara karşı ayrımcı ve dışlayıcı uygulamaların dayanağı olmakta ve İslam’ın ve Müslümanların yanlış anlaşılmasından kaynaklanan önyargıların bazı güç odakları tarafından manipüle edilmesiyle gündemdeki yerini koruyarak yükselen bir ivme ile devam etmektedir.

İslam karşıtlığının merkezi haline gelen Avrupa ülkelerinde İslam’ın kutsallarına karşı şiddet eylemlerinin her geçen gün artarak devam etmesi gelecek açısından kaygı vericidir.

Bu saldırıların sadece marjinal aşırılıkla açıklanması mümkün değildir. Saldırılara karşı yönetimlerin sessizliği, esas hedefin ne olduğu konusunda Müslümanları kaygılandırmaktadır.

Öte yandan Avrupa ülkelerinde devlet politikası haline gelmeye başlayan bu hedef doğrultusunda Fransa örneğinde olduğu gibi yasal düzenlemeler yapılarak İslam karşıtlığı, yasalar ile hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması şeklinde, tarihe utançla hatırlanacak notlar düşülmektedir.

Şu Tarihi bir gerçek ki, Batı dünyası, İslamiyet’i hem teolojik hem de politik açıdan rakip bir medeniyet olarak görmektedir.

Tarihsel süreçte ekonomik ve siyasi kaygılarla karşı karşıya gelmiş doğu ve batı medeniyetleri üstün gelme kaygısı ile dinsel kavramları ön planda tutunca iki medeniyet arasındaki rekabet yüzyıllarca sürecek dinler arası bir savaşa dönüştü.

Bu Rekabet ve savaş zaman içinde Anti-İslamizm olarak vücut buldu.

İslamofobi ile İslam ve Müslümanlardan korkma ve şüphe etme olarak karşımıza çıkan durum, Anti-İslamizm’de psiko-patolojik bir hal almakta ve İslam karşıtlığına yol açmaktadır.

Fakat ne hazindir ki; Avrupa’da ayrımcılıkla ve dışlayıcılıkla ve dolayısıyla İslamofobi ile ilgili hem ulusal hem de uluslararası düzeyde pek çok düzenleme söz konusu olduğu halde ayrımcılık ve dışlayıcılık hala önemli bir sorun olmaya devam etmektedir.

Bu anlamda Avrupalıların, Müslümanlarla ve diğer göçmen unsurlarla birlikte yaşama konusunda kendilerini sorgulamaları gerekmektedir.

Bu gün Tüm Dünya için Birlikte yaşamanın ilkelerinin belirlendiği ve tüm kimliklerin kendilerini özgürce ifade edebildikleri bir modele ihtiyaç vardır. Bunun gerçekleşmesi için korku ve nefretin aşıldığı ve toplumsal uzlaşmanın temel alındığı projelerin ortaya çıkması gerekmektedir.

Bu tür projelerin gündeme gelmesi için uygun bir siyasi ortam ve güçlü bir siyasi irade mevcut olmalıdır. Aksi takdirde günümüzde olduğu gibi gelecekte de tüm dünyada İslamofobi, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, içe kapanma ve sonuçta ötekileştirme egemen düşünce olmaya devam edecektir.