Laik tarih böyle yazılıyor
Laikçi kesim
sosyal medyada çakma ve kirli bir bilgi dolaştırıyor. Diyorlar ki;
“Çanakkale Savaşı’nda kimler
askerlikten muaftı?”
Sorunun, cevabını da kendileri şöyle veriyorlar;
1- Müslüman oldukları halde, Boşnaklar, Arnavutlar, Araplar.
2- Medreselerde okuyanlar,
3- İmamlar,
4- Müezzinler,
5- Tekke şeyhleri,
6- Türbe görevlileri.
Bu bilgiler
için, Mehmet Aslan’ın “Birinci Dünya Harbinde, Çanakkale Cephesinde Asker Alım
İşlemleri ve Askerlerin Cepheye İntikalleri-Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı,
yıl 13, Bahar 2005 sayı 18” makalesini kaynak gösteriyorlar.
Ve de ekliyorlar:
“Çanakkale’de hiç biri yoktu!”
Sanırsınız ki; Çanakkale’ de, İstanbul
duvarlarına “Zulüm, 1453’te başladı”
yazanlar, Kıbrıs’taki şehit cenazelerine Türk
Askeri gelmesin diyenler, İzmir,
AB’ye bağlansın, İzmir’e ayrı
bayrak, ayrı para olsun, diyenler savaştılar.
Evvela şunu
söyleyeyim.
İddialarına
kaynak gösterdikleri makale, iddialarını
doğrulayan tek kelime, tek harf içermiyor, hedef aldıkları dindar insanlarla birlikte makale sahibine de açıkça iftira ediyorlar.
Çakma tarih yazanlar, hızlarını alamayıp, kaynaklarının
2015 olan yayın tarihini bile, 2005’e değiştirerek yalana, hileye başvurmuşlar.
Kaynak gösterdikleri makale, laikçileridesteklemek bir yana, baştan
sona laikçi iddiaları çürüten bilgilerle
dolu.
Laikçiler bu
kadar fabrikasyon, düzenbaz, hilekâr, o
kadar da sırıtan, bönce, yalanlara
neden ihtiyaç duyuyorlar?
Çanakkale
Şehitlikleri’nde, şehitlerin doğum
yerleri başuçlarındaki levhalarda asılıdır. Beyrut, Halep, Hama, Deyrizor, Gazze, Medine, Kudüs, Bağdat, Basra,
Bingazi, Hicaz, Bingazi, Kosova, Tiran, Berat (Arnavutluk), Saray-Bosna, bu
levhalarda sıklıkla ismi geçen şehirlerdir. İsteyen gidip şehitliklerde yatan Arap, Arnavut, Bosnalı şehitlerin mezar
taşlarını hemen görebilirler.
Milli Savunma Bakanlığı Arşiv
Müdürlüğü’nün Çanakkale Şehitleri Listesi’nde Arap, Arnavut ve Boşnak şehitlerin kayıtları alel aşikâr görülmektedir.
“Laikçi tarih”, işte tam buradaki gibi çarpıtma, örtbas, tersyüz, çakma bilgilerle
doludur.
Gelelim söz konusu makaleye...
Makaleden
bazı cümleleri kısaltarak,
sadeleştirerek aynen aktarıyorum:
“Seferberlik
başladığında ordunun mevcut askerlerinin doğum tarihleri 1891, 1892, 1893’tü.
Geçici asker alma kanununu ile, 1894 doğumlular da, 1914 yılında orduya katıldılar.
“Yedek
Subaylar Kanunu” çıkarılarak lise mezunları, üniversite, yüksekokul ve medrese öğrencileri yedek subay yapıldı.
Asker alımlarına başlamasıyla birlikte gençler, talimgâha girmek için koşmakta
ve bütün kapılar, avlular, koridorlar gençlerle dolmaktadır.
12 Mayıs
1914’te de Padişah V. Mehmet Reşat’ın iradesiyle Mükellefiyet-i Askeri Kanûn-i
Muvakkati yürürlüğe girer. Kanun, Şeyhülislâmlıktan
çıkarılanları askerlikten muaf tutuyordu. Hayri Efendi, Şeyhülislamlıktan
kendisi dahi çıkarılsa, askere alınması
gerektiğini belirterek, kanunun bu kısmını sildirdi.
Osmanlı
coğrafyası, 12 kolordu asker alma bölgesine bolündü. Irak’taki 13. Kolordu Asker Alma Dairesi Irak bölgesinde, Arap aşiretler içerisinden gönüllü birlikler
oluşturdu.
