Muhalefetin perişanlığı
Türkiye seçim atmosferine giriyor. Ekonomide ciddi sıkıntılar var. Enflasyon hızla tırmandı. Ege’de, Akdeniz’de kıskaca alınma ve kuşatılma tehdidi yaşıyoruz. NATO ile sıkıntılar tırmandı.
Türkiye’nin içinden geçtiği durum muhalefetin
başına konmuş bir devlet kuşu.
Anacak muhalefet hep “dam başında
saksağan” havalarında.
Bizim nesiller bugüne benzer bir ortamı yetmişlerde
yaşamıştı.
Enflasyon her yıl aralıksız 100-120’lerde
seyrediyordu. Ülkede ampul, çay, şeker, benzin, mazot, gazyağı, kömür,
margarin, et her şey karaborsa idi.
Ecevit ve Demirel ardı sıra başbakan
oluyor, bir yılı tamamlayamadan yer değiştiriyorlardı. İktidara gelen kısa
sürede umutları tüketiyor, muhalefete düşüyordu.
Ecevit “Karaoğlan” “Kıbrıs Fatihi” şişirmeleri
ile birkaç kez iktidara iteklense de kısa sürede balonu sönüyordu.
Anarşi ve terör en ücra sokaklara kadar
yayılmıştı.
Sonunda, Demirel “24 Ocak”
kararları ile ekonomiye neşter attı.
“24 Ocak” kararlarının mimarı Demirel’in müsteşarı Özal’dı.
Anarşi ve terör bahanesiyle yapılan 12
Eylül’ün darbecileri bile ekonomi bakanlığını Özal’a vermek zorunda kaldılar.
1983’de darbeyle ara verilen demokrasiye tekrar
dönülüyor seçimlere gidiliyordu.
Üç parti kuruldu.
Seçime giren partilerden ikisi cuntanın-devletin
partisi, Özal’ın ANAP’ı ise halkın partisi idi.
Halk Özal’ı yeterince tanımıyordu.
Özal eline kalemi aldı, ekranlara çıktı.
Konuşurken hep kalemi elinde olurdu.
Özal kalemi ile halkı ikna etti.
KİT adı verilen o yıllarda karadelik
denilen, devletin kanını emen kamu iktisadi devlet teşekküllerini, yani devlet
işletmelerini devletin sırtından atacak, ülkeyi serbest piyasa
ekonomisine geçirecek, din ve fikir özgürlüğü getirecekti. Bolluk
vadetmediği gibi kemerleri sıkacağını açıkça söylüyordu.
Halk Özal’a inandı ve güvendi.
Rakipleri Sunalp ve Calp’ın bol keseden
vaatlerine itibar etmedi.
Calp’in partisi bildiğimiz CHP’ydi.
Cuntanın adayı Sunalp’in partisi de klonlanmış
CHP’ydi.
Özal, cuntanın
seçimlerdeki türlü fırıldak ve çelmelerine, darbe lideri Evren’in açıkça kösteklerine
rağmen ipi göğüsledi.
Seçimleri kazanmış olmasına rağmen Devlet
Başkanı Evren Hükümet kurma görevini Özal’a vermemek için ayak sürüdü. Sonunda
mecburen hükümeti kurma görevini Özal’a verdi.
Günümüz muhalefet liderlerinin hiçbirinin
ekonomik donanımları Özal kıratında değil.
Ekonominin uluslararası şartlar ve pandemi
tesiriyle de girmiş olduğu olağanüstü darboğaza, mevcut hükümetten daha göz
doldurucu, daha ikna edici reçeteleri yok, tabii ki olması
gerekirdi.
İçlerinde ekonomi tecrübesi en fazla olan
Ali Babacan’ın ne dilinde ne elinde Özal vari ne bir formül ne de reçete var. Muhtemelen
ne yapacağını da bilmiyor, olsa anlatırdı.
Babacan halktan vize almak yerine, laik
çevrelerden, global güç odaklarından vize almaya çabalıyor.
Bu çirkin yolun, çıkmaz sokak olduğunu, “antika
politikacılar müzesi”nde yerini aldığında görecektir.
Laik çevreler, “asıl CHP” dururken
neden “çakma CHP”ye destek olsunlar?
Babacan’ın AK Parti’yi 20 yıldır
iktidarda tutan ruhu kavrayamamış, bu ruha katılmamış, katılıyormuş gibi
yapmış, olması esef vericidir.
Elinde yaraya merhem bir reçete olmayan Davutoğlu
da tüm enerjisini sen-ben kavgasına harcıyor.
Davutoğlu da Babacan gibi laik çevrelerin
gözünün içine bakıyor, onlardan vize alma derdinde, halkı tınmıyor, halk
kırmızı kartı gösterince Hanya’ yı, Konya’yı görecektir.
Davutoğlu ve Babacan neden iki
partidirler, anlaşılabilmiş değildir.
Kılıçdaroğlu’na gelince ne ekonomi ne de halk umurunda…
Getirildiği zoraki Genel Başkanlığı kısa
süre daha sürdürüp, dolmakta olan miadıyla sahneyi terk edecek gibi gözüküyor.
CHP bir asra dayanan tarihi geçmişi ile
orantılı bir ağırlığa ve ciddiyete sahip değil. Sovyetler sonrası çöken “Sol
ideoloji” gibi CHP de harabeye döndü.
CHP, PKK meselesinde bile yalpa yapıyor, devlet
kuran partiye yakışır omurgalı, kararlı bir duruş sergileyemiyor.
Yunanistan’la son sürtüşmelerde takındıkları
“Ege Adaları Yunanistan’ındır” tavrı ile yine “Pes!” dedirttiler,
yine yanıltmadılar.
Bu bir “CHP Klasiği” oldu.
Akşener, sanki Cem Uzan vari gidiyor, global
rüzgarlarla şişirilen balonu bir anda sönebilir.
Akşener’inde ne sihirli bir formülü ne
iddiası var, ne sorunları, ne çözümleri biliyor, ne de umurunda.
“Ülke” odaklı
değil, “Erdoğan’ı indirme” odaklı yavan, kozmopolit “indireceğim!,
indireceğim!, indireceğim!” politikası yapıyor.
Erdoğan’ın işi zor görünmüyor.