Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.94
Gram Altın
2323.54
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

04 Ocak 2021

Önyargı en büyük kâbusudur ruhun

Üniversiteden mezun olduğum yıl yüksek lisansa başvurmuştum. Felsefe Tarihi bölümünden yüksek lisans yapma başvurum kabul edilmişti. Üniversiteye hazırlanırken beraber ders çalıştığım bir arkadaşım üniversiteyi kazanamamıştı ve kısa yoldan ticarete atılmıştı. Allah yüzüne bakmış ve bir şehirde büyük bir üniversitenin yakınında kafe işletiyordu. O günlerde yolum o şehre düşmüş ve gitmişken arkadaşımın çayını içeyim diye yanına uğramıştım. Sohbet, muhabbet derken üniversiteyi kazanamadığını ancak hayata kestirme yoldan geçiş yaptığını anlattı. Bunları anlatırken de yüreğinin bir tarafında saklı duran okuyamamış olmanın sızısını gizlemeye çalışıyordu.

Daha sonra garsonu çağırdı. Garson yanımıza gelince garsonun üniversitede okuduğunu ve yaz aylarında yanında çalıştığını söylerken bile “Okuyamadım ama okuyanlar benim yanımda çalışıyor.” edasına bürünmüştü. Bu da yetmezmiş gibi yarasına tuz basarcasına beni de çalışanına takdim ederken İlahiyat Fakültesinden mezun olduğumu ve Felsefe Tarihi bölümünden yüksek lisans yaptığımdan bahsetti. Bunun üzerine garson kız:

- Nasıl yani, anlayamadım! İlahiyat gibi ön yargılı bir bölümden mezun olacaksınız ve felsefe gibi ön yargısız bir bölümden yüksek lisans yapacaksınız. Bu nasıl bir çelişkidir? diye sorunca, dil işte bu, kemiği yok ki, hemen cevap verdim:

- Pardon, ama şu an kim ön yargılı davrandı?

Bu sözüm üzerine garson kız mahcup bir edayla başını önüne eğdi. Bunun üzerine arkadaşım söze girerek konuyu kapattı.

- Hadi kızım, sen bize iki tane ön yargısız çay getir, içelim.

***

Evet, maalesef ama en iyi bildiğimiz işlerin başında “insanları etiketlemek” geliyor. Bucu, Şucu, Ocu... cı, ci, cu kavramlarını o kadar rahat tüketiyoruz ki, kavramları tüketirken insanlığımızı ve etrafımızdaki insanları da tükettiğimizi fark etmiyoruz.

Sonuna -izm eklediğimiz kelimelerle insanları ötekileştirmek gibi bir meziyetimiz var! Ötekileştirirken de kendimizden uzaklaştırdığımızı ve araya yıkılması imkânsız duvarlar ördüğümüzü fark etmiyoruz. Yaftayı koyunca karşına almak daha kolay geliyor insana. Karşındakiyle aranda var olan köprülere dinamit koyup patlattığının farkına varmadan.

Ortaya bir değer koymak ve değerler üzerine bir dünya inşa etmek fikri o kadar uzaklaştı ki zihnimizden, peşinden gitmeye bile mecalimiz kalmadı. Yenilgiyi peşinen kabullendiğimizi bile kendimize itiraf etmekten aciz hale geldik.

Sohbet etmenin, oturup birlikte çay içmenin bir şablonu veya kalıbı yok. Herkes, herkes ile pek ala muhabbet edebilecekken biz takındığımız maskelerin arkasından birbirimizi vurarak kaçıyoruz birbirimizden ve birbirimizden kaçarak ufalıyoruz maskelerimizin arkasında. İçimizde kopan fırtınalara kulak tıkayıp vesvese ile kol kola girerek kırıp döküyoruz birbirimizi. Nihayetinde kırık bir kalp, örselenmiş duygular ve birbirinden kaçmaya yemin etmiş insanlar kalıyor avucumuzda. Avucumuzdan kayıp gidiyor gelecek adına büyüttüğümüz düşler.

Biri ırkçı, diğeri gerici, beriki bölücü, karşıdaki hain, daldan dinci, budaktan solcu, gövdeden faşist ve bu yaftaları bize vuran da AYDIN, ENTELEKTÜEL, MEDENİ. Tabi yersen. Yemiyoruz ama zorla yediriyorlar bize. Aşımıza katıp yediriyorlar, sözümüze katıp söyletiyorlar, gözümüze gözümüze sokuyorlar, nihayetinde bu nifakı ruhumuza işliyorlar.

Aynı masada oturup sohbet edip, yemek yiyip, çay içmek dururken bize masanın altında birbirimizi yeme rolünü biçiyor masanın üstündekiler. Adına entelektüellik, medeniyet dedikleri edayla.

Hafiften irkilmeye başlasak, hani masa hafiften sallansa korkularını yüzlerinden çok iyi okuyabileceksin. İşte o hafif sarsıntıya tahammülsüzlükleri de bundandır.

Kol da bizim, yen de... Kırılsan da kırma. O kırgınlık yen içinde tedavi olur elbet. Aksi takdirde kırıla kırıla kol da gider elden yen de... O vakit kırgınlıklarının tedavisi de imkânsızlaşır. Öteledikçe ötelenirsin ve öteleniriz.

Ön yargı en büyük kâbusudur ruhun. İnsan tüm kâbusları gece rüyasında görürken, ön yargı kâbusunu gündüz kendini en uyanık zannettiği uykusunda görür. Lakin bunun kâbus olduğunun bile farkında değildir. O kadar sinsidir bu kâbus.

Bu sinsiliği fark edecek feraset zihnimizde ve ruhumuzda mevcut. Gelin insanlık paydasında buluşarak birbirimizi paylamadan, bölmeden ötekileştirmeden olduğumuz gibi kabul edelim. “Yaratılanı sevelim Yaradan’dan ötürü…”

Kâbusu sadece rüyalarımıza hapsedip, aydınlık bir günün sabahında önyargısız bir şekilde birbirimizi severek ve sevdiğimizi söyleyerek başlayalım güne. İşte o zaman güzel günlere kapı aralamış olacağız.

Ves-Selam

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan