Dolar (USD)
32.49
Euro (EUR)
34.89
Gram Altın
2434.20
BIST 100
9716.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

10 Şubat 2023

Psikolojik afet olarak deprem

Arka arkaya gerçekleşen iki büyük deprem sonucunda on ilimiz birer harabeye dönmüş durumdadır. Binlerce insanın hayatını kaybettiği ve yaralandığı deprem, yüzyılın en büyük felaketlerinden biri olarak nitelenmektedir. Gün boyunca televizyonlardan ve sosyal medyadan yıkılmış binaları, enkazlardan kurtarılan insanları, arama kurtarma ekiplerinin çalışmalarını ve su dahil en temel ihtiyaçlarını karşılayamayan evsiz barksız kalmış insanların dramını izliyoruz. Deprem, sadece fiziksel olarak şehirlerimizi, evlerimizi ve yollarımızı harap etmemektedir. Depremin harap ettiği görünmeyen alan ise duygularımızın, düşüncelerimizin ve düşlerimizin olduğu insan psikolojisidir. Deprem, doğal bir afet olduğu kadar her yönüyle tam bir psikolojik afet olarak nitelenmeyi hak etmektedir.

Ülkemizin deprem kuşağında olduğu bilinmektedir.Mevcut felaket bölgesinde büyük bir depremin olacağına dair uyarılar yapılmıştı. İstanbul ve Marmara bölgesi için de bilim insanları tarafından büyük felaket uyarıları yapılmaktadır. Deprem olmadan önce yapılan uyarıların ciddiye alınmadığı veya ihmal edildiği görülmektedir. Deprem olduktan sonra ortaya çıkan ağır insani, fiziksel ve maddi maliyet, depremin ihmal edilecek bir şey olmadığını herkese fark ettirmektedir. Depremin etkileri ortaya çıktıkça herkes depremin oyun olmadığını anlamaktadır. Deprem, insanın zihinsel, duygusal, sosyal ve psikolojik sağlığını sel, çığ ve yangin gibi afetlerden daha fazla darmadağınık etmektedir.Depremden sonra insanlar, psikolojik bir enkaza dönüşmektedirler. Deprem, felaket bölgesinde yaşayan herkesi etkilemekte ve enkaza çevirmektedir. Deprem bölgesinde yaşayan herkes, depremin mağduru ve kurbanıdır. Depremin insanları psikolojik bir enkaza çevirmesi, ani ve beklenmedik bir şekilde olmaktadır. Her şeyin normal gittiği bir anda hiç umulmadık bir şekilde deprem, herşeyi enkaz haline getirmektedir. Depremin psikolojik yıkımından kaçmak mümkün değildir. Depremin şoku atlatıldıktan sonra insanlar, depremin hayatlarında yarattığı maddi, manevi, sosyal, ekonomik ve psikolojik yıkımın farkına varmaktadırlar. Depremin fiziksel yıkımını onarmak zor ve uzun süreli emeği gerektirdiği gibi, depremin psikolojik enkazının altından kalkıp toparlanmak ve iyileşmek de kolay değildir ve yılları gerektiren bir süreci gerektirebilmektedir. Depremin enkazının altından kalkmak için sabra, zamana ve emeğe ihtiyaç vardır.

Deprem, insanların hayatlarında her şeyi alt üst etmektedir. Depremden dolayı insanlar, sevdiklerini, arkadaşlarını, evlerini, mallarını kaybetmektedirler. Depremdeki kayıpların bir daha geri dönüşü mümkün değildir. İnsanlar, depremden sonra uzun yıllar yaşadıkları ve alıştıkları yerleri değiştirmekte, kendilerini güvende hissedecekleri yerlere taşınmaktadırlar.Depremden sonra “Antakya diye bir yer artık yok!” “Maraş artık eski Maraş değil!” gibi ifadeler, insanların uzun yıllar yaşadıkları yerlerin artık kendileri için yaşam alanı, fiziksel, sosyal ve kültürel referans olmaktan çıktığını anlatmaktadır. Evlerini kaybeden insanlar, akrabalarının yanına taşınmakta, yurtlara, çadır kamplara, spor salonlarına yada benzeri yerlere yerleştirilmektedirler. Evlerinin dışında zor şartlar altında yeni mekanlarda yaşamaya çalışmak, insanların psikolojik ve sosyal uyumsuzluklar ve dengesizlikler yaşamalarına neden olmaktadır. Deprem mağdurlarının felaketten sonra yaşadıkları en önemli psikolojik sorun, barınma sendromudur.Yeni mekanlara alışmaya ve yaşamaya çalışmak, yeni koşullarla başa çıkmak için mücadele etmek kendisiyle beraber barınma sendromunun ağır geçmesine neden olmaktadır.

Bütün deprem mağdurları, yaşadıkları ağır felaketi ve kayıpları kendi dünyalarında yeniden anlamlandırmakta ve değerlendirmektedirler. Yapılan değerlendirmeler sonucunda herkes, kendisine göre yaşanılan felakete psikolojik, duygusal, manevi ve sosyal bir cevap geliştirmektedir. Deprem sonrasında ne olduğu ve bundan sonra neler yapılabileceği sorularına sağlıklı ve verimli cevapların bulunması büyük önem taşımaktadır. Mağdurlar, yaşadıkları felakete karşı bir psikolojik karşılık geliştirirken olabildiğince dikkatli davranma ve bilgiye dayanma eğilimi içindedirler. İnsanların kendi acılarını yaşamaları için onlara psikolojik ve sosyal alan yaratılmalıdır. Mağdurların yaşadığı korkular, rahatsızlıklar normal görülmelidir. Mağdurları geleceğe hazırlayan psiko-sosyal destek sunmak hepimizin görevidir.Mağdurların sağlıklı ve sistematik biçimde yaşanılan gelişmeler hakkında bilgilendirilmesi ve kendilerine karşı duyarlı davranılması büyük önem taşımaktadır.

Deprem, bireyin hayatını enkaza çevirdiği gibi, sosyal yapıyı da enkaz haline getirmektedir. Depremden sonra aile içi çatışmalar artmakta, çocuklara yönelik istismarlar olmakta, şiddet ve suç yaygınlaşabilmektedir. Depremin ilahi bir ceza olduğu söylemiyle insanları kontrol etmeye ve yönlendirmeye çalışan yapıların faaliyetlerine karşı uyanık olunmalıdır. İstismarcı grupların, insanların zayıf ve kırılgan durumlarını kendi karanlık gayeleri için kullanmalarına izin verilmemelidir. Bireylerin ve toplumun birlikte depremin oluşturduğu enkaza karşı birbirleriyle dayanışma içinde olması ve birbirini güçlendirmesi önem taşımaktadır. Deprem sonrası oluşan umutsuzluk ve tükenme sendromuna karşı hep birlikte dayanışma ve güçlenme motivasyonuyla depremin enkazını ortadan kaldırmak ve “güzel güneşli günler görme” umudunu birlikte görmek için seferber olmaya birbirmizi motive etmeliyiz.