Dolar (USD)
32.48
Euro (EUR)
34.92
Gram Altın
2434.28
BIST 100
9716.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

01 Aralık 2020

Ölümün içinden geçiyoruz

Salgının hepimizin ağız tadını bir miktar bozduğu malum. Ağız tadını; yani yaşama sevincini. “Sık sık ölümü hatırlayın” derken son peygamber, ara ara, hayat fazla tatlı olduğunda aslolanı unutuverme ve bencilce ağız tadını ve yaşama sevincini amaç edinmeye varan sapkınlığımızı erkenden kontrol altına almamızı tembihlemişti büyük ihtimal. Zaman zaman kontrol güncellemesini.

Çünkü eşit ağız tadı, eşit yaşama sevincinden uzağız. Sevinçlerimiz, huzurlarımız eşit değil. Çoğu zaman olduğu gibi pek azımız daha iyi, daha güzel, daha konforlu, daha mutlu mesut yaşıyor, yaşamayı sevmelere, hazlara doymuyor, pek çoğumuz da ya onları izliyor, ya da ölüyordu. “Biri yer, biri bakar kıyamet bundan kopar.” ata sözü, içimizdeki billboardlarda hiç silinmese ne kıymeti var. Yaşanılan şey bu. Terazinin bir kefesi daima makarna, bulgur, patates.

Farklı bir kıyamet koptu. Koparıldı veya. Sebeplerinden birinin bu olmadığını kimse iddia edemez ya. Hatta koparılma sebeplerinden birinin “bakanlar ölsün, yiyenler kalsın” veya “nüfus dursun, nefesler, canlar azalsın, kaynaklar sınırlı” olduğu dahi iddialar arasında. Biz üretilen veya ithal, intihal, çalıntı komplo teorilerini “Yerli Kahinler ve Biz” adlı yazımızda ele almıştık.

Şimdi sık sık ölümü hatırlamayı bıraktık. Ölümü yaşıyoruz. Hatırlatmaya ölüm yazmamıza adeta gerek kalmadı. Ne çok sela duyuyoruz. Ayrılık Allah’ın emri ölüm olmasaydı diyecek kadar olduk.

Yaşama alanımız koca şehrimiz ve istersek dünyanın herhangi bir yeri iken sadece evimizle sınırlanıyor. Sokak, rüzgar, güneş, ani karşılaşmalar, selamlaşmalar, bir oturup çay içmeler, kahve ısmarlamalar gittikçe alınıyor elimizden. Artık birbirimize bazı şeyleri öğütlemenin bir tadı yok. Öğüt kapımıza dayandı. Öğüt can alıyor.

Bütün bu acılar yaşana dursun, en çok dayanışma gereken şu zamanlarda bile birbirini suçlayan trolleri, bir diğer anlamıyla özellikle sanallığa gizlenip bağıran o cesur korkakları sessize almak isteyenler olarak çoğunluğu teşkil ediyor olmalıyız. Yeterince sorunumuz var ve çözmek için sükunete ihtiyacımız varken sanalı siper edinerek daima sorun yaratmaya çalışan bu amaçsız tiplerden bunalmış durumdayız.

Evlerimize çekildiğimiz şu dönemde, sanal da olsa kesintiye uğramayan sosyal hayatımızın, etkinliklerimizin, dünyaya açılma imkanımızın huzurunu bozan bu güruhu hukukun daha çok dikkate alması gerekiyor. Sanal gerçekliğe hep birden uyandığımız şu günlerde o sokak ve meydanlarda da huzur istiyoruz.

Her şeyin farkında olma sürecimiz işliyor. Başa gelen olumsuz şartların altından kalkmada, eskisinden daha fazla sorumluluk almanın tam zamanı. İnsanları sabır şartlarına maruz bırakıp, üstelik bir de şükretmelerini telkin etmek hoş değil. "Bu zor şartları nasıl aşarız?" sorusuna bir cevap olarak hepimizin ve irili ufaklı her kurumun kendince bir çözümü olmalı. Olağanüstü zamanlar olağanüstü çözüm atakları gerektiriyor.

Ölüm de hak. Ayrılık ta. Olağan, tabii akışta gelsin yeter ki…

Şundan bıktık usandık.

Cazgır başkaldırılar, hep ergen bir öfke, ezber bir isyanla kendi ülkesine duyulan ithal hınçlardan, süklüm püklüm, tek adamcı itaat ve çok millî dalkavukluklardan

uzak şahsiyetlere çok ihtiyacımız var. Bununla her başkaldırı cazgır, her öfke erken, her isyan ezber demek istemiyoruz. Veya her itaat yapay, her takdir haksız da demek istemiyoruz.

Demek istediğimizi söylesek yetmiyor işte bu ülkede. Demediğimizi duyuyor insanlar, dediğimizden önce. Mefhumu muhalefetle bozulmuş anlama samimiyetleri. Birbirimizi duymak ve hakikaten anlamayı istemek konusunda da yozlaşmış haldeyiz vesselam.