Dolar (USD)
32.48
Euro (EUR)
34.85
Gram Altın
2439.28
BIST 100
9716.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

21 Haziran 2021

Olduğunu anladığında ölürmüş insan!

Bulunduğun yerden ayrılmak, aklına getirir arkanda bıraktığın her şeyi. Hayatın içindeyken kıymetini bilmediğimiz her ne varsa tek tek geliverir hatırımıza ve işte o an anlarız arkamızda bıraktığımız her şeyin kıymetini, olduğumuz yeri bırakıp giderken.

Anlamak için bir şeyin kıymetini kaybetmek mi gerekiyor her şeyimizi? Sorması kolay, düşüncesi can acıtıcı, cevaplanması hazin bir soru!

İnsan kendine, kendini sorduğu bütün soruların cevabını biliyor bilmesine lakin cevabını bildiği soruları kendisine sormak konusunda o kadar cesur değil. Kendimize karşı hiçbirimiz cesur değiliz. Cesaret insanın kendiyle yüzleşebilmesinde saklıdır. Kim bilir bu erdemi gösterebilmiş olsaydık daha pek çok soruya çok daha rahat cevap verebilecek ve kendimizden ve yaşadıklarımızdan bu kadar utanmayacaktık. Dönüp arkamıza baktığımız zaman her birimizin gözü, koca pişmanlıklarımızın dolu olduğu anılardan başka bir şeye ilişmiyor. Sorsan herkes cesaret abidesi kesilir düşmanına karşı, lakin en büyük düşmanı kendidir insanın ve ona karşı da pek cesur olduğumuz söylenemez.

Eskilerin “Yaş kemale erdi.” diye bir tabiri vardır. Yaş kemale erince insan iç dünyasında daha cesur oluyor aslında, ancak bu cesaretini dışa vurmakta biraz aciz biraz da çaresiz kalıyor. Kendi iç dünyamızdaki anaforlarda bocalayıp, kendimize kahrettikten sonra depresyon denen bir trene binerek kendi iç dünyamızdan daha uç bir dünyaya doğru yolculuğa çıkmaya başlıyoruz. Bu yolculuğumuzun en hazin tarafı ise yolculuğumuzun son durağının bir psikoloğun hasta koltuğunda son buluyor olmasıdır.

Bütün sorunlarımızın tüm cevaplarını bildiğimiz halde işinin uzmanı olarak kabul ettiğimiz psikologlara iç dökerek sorunlarımızı anlatıyor ve en nihayetinde yine kendi sorunlarımızın cevabını yine kendimiz veriyoruz. Sonra da ilgili psikolog için “İşinin ehli bir insanmış!” diyerek verdiğimiz paranın tesellisini yaparak içimizi rahatlatmaya çalışıyoruz. Ne hikmetse parayı ödeyince kendimizi rahatlamış hissederek iç dünyamızdaki yolculuğumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Peki, nedir içimizi rahatlatan cevaplar? Bulduğumuz veya bize buldurtulan cevapları kendimize karşı artık sesli bir şekilde dillendirebilecek miyiz? Yoksa içimize atıp, kendimizle yüzleşmemizi bir başka bahara mı erteleyeceğiz?

Bir “olmak” vardır insan için… Doğumdan ölüme kadar uzayan uzun metrajlı, kısa pasajlarla dolu, kare kare örülü sahnelerle döşeli, adına yalnızlık dediği hezeyanlarla çevrilmiş, engelli arazi modunda bir moda ile kuşatılmış olan bir yolculuk. Olmak yolculuğu...

Sıradan ve basit olan bu hayatı, o kadar büyük anlamlarla kuşatmaya çalışırken kodlarını değiştirmeye zorladık ki dört duvardan ibaret olan bir evi en pahalı eşyalarla süsleyip o evin anahtarını kaybetmiş bir ev sahibi gibiyiz şimdilerde. En mükemmeli aramak için didinip uğraşıp en sonunda o mükemmeli bulduğumuz zaman da onu yaşamaya ömrümüz vefa etmeden trenden indirildik. Olmak yolculuğunun ara durağı; “Ölüm!”

Durakta trenden indirilirken anlıyor insan kaybettiği her şeyin kıymetini. Bir trafik kazasında, bir deprem anında, ölüm ile burun buruna geldiğimiz herhangi bir zaman diliminde saniyeler hatta saliseler içinde o güne kadar yaşadığımız bilmem kaç yıllık ömrümüz bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçerken zihnimizde beliren ilk anda gizlidir en büyük pişmanlığımız. İşin daha da acı tarafı o saliselik süre kadardır aslında bütün yaşamımız.

Hulasa olduğunu anladığında insan ölüm oluyor durağı bu yolculuğun. Olmak ölmektir nihayetinde... Olmamayı dilemek ise yaşarken öldüğünden habersiz yaşamaktır. İki çetin durum ortasında çaresiz med cezirler yaşıyoruz efendiler… Bu gelgitler içerisinde olduğumuzu anladığımız an ise öldüğümüz andır. Vesselam.