Hicaz Kolordusu (Asir) 58. Tümen ve geçici 3
piyade tümeninden oluşuyordu.
Medreselerin yoklama defterleri
incelendiğinde Batum,
Dağıstan ve Bosna’dan medrese
eğitimi için gelen talebelerin askere
gittikleri görülür. Bayezid Medresesi
kayıtlarında 30 kişiden 9’unun Çanakkale’ye askere gittiği görülmektedir.
Osmanlı
Devleti’nin çok uluslu bir yapıya sahip olmasından dolayı, Çanakkale
Muharebelerinde savaşmak üzere bölgeye sevk edilen askerler içinde Türk ve Arap gibi Müslüman askerlerin
yansıra, sayıları çok olmamakla birlikte, Rum, Musevi, Ermeni, Keldani,
Yezidi ve Nusayri gibi gayrimüslim askerler de vardı.
İtilaf Devletleri,
Rum ve Ermeni gibi gayrimüslim askerleri, istihbarat kaynağı olarak kullanmak
istiyorlardı. Askere alınan Ermeniler de yer yer Ruslar, Fransızlar ve
İngilizlerle işbirliği yapıyorlardı.
10. Tümen, 8 Mayıs 1915’te Kudüs’te teşkil edildi. Nablus’a doğru yürüyüşe başladı. Üç
günlük yürüyüşten sonra, vagonlarla Satta,
Cenin, Sile istasyonları geçilerek Dera’ya
gelindi. Buradan Şam, Halep, Rayak
yoluyla Raco’ya, oradan da önce yürüyüşle
ve sonra trenle Çanakkale’ye gitmek üzere, Tarsus’a gelindi.
Libya, Mısır, Tunus, Afganistan,
İran, Gürcistan, Azerbaycan, Kırım gibi ülkelerden gönüllü
olarak gelenler, Çanakkale Cephesi’nde
Osmanlı Devleti’nin saflarında savaşa katıldılar.
Osmanlı Devleti’nden kopmuş Balkan topraklarında yaşayan Müslüman halk
ise savaşın patlak vermesiyle birlikte anavatan olarak gördükleri Anadolu’nun
elde çıkmaması için gönüllü olarak Yunanistan, Arnavutluk, Makedonya, Bulgaristan, Bosna ve Kosova gibi
ülkelerden trenlerle aç susuz
haftalarca süren yaya yolculuklarından
sonra Çanakkale’de savaşa katıldılar.
Yazar,
laikçilerin iddiasının aksine imam, müezzin, tekke, türbelerden tek kelime bahsetmezken, papaz ve hahamlardan askerlikten ilgisiz olarak bahseder.
Makalede medrese
öğrencilerinin askere gittikleri, Şeyhülislamın askerlikten muaf olmayı kabul
etmediği Hicaz, Filistin, Ürdün, Suriye, ve Irak’tan Çanakkale için kolordular
tertip edildiği anlatılır. Balkanlardan her milletten Müslümanlarla, Libya, Mısır, Tunus, Afganistan, İran,
Gürcistan, Azerbaycan, Kırım Müslümanlarının akın akın Çanakkale’ye
savaşmaya gönüllü geldikleri belirtilir.
Laikçiler, Çanakkale’de bizimle omuz omuza
savaşan Arap, Boşnak, Arnavutlara böylesine kin doluyken, 300 bin Türk’ün katili İngiliz, Fransızlara neden sevda doludurlar?
Laikçiler, bugünkü İsrail Ordusunun çekirdeğini oluşturan “Siyon Katır Birliği”nin Çanakkale’de bizimle savaşmış olmasına tek laf etmezlerken, içlerinden bazıları, arada
bir ağlama duvarında neden ağlamaktadırlar?
Laikçiler, Arap, Arnavut, Boşnaklara kin kusarken, Çanakkale’de düşmana
çalışmış Rum, Ermenilere neden sevgi
doludurlar?
Laikçiler 1929 yılında, Çanakkale
şehitlerinin daha kefenleri kurumamışken, Türk
katili İngiliz donanmasını, İstanbul’un tüm eğlence yerlerini beyazlara
boyatarak, adeta İstanbul’a gelinlikler
giydirerek İngilizlerle kucak
kucağa, dansları, baloları, neden tertip
ettiler?
Laikçiler, Libya, Mısır, Tunus, Afganistan,
İran, Gürcistan, Azerbaycan, Kırım’dan koşturarak gelip can veren Çanakkale şehitlerine
bu iftiraları neden reva görmektedirler?
Neden?