Dolar (USD)
32.53
Euro (EUR)
34.85
Gram Altın
2438.17
BIST 100
9716.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

07 Temmuz 2022

Nasıl bir buhran çağına denk geldik biz!

Kafası karışık, gönlü bulanık kişilikler olarak yüzüyoruz artık bu çamur deryasında. Örümcek ağına takılı kalmış bir sinek gibi bocalayıp duruyoruz.

Nasıl bir buhran çağına denk geldik Ya Rabbim? Bin yıl geçti yine üzgünüz. Bin yıl geçse de yine üzgün olacağız. Yaşamak gibi hastalıklı, nevrotik bir hal bu.

Yüzüne hasret gibi çarpan bir meltem esintisinden bile yoksun bırakılan insanların acıklı hali ne hüzünlü. Ne olacağını henüz kestiremediğimiz bir bulanıklığın içerisinde artık bizi ne teskin eder bilemiyorum.

Yaşayıp gidiyoruz mu demeliyiz bu saçmalığa? Yoksa “Ah, canıma yetti mi demeliyiz?” Ya da Rimbaud gibi “lanetli gün defterimizden bu uğursuz yaprakları koparalım gitsin mi” demeliyiz.

Aniden yere yıkılıverecekmiş hissini veren soluk benizli sara hastasını andıran bu soğuk sevimsiz yaşamın kıyısında…

Uğultusu, kulağımızı sağır eden bu çağın karmaşıklığında, zevzeklerin geviş getirmesine mahkûm bırakılmış insan yığınlarının arasında…

Yine bir kurban arifesindeyiz. Ve yine düşmeden, düş görmeden, vazgeçmeden, alçalmadan, acı çekmeden, bedel ödemeden kazanmanın ve yükselmenin derdindeyiz.

Dünyaya tutuklu, tutkulu içi boş bedenlerin makam, mevki, haz ve para düşkünlerinin insan meselesini iyice karmaşıklaştırdığı bir fetret dönemindeyiz.

Ayaklarımızı yerden kesen, aklımızı başımızdan alan, insanın gözden düşürüldüğü acayip bir çağ bu.

Siyasetin tadı kaçtı. Konuşacak bir şey bulamayan insanların kirli çamaşırlarını sergilediği tuhaf bir ortam oluştu. Sanat, eskisi gibi ruha hitap etmiyor. Psikoloji, insan ruhunu kirletiyor. Bilim, putlaştırıldı ve totaliter bir amaca hizmet ediyor.

Eskiden olduğu gibi filozoflarımız yok artık felsefe profesörlerimiz var. İlahiyat dünyası olan bitene kör ve kendi aralarında çatışma halinde. Herkes bir diğerini cehenneme göndermekle meşgul.

Ortada münevver kalmadığı için aydınlar bir kitaptan alıntı yapmadan düşünemiyor, düşünse de bir işe yaramıyor.

Kant’ın ifadesiyle söyleyelim, erginleşme yetisi, bağımsız ve otonomi yetisi, kendi için kurallar koyma yetisi, seçim yapma ve eleştiri yapma yetisi körelmiş yığınlara dönüştük.

Bunca karmaşıklık içinden insan çıkmıyor maalesef.

Bernard Le Bovier de Fontenelle’nin “Ölülerin Diyalogları”nda, Montaigne’nin Sokrates’in sorusuna verdiği cevapta olduğu gibi; her zamankinden bozuk ve çılgın bir dünyada yaşadığımızı ifade etmeye çalışıyorum.

Her şey gittikçe aleyhimize işliyor. İnsan soyundan olmayan bir yapılanmanın insan soyunu kurutmak için giriştiği savaşta önce zihnimizi ve ruhumuzu teslim ettik.

Sanırım biz, bir şeyleri yapmaya yanlış yerden başladık. Anlayacağınız merdiveni yanlış duvara yasladık. Medeniyetin inşasından evvel insanın inşasını konuşamadık mesela.

Heyecanla tüm insanlığın yegâne kurtuluş ümidi olarak boy gösterirken, ahlak, erdem, vicdan ve aklı ileri seviyede diri tutmanın ne denli gerekli olduğunu ıskaladık. Yol, köprü, okul inşa etmeden evvel bizzat insanın inşasını konuşamadık.

Onu diyorum, İnsan bir devrim yapacaksa eğer bunu kendi içinde, kendisi için yapmalıydı. Kalbini merhametle kuşatmalı, özünü-cevherini gürleştirip, ilahi pırıltının bir yansıması olarak belirmeli ve var olduğunu idrak edebilmeliydi.

Sustum ve sözü İsmet Özel’e bırakıyorum: Düzelme olmayacaksa “Battı balık yan gider!” mi diyelim? Hayır, tam tersine. Ben kırılanı tamire, eğrileni doğrultmaya, bozulmuşu düzeltmeye gayret sarf etmektense yepyeni bir Türkiye kurma hazırlığını teklif ediyorum.

Yeni bir Türkiye’yi göze almak bizi tamirat ve restorasyon uğruna boşu boşuna çaba sarf etme aymazlığından kurtaracaktır. İçinde yaşadığımız toplum sakatlanmışa işte bu aymazlıkla sakatlanmıştır.

Bayramınız mübarek olsun dostlarım…