Dolar (USD)
32.59
Euro (EUR)
34.79
Gram Altın
2497.27
BIST 100
9453.71
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Kökleri değerlendirmek

İçinde yaşadığımız ülkede hayatımıza değen bir çok konuya futbol takım taraftarlığı refleksiyle yaklaşım, artık etkileyici bir öge olmaktan ziyade belirleyici olmaya başlamış görünmektedir. Doğrusu popüler boyutlarıyla takım taraftarlığı bir noktaya kadar anlaşılabilecek bir şeydir. (Benim açımdan anlaşılabilir olması içselleştirmek anlamına gelmiyor) Ancak iş, parti tutmaktan geçerek fikir ve düşünce tartışmalarına geldiğinde, bu taraftarlık hem tuhaf ve fanatik bir hal alıyor; hem de aidiyetin doğrunun yerine ikame edildiği bir süreci tanımlıyor.

Her şeyden önce belirtmeliyiz ki, aidiyetler etrafında kendini inşa etme ve tanımlama, bir yandan mevcudu veri kabul etme ve hatta onu kutsama tavrından, diğer yandan konjonktürellikten beslenmekte ve onları besleyebilmektedir. Bu bağlamda aidiyetler kadar taraftarlıklar da ideoloji gibi işlev görürler. Yani görüş ve bakış alanlarına giren her şeyin kendilerini doğruladığı temel tezini her zaman işlerler. Bu bakımdan onların istiap haddi oldukça geniştir.

İslam düşünce tarihinde Gazali ve İbn Rüşd, iki önemli düşünce adamı, iki önemli çizgi olarak her zaman dikkat çekmişlerdir. Hiç şüphesiz bu iki şahsiyet de İslam düşüncesine önemli katkılarda bulunmuşlardır ve biz onun için bugün onları behse değer görüyoruz. Fakat post/modern zamanlardan tarihe bakıldığında, "bugün"ün arkaplanı yeni bir kategorizasyon işlemi yaparak bu şahsiyetleri bugün yeniden konumlandırarak portreleştiriyor ve içini de tekrar dolduruyor. Aslında bugün Gazali ve İbn Rüşd'ü konuşabilmek, onları bugünün tartışmalarına dahil etmek bağlamında bir imkana dönüşebilecekken, "akılcı-nasscı" ya da "gelenekçi-yenilikçi" kategorizasyonu içerisinde bir taraf kılıyor ve bütün imkanları da böylece heba ediyor.

Gazali, bugün özellikle son on yıldır statükocu, geleneksel eğilim ve düşüncelerin tarihsel prototipi şeklinde konumlandırılarak güncel içerisinde yeniden inşa edilmektedir. Bugünün kurumsallaştırıcı, yavaşlatıcı, geri bıraktırıcı düşünceleri Gazali'ye yüklenerek yapılan işlem, neticede Gazali'ye zamanının dışında bir gömlek giydirmeye çalışmaktadır. Hatta İslam dünyasının geri kalmışlığının (!) tüm faturasını neredeyse Gazali'ye çıkaracaktır. Bunun karşısına yerleştirilen portre ise, Meşşai geleneği adı verilen çizginin doruk noktasında bulunan İbn Rüşd'tür. Endülüs'te doğan ve Batı'da Averreos olarak bilinen İbn Rüşd, İslam dünyasının birikimlerinin Batı'ya aktarılmasında köprü olması bağlamında öne çıkarılır. Bunun İslam dünyası açısından pratik anlamı; bugün Batı'nın sahip olduğu birikim ve ilerlemişliğin temelinde müslümanların olduğudur ve hem Endülüs'ün hem de özelde İbn Rüşd'ün bunda katkısı çok büyüktür. Buradaki temel vurgu da; Batı'nın ilerlemişliğini yakalayabilmek ile İbn Rüşd arasındaki olumsallıktır. Dolayısıyla İbn Rüşd, aslında İslam dünyasının tüm bu özlem ve hayallerini içeren bir şahsiyet olarak portreleşir.

Gazali (1058-1111), kendisinden önce gelen Kindi, Farabi, İbn Sina gibi Meşşai ya da İslam rasyonalistleri diye isimlendirilen (bu isimlendirmelere de rezervlerim vardır) filozofları Tehafütül Felasifesinde, üç noktada tekfir etmektedir. Felsefe diliyle yazdığı Tehafüt'ün yanı sıra, döneminin fırka ve cereyan bolluğu karşısında halkın kafa karışıklığını önlemek ve birliği temin etmeye yönelik bir çaba ortaya koymak için halka yönelik İhyau Ulumiddin adlı eseri vardır. Gazali, El Munkızu mined-Dalal (Dalaletten Uyanış) adlı eserinde ise, yaşadığı fetret dönemini anlatmaktadır ki, aslında kendi zamanında "hakikat"e nasıl ulaşılacağı konusunda cevap üretmeye çalışan batınilik de dahil bir çok akım karşısındaki bunalımı tahkiye etmekte ve bulduğu çıkış kapısını bizimle paylaşmaktadır. İbn Rüşd, Tehafütüt Tahafütül Felasife isimli eserinde Gazali'yi eleştirirken, aslında Kindi'den itibaren gelen çizginin bir anlamda savunusunu yapmıştır. İbn Rüşd, kendi düşünsel serüvenimizde katkı ve zaafiyetleriyle bir çizgiyi yansıtmakla birlikte, onun manşete Gazali karşısına ve olumlu niteliklerle çıkarılması, "Batı'ya en yakın" niteliğinin yüklenmesinden dolayıdır. Ülkemizdeki bir çok felsefe adamı benzer görüştedir. 2008 yılında Sivas'ta düzenlenen İbn Rüşd sempozyumunda Oliver Leaman, "İbn Rüşd Seküler bir düşünür müdür?" sorusuna "evet" şeklinde cevap vermiştir ki, batılıların İbn Rüşd'e genel olarak bakışları bu çerçevededir.

Şimdi gelelim asıl soruna. "Gazalici" ya da "İbn Rüşdçü" olmak, gelenekçi-yenilikçi, statükocu-ilerlemeci, eski-yeni gibi antagonizmik bakışların içerimlerini taşımaktadır günümüzdeki soruş biçiminde. Siz isterseniz Gazalici ve İbn Rüşdçü yerine bunların tekabüliyetlerini de kullanabilirsiniz. Soru(n) aslında son birkaç yüzyıldır sürekli gündemde kalırken, zamana ve perspektiflere göre cevaplar bir "yer"de taraftar olabilmektedir. Bu da aslında bize ait olmayan antagonizmik bakışın, perspektifin bir sonucudur. Gazali ve İbn Rüşd'ü, dolayısıyla gelenek-yenilik, eski-yeniyi katkı ve zaafiyetleriyle birlikte, günümüze katkıları, bize nasıl bir menfez açabileceği vb. boyutlarıyla değerlendirilmelidir. Hepsinin düşünce tarihinde aynı gelenk içinde olduğunu unutmamak gerekir.