Pandemi ve korku mutantı
DSÖ’nün insandan insana bulaşmıyor, hayvandan insana bulaşıyor ve hasta değilseniz maske takmanıza gerek yok diyerek başlattığı covid macerası aşı pasaportlarıyla devam ediyor.
Öyle bir zamana denk
geldik ki, normal olan anormal, anormal olan normal oldu. Bunun adına da yeni
normal diyorlar.
Bilhassa Türkiye’de insan özgürlüğünü kısıtlayan bilimsel olduğu tartışmalı tüm yasaklara bugüne kadar tek bir parti liderinden tepki gelmedi. Siyasi partiler yasaklar konusunda yekvücut oldular.
Ulusal basında 3-5
yazar hariç biri de çıkıp zincir marketlerde bulaşmayan virüs, küçük esnafın
dükkânında nasıl bulaşır diye soramadı. Soranları da ajanlıkla, ihanetle
yaftaladılar.
Aylardır kan ağlayan esnaf için iki cümle kuramadılar. DSÖ ve bilim kurulu ne derse odur diyerek yasakçılarla yasakçı oldular.
Gece yarısı evsiz
barksız fakir insanlara ceza kesilirken sessiz kalmayı tercih ettiler. Bir avuç
gazeteci hariç kimse bu yasakların bilimsel temeli nedir diye sorup
sorgulamadı.
İstisnasız tüm televizyon kanalları özellikle korku pompalayan tam kapanmacı, tehditkâr bir dil kullanan kibirli yüzleri çıkarmayı tercih etti. Onlar da limon dişlemiş gibi ekşimiş suratlarıyla milleti aşağılamaktan öte bir şey yapmadı.
Muhabirlerini zabıta memuru gibi sokağa salıp dedesi yaşındaki adamlara fırça attırdılar.
Normal günlerde iki kişiyi yan yana gören kanallar ana haber bültenlerinde pandemiyi hiçe saydılar şeklinde haberler döşerken aynı kanallar Beşiktaş’ın şampiyonluğunu coşku içinde kutladılar diyebildi.
Anlayacağınız liberali, sağcısı, solcusu, dindarı, muhafazakârı salgın sebebiyle tüm özgürlükler askıya alınabilir ve her türlü yasak mubahtır noktasında adı konulmamış bir bildiriye imza attı.
İnsanlarımızı rencide eden maskeli videoları kaldıran turizm bakanlığı utandı onlar utanmadı.
Tüm siyasi partilerin destekçileri ayrımsız birbirlerine hakaret etme yarışına girişti. Gece yarısı marketlere akın eden vatandaşlarımızla dalga geçenler bu sefer de Bodrum’a akın eden insanlara hakaret etmeye başladı.
Biri kongreye
gidenleri yerden yere vurdu diğeri Bodrum’a gidenleri. Anlayacağınız yasaklar
konusunda nasıl birlik oldularsa milleti aşağılama konusunda da birlikteliklerini
devam ettirdiler.
Ülkede sessiz sedasız aşı pasaportları düzenleniyor ve aşılanmayan 65 yaş ve üzeri cezalandırılıyor ancak bir avuç insan hariç kimseden ses çıkmıyor.
Geçenlerde Cemil Barlas bir profesöre “Aşı olanlar ağır geçirmiyor fakat bulaşıcılığa devam ediyorlar. Siz aşı olduğu halde bulaştırmaya devam eden birine neden aşı pasaportu koyuyorsunuz?” diyerek bu işin mantığını soruyor ancak profesörümüz ne yazık ki mantıklı bir izah yapamıyor.
En başından beri
tedbirler yetersiz, iş yerleri dahil tam kapanma olmalı ki salgını azaltalım
diyen bir profesör azalma görülünce de bu sefer vaka sayılarındaki azalmaların
alınan tedbirlerle alakası yok, insanları eve kapatmanın doğru olduğunu
düşünmüyorum diyor. Şaka gibi ama değil!
Her defasında kendini yalanlayan bu insana en ufak eleştiri yapıldığında da ondan önce ülkenin gazeteci yazarları sahip çıkıyor.
Bakınız 30 yıldır aşı çalışmaları yapan bilim adamı; Prof. Dr. Stefan Hockertz; “Aşı şirketleri, serbest mRNA hücrelerinin taşıyıcı madde üzerinden küçük mini parçacıklar aracılığıyla hücrelerimize doğrudan eklenmesi ve sonra hücrelerimizin analiz edilmesini planlıyor” diyor.
Hockertz, “Gen teknolojisi vasıtasıyla insanların bir değişikliğe uğratılması söz konusu. Biz, vücuda zerk edilen bu virüsün genetik materyalinin hangi hücrelere gittiğini bilmiyoruz” diyerek tehlikenin altını çiziyor.
Dünyaca ünlü bilim adamı Prof. Dr. Sucharit Bhakdi de mRNA aşılarının tehlikelerini anlatarak “çocuklarım ve torunlarım adına çok endişeliyim” diyor.
O halde neden bu aşıyı dayatıyorlar? Bu insanlar kobay mı? Neden kimse bunu sorgulamıyor? Bunca tuhaflıklar neyin nesidir?
Öyle ki bu virüsün Türkiye’nin ayağını kaydırmak için özel bir operasyon malzemesi olarak kullanıldığını bile düşünecek insan!