Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

06 Ağustos 2021

Şair mi Filozof mu?

Şair Nâbî; gerçek manada hem şiirini hem de nesrini düşünceye, düşündürmeye adamış; bu özelliğiyle de edebiyat ve kültür tarihimizdeki yerini almıştır. Bu yönüyle Şair Nâbî, İslam Felsefe Tarihi açısından da önemli bir kilometre taşıdır. O, her ne kadar Kemal Paşazade gibi medresede İslam felsefesi alanında dersler vermese de şiirlerinde derin bir felsefe bilgisine sahip olduğu ve bu altyapıyı kullandığı aşikârdır. Zaten bu nedenledir ki felsefenin İslam dünyasında karşılığı olan “hikmet” kavramına mütealik şiirler yazdığı için kendisine hikmet şairi, hikemi şiirin kurucusu denilmiştir.

Şair mi Filozof mu? Sorusuna cevap bulabilmek için önce hikmet ile felsefe tanımını bilmek gerekir ve bu iki disiplini mukayese etmek gerekir. Hikmet, kâinatta bütün olan bitenlerin esasını bilmektir. Hikmet, tümel bir bilgidir, yani her şeyi kuşatır. İnsan düşüncesinde bugün algı dönüşümü sonucu felsefe ön plana çıkarılsa da felsefesinin hikmet gibi kuşatıcı bir tarafı yoktur. Felsefe, hikmeti sevme ve ona yönelme (philo sophiya: bilgelik sevgisi) anlamında bir bilgidir. Doğru bilgiye ve hakikate ulaşmada hikmet bir çatı rol görevi üstlenir.

İslam Alimi Râzî’nin hikmete dair şu tanımı önemlidir. “Eşyanın hakikatini bilme, güzel ve isabetli işler yapma” anlamındaki hikmet Allah’ın yalnızca peygamberlere veya Müslümanlara bir lutfu değildir. Sonuçlardan sebeplere gidebilen tefekkür fiili esasen aklî bir yöneliştir; ancak doğru bilgiye ulaşan akıl sahibi, hikmete sadece kendi aklî başarısıyla ulaştığına inanırsa ona ulaşmasını mümkün kılan gerçek sebebi kavrayamamış ve dolayısıyla hikmetten uzaklaşmış olur.

Hikmet ile felsefe ilişkisini Hz. İbrahim’in mağaradan çıkış metaforuyla anlatabiliriz. Hz. İbrahim’in babası bir gün onu mağaradan çıkartmıştı. Önce güneşi görüp rabbim budur demesi, sonra ayı ve yıldızları görüp her biri için rabim budur demesi bir felsefedir, Hz. İbrahim, çocukken bile akıl yürütmektedir. Fakat gördükleri kısa süre sonra sönüp gidince, “Ben böyle sönüp batanları sevmem” diyerek bunların hiçbirinin ilâh olamayacağını ifade etmesi ve bütün bunları yaratan bir varlığın olacağını sezmesi ise hikmettir. Çünkü Allah, Hz. İbrahim’in kalbine muhkem bir bilgi indirmiştir. Allah bu olaya hükmetmiş aynı zamanda Hz. İbrahim’in karşılaştığı bütün bu tabiat olaylarına hâkimdir. Ayette Allah, hikmeti dilediğine verir; kime hikmet verilmişse ona çok hayır verilmiş, denilmektedir; ancak akıl sahipleri düşünürler. Denilmiştir. Burada hikmetin Allah için kullanıldığına dikkat edelim.

Bugün neden bizim bir filozofumuz yok demek aslında neden ilk romanları biz yazmadık anlamına geliyor. Bu açıdan Nâbî için bir filozof denilebilir ama tanım eksik kalır.

Nâbî’ye göre bütün mümkün varlıklar, Allah'ın sanatındaki dergâhta bir hizmetçidir. O’nun izni ve emri dışında hareket edemezler, varlıkları tamamen O'na bağlıdır. Nâbî divanından aldığımız aşağıdaki beyit buna örnektir:

İdüp dûlâb-ı istiğnâyı gerdân cûy-ı cûd üzre

Riyâz-ı ihtiyâc-ı mümkinâtı eylemiş irvâ


Günümüz Türkçesiyle:

"Cömertlik ırmağı üzerinde ihtiyaçsızlık dolabını döndürüp, mümkünatın ihtiyaç bahçesini suya doyurmuştur."

Yukarıdaki beytin şöyle bir tahlile de ihtiyacı vardır. Beyitte genel olarak, Allah'ın cömertliği ile varlıkların tüm ihtiyaçlarını fazlasıyla verdiği anlatılmaktadır. Beyitte yer alan

"istiğna" (ihtiyaçsızlık) ve "mümkinat" (olabilir olanlar) sözcükleri felsefi bilgi gerektiren kavramlardır. İmkân delilini açıklarken varlıkların, mümkün ve vacib olmak üzere ikiye ayrıldığını belirtmiştik. Burada geçen "mümkinat" sözcüğü ile başta insanlar olmak üzere tüm varlıklar kastedilmiştir.