Millet Liderini Görmek İstiyor
Son zamanlarda birden çok konu ile dağılan Türkiye gündemini bir kenara bırakırsak Türkiye’nin gelişmesini sağlayacak ve ana hedeflerine ulaşmasını temin edecek birincil hedefin “reformlar” olduğu gerçeği tüm çıplaklığı ile öylece ortada durmaya devam ediyor.
Cumhurbaşkanlığı
Hükûmet Sistemi olmasaydı eğer şimdiye kadar birçok kez istikrar bozucu “girişim” hayata geçirilmiş olur ve dış
politikada ince bir çizgide yürütülen dengeler “tamamıyla” yıkılırdı.
Sınır ötesi operasyonların (şehitler vermemize rağmen) sanki
hiç yapılmadığı bir duruma getirilirdik.
Büyüyen, gelişen Türkiye’nin kabına sığmayarak etrafına
kayıtsız kalmamasını “Yeni Osmanlıcılık
hayali” diye dile getirenler şimdilerde Britanya’nın “Üzerinde Güneş
Batmayan İmparatorluk” özlemini yansıtan “Küresel Britanya” projesini hiç görmüyorlar bile...
Hâlbuki o Britanya
bu hedefi için Avrupa Birliği’nden bile
bir çırpıda vazgeçti.
İtalya’nın Çin ile ortak olduğu Kuşak Yol Projesi’nde “Kutsal Roma İmparatorluğu”nu
canlandırma hayali, Makedonya’nın “İskender’in Makedonya İmpartorluğu”
geçmişi ve bundan korkan Yunanistan’ın
AB’ye giriş için isim değişikliğini
dayatması ama aynı Yunanistan’ın “Megalo Idea” hedefiyle hareket etmesi devletlerin
kendinden büyük hedefleri ile varlığını tahkim ettiğine güzel birer örnek
oluyor.
Tarihinde Orta Asya, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Balkanlar, Kafkaslar ve daha niceleri olan Türkiye’nin artan gücüyle bu bölgelerde varlık göstermesi yadırganmamalı.
Kürt, Laz, Çerkez,
Alevi, Sünni herkesin de bu hedeflerde bir pay taşıması ve sistemin içine
çekilmesi, hayallerin “hayallerimiz”
olması anlamını taşır.
Bu konuda atılması gereken adımların eksikliği hayal arayan
grupların “başka hayallerin” peşinden
koşmasına neden oluyor.
Dünya düzeni tüm liberal söylemlere rağmen “reel politik” yaklaşımdan asla ve asla
vazgeçmiyor.
Kapitalist Sistemin zirvesi neoliberal politikaları dünyaya bir zorunluluk olarak dayatan ABD bile Çin karşısında kaybettiği gücünü tahkim etmek için reel politik
tedbirlere sarılmış durumda.
Ermenistan, tam da bu noktada “inanmış/inandırılmış” olan halkın neler yapabileceğini gösteriyor.
“Büyük Ermenistan”
hayalini canlandırmak isteyen Ermeniler, Erivan merkezli sözde “Batı Ermenistan Devleti” kurdular ve
dijital vatandaşlık bile vermeye başladılar.
Türk yetkililer tarafından birçok kez terör devleti olarak
nitelendirilen Ermenistan’ın Yukarı Karabağ savaşında sivillere
yönelik “acımasız” tutumuna tüm
dünya şahit olmuştu.
Yıllarca Rusya’ya
sığınan Ermenistan’ı hedeflerinden
vazgeçirmeden Batı’ya entegre etmek isteyen Paşinyan’ın karşısına bu hedefler
dikildi.
Karabağ’da olanlar Ermeni devlet refleksini harekete geçirdi
ve ordu istifa talebinde bulundu.
Paşinyan halkı sokağa çağırdı. Ciddi bir destek buldu.
Kitleleri dinamik ve bir arada tutmak için hedeflerin
verilmesi ortaya koyulması çok önemli.
Nasıl ki dijital bir devlet olarak kurulan sözde Batı Ermenistan devleti bu amaca
hizmet ediyorsa Paşinyan’ın Türkiye’ye
yönelik ambargosu da buna hizmet ediyor.
Çevre ülkeler hedefleri için koştururken Türkiye kendi
hedefleri için neler yapıyor?
Pek çok şey...
Ama daha fazlası yapılmalı.
Trump ilerleyen
yaşına ve büyük servetine rağmen seçimleri kaybetmemek için mitinglere koştu.
Halkı bırakmadı. Koltuğu bırakacağının açıklanacağı gün bile
senatonun önünde kitlesini harekete geçirdi.
Türkiye’nin hedeflerine ulaşması için reform gündemini
örtecek gündemlerden kaçınması çok önemli.
Ama en önemlisi “Halkın
adamı Erdoğan” söyleminin pandemiden daralan halka tekrar hatırlatılması
olmalı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
halkın adamı olmasını sağlayan en büyük özelliği iyi günde de kötü günde de hiçbir
makamı umursamayıp sürekli sine-i millet
yaklaşımıyla hareket etmesiydi.
Bu anlayışıyla, ilerleyen yaşına rağmen tedbirler alarak
süreç içinde aktif bir şekilde sahada olmaya özen gösterdi.
AK Parti’nin il kongreleriyle yenilenen ekiplerdeki büyük değişim bu yönde atılacak adımın işaret fişeği...
Kongrelerde halka karışmanın antrenmanını yapan Erdoğan’ın pek yakında yakın temasa geçeceğini söyleyebiliriz.